İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher'ın ölümünden sonra, onun ölümünü kutlayan broşürler basıldı ve içlerinden birinde ‘Cadı öldü!’ yazıyordu. Thatcher, 33 yıl önce görevden ayrılmasına ve 10 yıl önce 87 yaşında vefat etmesine rağmen Batı'da solun kendisine karşı düşmanlığı azalmadı, hatta belki de zamanla arttı. Hatalar yaptığı doğru, ancak David Cameron'ın ölüm ilanında dediği gibi, İngiltere'nin geleceğini kararlı bir şekilde değiştiren ve düşüş halindeyken onu ayağa kaldıran büyük bir liderdi. İngiltere ekonomisini tüm Avrupa ülkeleri arasında en kötü performans gösteren enflasyon ve grev krizlerinden çıkardı. İngiltere öyle bir karmaşa içindeydi ki, Wall Street Journal alaycı bir manşet atmıştı: ‘Elveda Britanya… Sizi görmek güzel bir şanstı.’ Eğer o ‘demir kadın’ (bu tabir, o zamanlar Sovyet medyasının propagandasıydı ve daha sonra onun için olumlu bir unvana dönüştü) devlet kontrolünü azalttığı katı politikalar izlememiş olsaydı, İngiltere'nin eski gücüne ve refahına nasıl geri döneceğini hayal etmek zor. Ayrıca o, serbest piyasayı desteklemiş ve enflasyonu düşürücü politikalar benimsemişti. 1982 yılında ekonomi toparlanmaya başladı ve ardından İngiltere, bugüne kadarki ışıltılı ruhunu yeniden kazandı. Ancak sol henüz bununla yetinmedi, yetinmeyecek de. Çünkü siyasi ve ekonomik yollarına uymadılar.
Aynı şey eski ABD Başkanı Nixon ve Dışişleri Bakanı Kissinger'ın da başına geldi. Yaptıkları bütün hatalarla birlikte ilkinin yaklaşık 30 yıl önce aramızdan ayrılmasına, ikincisinin ise 100’üncü yaş gününü birkaç gün önce kutlamasına rağmen solun kendilerine karşı düşmanlığı bugüne kadar dinmedi. Aksine, son zamanlarda Kissinger hakkında onu bir yalancı ve bir savaş suçlusu olarak tanımlayan birçok intikamcı makale okuduk. Nixon hakkında imajını yok etmeyi amaçlayan birçok kitap yazıldı ve hatta film çekildi. Yaratıcı solcu sanatçı Sean Bean'in, Nixon dönemini değerlerin çöküşü, ahlakın yozlaşması ve paraya tapınma çağı olarak betimleyen, 95 dakikalık göz kamaştırıcı delilik ve histeriden oluşan ‘Richard Nixon'a Suikast’ (The Assassination of Richard Nixon) filmini hatırlıyoruz. Filmin sonunda kahraman, Amerikan rüyasını yok eden dönemi bitirme girişimine sembolik bir gönderme yaparak, ABD Başkanı’na suikast düzenlemek için başarısız bir girişimde bulunuyor. Ancak bu olağanüstü ikilinin yaptıkları, dramanın abartılarından uzak, bu ana kadar dünyanın çehresini olumlu yönde değiştirdi. Nixon'un 1972 yılındaki Çin ziyareti ve burada bir hafta kalışından sonra Çin'in uluslararası sisteme girmesi, ardından Sovyetler Birliği'ni ziyaret etmesi ve Vietnam savaşının sona ermesi, onun daha barışçıl bir dünya için gerçekleştirdiği önemli siyasi başarılarıydı. Elbette, sol medyanın herhangi bir nesnel analizini ve onlar hakkındaki kültürel söylemi göremeyeceksiniz. Bunun yerine, ‘cadı’ Thatcher'a yaptıkları gibi, onların imajını yok etmek için tasarlanmış propagandadan başka bir şey gözünüze çarpmayacak. Sola göre onlar fırsatçı alçaklardır ve sol bununla da yetinmez. Yaptıkları her işte onlara asla acımazlar.
