1995 yılında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, “Güneşin Altında Bir Yer” adlı bir kitap yayınlamıştı. Netanyahu bu kitapta, Filistin meselesine ilişkin kapsamlı ideolojik görüşünü ortaya koyuyordu. Kitap, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile İsrail hükümeti arasında Oslo Anlaşması’nın imzalanmasından iki yıl sonra yayınlanmıştı. Tüm meseleye ilişkin bakış açısının temelini oluşturan odak noktası, Filistin veya Filistin halkı diye bir şeyin olmadığı idi. Bunun yerine İsrail topraklarında ya da Yahudilerin topraklarında ikamet eden Araplar ifadeleri kitapta tekrarlanıyordu. Kitabında Akdeniz ile Ürdün Nehri arasında kalan tüm topraklar yalnızca Yahudilere aitti. Öyle ki, bazı sayfalarında Doğu Ürdün’ü de buna dahil ediyor ve bu toprakları da Yahudi halkına bahşediyordu.
İsrail'deki tarihi radikalliğin en uç noktasını temsil eden mevcut hükümetinde, Filistinlilerle herhangi bir barış projesine inanmayan bakanlar var. Ne bir Filistin devletini ne de Yahudileri ve Filistinlileri içerecek tek bir demokratik devleti kabul etmiyorlar. Hâkim görüş, Binyamin Netanyahu'nun selefi Olmert'in başına geldiği gibi, kendisini hapisle tehdit eden yasal kovuşturmadan kaçmak için aşırılık yanlılarıyla ittifak yapmayı kabul ettiği yönünde. Gerçek ise oldukça farklı. Netanyahu hükümetinin en uç radikalliği ve ırkçılığı temsil eden Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir ve Maliye Bakanı Smotrich, Netanyahu'nun "Güneşin Altında Bir Yer" başlıklı kapsamlı Siyonist manifestoda yazdıklarına inanan, onun okulundan yetişmiş iki öğrenciden başka bir şey değiller.
Netanyahu kitabında, Yahudilerin tüm bu topraklar üzerindeki tarihi haklarından bahsediyor. Ortadoğu'daki silahlı çatışmanın sebebinin İsrail Devleti'nin kurulması olmadığını, İsrail Devleti'nin kurulmasından önce de sonra da bu bölgede şiddetin hiç durmadığını, Araplar arasındaki çekişmelerin hiç bitmediğini ve tarih boyunca birbirleriyle savaştıklarını söylüyor. Belirli durumlardan bahsediyor ve bunları Arap-Arap çatışmasının durakları olarak tarif ediyor. Netanyahu uzun bildirgesinde, FKÖ'nün İsrail'e karşı savaşması için Cemal Abdunnasır tarafından kurulduğunu yazıyor. FKÖ’nün uçak kaçırdığını, terör eylemleri yaptığını ve 1948 savaşında Filistinli mültecilerden topraklarını terk etmelerini isteyenin Arap orduları olduğunu belirtiyor. Filistinlilerle herhangi bir barış projesi önermiyor ve bir Filistin devletinin kurulmasını reddediyor. Yahudilerin kendilerine ait topraklar üzerinde kurdukları yerleşim yerlerinin meşruiyetini tasdik ediyor. Yahudilerin topraklarında yaşayan Araplar dediği Filistinlilere orada yer olmadığını ve onların tek yerinin Ürdün olduğunu vurguluyor. Ona göre pratik ve nihai çözüm bu ve başka bir çözüm yok. Arap ülkeleriyle barış imkânsız, çünkü onlar demokratik olmayan ülkeler ve kendi deyimiyle barış sadece demokratik ülkeler arasında olur. İsrail, Arap ülkelerini caydıran, hatta korkutan çarpıcı bir askeri güce sahip olmalı. Batı Şeria İsrail için bir güvenlik duvarı ve sonsuza kadar korunmalı.
Netanyahu'nun “Güneşin Altında Bir Yer” adlı kitabında açık ve net bir şekilde ifade ettiği şeye bugün İsrailli radikaller ne ekliyorlar? Kitap Filistin diye bir şeyi bilmiyor ve tanımıyor. Ona göre Yahudilerin topraklarında yaşayan Araplar Arap kardeşlerinin geniş ülkelerine taşınmalılar. Yani kitap kapsamlı ve eksiksiz bir göç ettirme projesinden bahsediyor. Peki, Itamar Ben Gvir veya Smotrich “Güneşin Altında Bir Yer”e ne katıyorlar? Hiçbir şey, sadece içindekileri pratik olarak uyguluyorlar. Ben Gvir, Filistinli direniş savaşçılarının idam edilmesi, İsrailli yerleşimcilere silah ruhsatı verilmesi uygulamasının genişletilmesi, Yahudilerin Mescid-i Aksa'ya saldırma özgürlüğü olması çağrısında bulunuyor. Tüm bunlar Netanyahu'nun kapsamlı manifestosunun amaçlarının pratikte uygulanmasından başka bir şey değil.
