Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarihi bir örnek adımla, BM’nin dünya çapında önderlik ettiği barış faaliyetlerinin teknik yönüne bir alternatiften ziyade alternatif medyanın artan gücüyle birlikte nefret, ırkçılık ve azınlıklara karşı önyargının her geçen gün arttığı bir dünyada gereken ahlaki kuşakla barış faaliyetlerini saran kültürel bir çit olarak nihayet dünya barışının kültürel bağlamını dikkate aldı. İngiltere ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından sunulan ve uluslararası barış ve güvenlikle ilgili kültürel eksikliğin giderilmesini teşvik eden 2023 tarihli 2686 sayılı karar BM Güvenlik Konseyi üyelerinin oybirliğiyle kabul edildi.
BM’nin insan hakları ve kadın sorunlarına ilişkin yaptığı çeşitli anlaşmalar ve sözleşmeler var. Peki, bu kararı farklı kılan nedir? Ve neden şimdi gerekli?
Çatışmaların büyük bir kısmında aşırılık, nefret ve ırkçılık temel bir rol oynar, hatta çatışmaların ve şiddetin ana itici güçleri bunlardır. Zayıf etnik grupların hedef alınması her zaman nefret söylemiyle başlar. İnsanoğlu, doğası gereği kendi gibi insan olan bir kardeşine saldırmaya yatkın değildir. Dolayısıyla ona şiddet uygulayabilmesi için onu insanlık çerçevesinden çıkarması gerekir. İnsanı insanlıktan çıkarmak ya dini veya ulusal bir kimlikten soyutlayıp dışlamak, saldırganın saldırısını haklı ve meşru görmeye başladığı noktadır. Dolayısıyla nefret söylemi, ırkçılık ve bir ötekileştirme hali yaratmak, cinayet ve şiddetteki ilk adımlardır ve bu adımlar bir insanın kendisi gibi insan olan bir kardeşini öldürmesini meşrulaştıran unsurlardır. BM dünyanın farklı yerlerinde barışı tesis etmek için müdahalede bulunduğunda bu kültürel bağlam yoktu. 1950’ler, 1960’lar ve sonrasında BM’nin Sina’da veya Afrika’da var olan güçleri, sadece çatışan tarafları ayıran bir uluslararası güç olarak faaliyet göstermiştir. Güney Lübnan’daki BM Lübnan Geçici Görev Gücü (UNIFIL) buna bir örnektir. Ancak çatışmalar böyle çözülemez. Sorunların köklerinin kültürel (dini, etnik ve cinsiyet) olduğunu anlamak gerekli. Bu farkındalığa sahip olmak bizi, farklı olanın şeytanlaştırılmasına dayanan şiddet ve barış sorunlarına daha derin bir bakış açısıyla bakmaya götürür. Nefret söylemleri, ötekileştirme ve hoşgörüsüzlük, düşman yaratmak için ötekini şeytanlaştırma söyleminin başlıca kışkırtıcısıdır.
BAE-İngiltere girişimi, üye devletlere nefret söylemiyle ve her türlü ırkçı eylemle mücadele etmek için temel yükümlülükler getiren uluslararası bir yasa haline geldi. BM barış ve hoşgörü söylemini öğretmek için özel mekanizmalar sağlamaktadır. Bu adım, bir barış kültürü oluşturmanın temel ve ilk adımıdır.
Samuel Huntington, yaklaşmakta olan çatışmaların özünün kültürel olduğunu öne süren medeniyetler çatışması fikrini ortaya attığında haksız değildi. Gelgelelim, dünyayı devletin gücüne dayalı bir çatışma bağlamında gören ve uluslararası sistemde medeniyetlerden ziyade devleti temel unsur olarak sayan gerçekçi ekolün bağlamı dışında kültürel çatışmayı değerlendirerek yanlışa düşmüştür. Ancak uluslararası ilişkilerde devletin birinci unsur olduğu gerçeğine dayanan BM çerçevesinde kültüre dayalı çatışmalar sorunu gündeme getirildiğinde, barış bağlamını doğru ve yerinde bir çerçeveye oturtmuş oluyoruz.
BAE, bir süredir kültürler ve dinler arasında barış içinde bir arada yaşamaya yönelik bir girişim paketini destekliyor. Bu girişimlerin BM düzeyine çıkarılması, övgüyü hak eden bir diplomatik çabadır ve girişimleri BM üye devletleri tarafından kabul edilen yasa ve ilkelere dönüştürmek için net adımlar atan diplomasinin olgunluğunu göstermektedir.
El-Ezher Şeyhi’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde insanlar arasındaki kardeşlikten bahsetmesi ve aynı şekilde Vatikan Papası’nın insani krizler hakkındaki konuşup birlikte yaşama çağrısında bulunması bu uluslararası girişimi destekleyen doğal bir yapı oluşturmaktadır. Üzerinde duracak ayakları olmayan girişimlerin yanında bu, doğru ikna yöntemidir. BAE uluslararası barış ve güvenliği destekleyen tüm girişimleri takdir etmektedir. Yaptığı şey, en nihayetinde kendi çıkarlarına da hizmet eden girişimleri doğru araçlarla sunarlarsa küçük devletlerin uluslararası sistemi etkileyebileceğini kanıtlayan bir örnektir.
Uluslararası çatışmalara hâkim olan kültürel bağlam, uluslararası meseleleri, özellikle de BM’nin geleneksel araçlarının başa çıkamayacağı konuları ele alırken önemlidir. Irkçılık, nefret ve aşırılık devletin gücü olmadan çözülemeyecek sorunlardır. Ne zaman ülkeler nefret söylemi ve aşırılıkla yukarıdan ve yasalar ile mücadele etmeye karar verse, sorun sona ermiştir. Bunun birçok örneğini gördük ve en yakın örneği de Kral Selman döneminde Suudi Arabistan’da yaşanan gelişmelerdir. Kral Selman, söz konusu dönemde aşırılığı ve nefret söylemini ancak devletin ortadan kaldırabileceğini söylemişti.