Aynı şeyi, sosyalizme olan güçlü düşmanlığı ve vergileri azami sınırlara indirme ve hükümet anlaşmasını azaltma şeklindeki ekonomi politikası nedeniyle devam eden kampanyaların hedefini değiştiren eski ABD Başkanı Ronald Reagan'da da görüyoruz. Onun politikaları, ekonomiyi canlandırmayı, işsizlik oranlarını minimum seviyelere indirmeyi ve milyonlarca istihdam yaratmayı başardı. Vizyonu, ülkeyi selefi Carter'dan miras aldığı durgunluk döneminden çıkarmayı başardı. Ancak onun dönemi, içinde yaşadığımız materyalist inancın veya piyasa ekonomisinin pekişmesiyle resmedildi ve Thatcher ile güçlü bir ilişkisi vardı. Bu yüzden, yaşadığı dönemin en müreffeh ekonomik dönemlerden biri olarak kabul edilmesine ve Cumhuriyetçilerin, onun deneyimini tekrarlamak için onu yüksek bir örnek olarak kullanmasına rağmen, kendisine yönelik saldırılar durmadı. Partizan ve ideolojik saiklerle sürekli saldırılara maruz kaldı.
Aynı şeyin, başkanlık döneminin sonunda bariz hatalar yaparak bir mağduriyet ve zulüm duygusuna kapılan, çılgın açıklamaları ve tweetleri nedeniyle sadece imajını yok etmek için değil, sahip olduğu ekonomik ve politik fikirlere saldırmak için bir araç haline getirilmesi nedeniyle sömürülen Başkan Trump için de geçerli olduğunu görüyoruz. Trump başarısız bir başkan mıydı? Objektiflik diyor ki: Hayır. Ama büyümenin arttığı ve işsizlik oranlarının düştüğü ekonomik açıdan başarılı siciline rağmen kritik bir zamanda kendisine saldıran ‘salgın’ nedeniyle şanssızdı. Politik olarak, bir kısmını tamamlamadığı somut başarılar elde etti ve buna rağmen, ‘cadıların’ peşine düşme kampanyası onun peşinden koşmayı bırakmadı ve bırakmayacak da.
Soru şu: Bu hikayeleri neden hatırlıyoruz? Cevap: İki nedenden dolayı.
İlk neden şu: Çünkü Arap basınında bu solcu söylemi yeniden üreten ve Arap kamuoyuna yeniden pazarlayan yazılar görüyoruz. Elbette herkesin fikrini ifade etme hakkı var ama bizim de bu yanlışlıkları ortaya çıkarma, köklerini ve amaçlarını analiz etme hakkımız var. Bu konuda sessiz kalmak, bunun bir gerçek olduğu anlamına gelir, ancak öyle değildir. Bu sadece bir fikirdir. İkinci sebep birincisiyle bağlantılı. Sedat ve Habib Burgiba gibi tarihi Arap siyasi figürlerinde daha önce olanların neredeyse aynısını görüyoruz. Onlarca yıl önce ayrılmalarına rağmen onlara yöneltilen nefret söylemi azalmadı. Onlara saldırmak, adeta kişiliklerine suikast düzenlemeyi, başarılarını ve tarihsel rollerini çarpıtmayı ve onlar hakkında gelecek nesillere aktarılacak tek bir anlatıyı pekiştirmek amacıyla onlar hakkında yazmak isteyenlerin gözünü korkutmayı amaçlıyor. Aynı şey, gözlerimizin önünde tarihin akışını değiştiren, ancak daha önceki liderlerde olduğu gibi gerçekle hiçbir ilgisi olmayan ideolojik ve politik hedefler için sürekli kampanyalarla karşı karşıya kalan istisnai siyasi şahsiyetlerde de oluyor.
Solcu söylemleri öne çıkarmak ve şahsiyetleri katletmek zararlı ve tehlikelidir. İslamcıların söylemleriyle derinden ittifak halindedir ve gündemini taşımayan ve fikirlerini uygulamayan herhangi bir ismin imajını lekelemeye çalışır. Gerçekte ihtiyacımız olan, geleceği değiştiren, ekonomiyi canlandıran, kalkınmaya katkıda bulunan, barış çabalarını destekleyen, aşırılık yanlılarıyla savaşan, aydınlanma fikirlerini destekleyen ve dünyanın bu coğrafyasının haritasını kana bulayan nefret propagandasını ortadan kaldıran büyük liderlerdir!