Peki, FKÖ ile İsrail hükümeti arasındaki Oslo Anlaşması? Netanyahu anlaşmayı tamamen reddediyor ve hem İzak Rabin hem de Şimon Peres'i bu anlaşmayı kabul ettikleri için hain olarak nitelendiriyor. Tüm maddeleriyle Oslo Anlaşması, Filistinlilere davalarını çözmeleri, İsrail'in işgal ettiği topraklarında kendilerine ait gerçek bir oluşum oluşturmaları için gerekli hiçbir şey sunmadı. Topraklarında İsrail askeri kuvvetlerinin veya yerleşim birimlerinin bulunmadığı Gazze Şeridi bile pratik açıdan işgal altında.
Filistinliler için Oslo Anlaşması ölü doğmuştu. İsrail hükümetine ise Yahudi devletinin tarihi toprağı Yahuda ve Samarra olarak gördüğü Batı Şeria'daki kapsamlı yerleşim stratejisine hizmet eden bir siyasi örtü ve kalkan sundu. Oslo anlaşmasında şu ifadeler yer almıyordu: işgale son verilmesi veya bir Filistin devleti. Yaser Arafat, daha fazlasını elde etmek için al ve müzakere et teorisine inanıyordu. Ancak İsrail hükümetleri amaçladıkları statükoyu dikte etmek için müzakere et ve daha fazla Filistin toprağını ele geçir kuralını benimsediler.
Oslo Anlaşması, Yahudi aşırıcılığı ve gücü rüzgarlarının savurduğu, toza dönüşen akışkan bir umudun ifadesiydi. FKÖ, İsrail'in tarihi Filistin topraklarının yüzde 78'i üzerindeki egemenliğini tanırken, İsrail, FKÖ'nün İsrail'e karşı şiddeti ve direnişi durdurma, İsrail'in kademeli olarak çekileceği bölgelerde Filistinlilere özerklik verme taahhüdü karşılığında onu Filistin halkının tek temsilcisi olarak tanıdı. Oslo Anlaşması, geçiş aşamasının 5 yılda tamamlanmasını ve bu sürede İsrail kuvvetlerinin topraklarından çekildiği toplulukların, güvenlik ve sivil hizmetlerini denetlemek için bir Filistin otoritesinin kurulmasını öngörüyordu. Yine iki taraf, bu süre içinde Kudüs'ün nihai statüsü, mülteciler, yerleşim yerleri, su, sınırlar ve güvenlik konularında anlaşmaya varmaya çalışacaklardı. Anlaşmaya göre Batı Şeria üç bölgeye ayrıldı: A, B ve C. Her bölgeye yönelik İsrail hükümeti ile Filistin Otoritesinin yetkileri paylaştığı özel düzenlemeler getirildi. Nitekim Batı Şeria'nın yüzde 60'ını oluşturan C Bölgesi tamamen İsrail kontrolünde. Burada yüzlerce yerleşim yeri inşa edildi ve İsrail halen Filistinlilerin evlerini yıkıyor ve Filistin vatandaşlarını yerlerinden ediliyor. İsrail, Ürdün Vadisi'ni ilhak etmeyi hedefliyor ve burasının güvenliği için önemli bir bölge olduğunu söylüyor. Bu, bir Filistin devleti kurma hayalini yıkmak anlamına geliyor.
Filistin'i tanımayan ve Filistin halkının varlığını kabul etmeyen Binyamin Netanyahu, onları Yahudi topraklarında yaşayan Araplar olarak adlandırıyor. Oslo Anlaşması’nı bir ihanet olarak görüyor ve hükümeti yerleşim yerlerini genişleterek Filistin topraklarını yutmaya çalışıyor. Dünyanın her yerinden daha fazla Yahudi’yi İsrail’e getirmeye, ABD ve Kanada'yı Filistinlilerin kendilerine göç etmesini kolaylaştırmaya ikna etmeye çabalıyor. Netanyahu'ya göre Filistin davasının nihai çözümü bu, Filistin'e gelince, onu asla bilmiyor ve varlığını tanımıyor.
Netanyahu ve aşırılık yanlılarının görmezden geldikleri şey ise işgal altında doğan, hiç tereddüt etmeden silahlı direnişe ve şehitliğe koşan Filistin kuşağıdır. İsrail'i uzun bir yıpratma savaşının ortasında yaşatan, toprakları için direnen Filistin halkının varlığını teyit eden, dünyayı her gün bu sıcak konunun arenasında yaşatan bu kuşaktır. Filistinliler, toprak üzerinde ve güneşin altında her gün varlıklarını dayatıyorlar.