Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

Cenin'de yaşananlar hakkında!

Bu makalenin yayınlandığı tarihe kadar ‘Filistin meselesi’ sıcak kalmaya devam edecek mi bilmiyorum. On gün önce İsrail'in Cenin'e yönelik saldırganlığı Filistinlilerin ilgi konusuydu. Arap uydu kanallarında onları dinleyenler, hararetli bir şekilde tarihi kahramanlıkları öven, kırmızı çizgilerden bahseden, İsrail’in bu çizgileri aşması halinde, bu savaşta cehennemi yaşayacağını söyleyen konuşmalar duydular. Arap dünyasında konuya ilgi aşikardı ve Arap Birliği Konseyi delegeler düzeyinde toplandı. Arap Birliği ile Arap ve İslami kuruluşlar tarafından açıklamalar yapıldı. Dünyanın geri kalanında hararet daha düşük derecelerdeydi ve bazı ülkeler saldırganlığı kınarken, bazıları da İsrail'in kendini savunma hakkının olduğunu belirttiler. Ama sonra sivillerin korunmasını da talep ettiler. Ardından herkes Ukrayna'da olup bitenlerle ilgilenmeye geçti. ABD ise yüksek sıcaklıklar ve 4 Temmuz'daki Bağımsızlık Günü kutlamaları hazırlıklarıyla ilgiliydi. Genel olarak yeni bir şey yoktu. Bununla ilgili 10 yıl önce şöyle yazmıştım: Bizim neslimiz gibi Filistin davasıyla yaşayan herkes, davanın aşamalardan ve döngülerden geçtiğini bilir. Bu aşama ve döngüler sırasında dava kimi zaman göğün doruklarına ulaşmış, evrensel ahlak bayrağını elde etmiş, Filistin topraklarına doğru ilerlemiş, dünya tarafından tanınmış ve hatta ulusal bir otoritesi olmuştur. Kimi zaman da dünyanın derdi o kadar çok olmuştur ki, artık çözümü kalmayan, sahipleri sonsuza dek savaşmak isteyenler ile tarihin sonuna kadar müzakere etmek isteyenler arasında bölünmüş bir davaya sabrı kalmamıştır. Filistin davasında belki de yeni olan tek şey, Filistinlilerin daha fazla bölünmüş olmalarıdır. Artık içeridekiler ve dışarıdakiler, Batı Şeria ve Gazze, Fetih ve Hamas ve İsrail içindeki Filistinliler var.

Yine de Cenin savaşı, Filistin davasının gidişatında bir ara olay değildi, çünkü davanın soğumasını istemeyen, bu nedenle İsrailli işgalcilere ve yerleşimcilere karşı saldırılar düzenleyerek davayı harlayan Batı Şeria gençliğini temsil eden yeni bir Filistin fraksiyonu olan ‘Aslanlar Yuvası’ ile İsrail'i yöneten Tevrat’a bağlı selefi Siyonist bir grup arasında yaşandı. İsrailli grup, Filistin sorununu 1948'de yaşanan Nakba’dan beri bildiği kendi yöntemleriyle çözmek istiyor. Aslında Filistin-İsrail meselesinin Filistin tarafında yeni bir şey var gibi görünmüyor. Filistinli fraksiyon, bir yandan İsrail işgalinin maliyetini yükseltmek, diğer yandan, konuyu hatırlaması için dünyaya baskı yapmak isteyen önceki fraksiyonlardan kapasite ve silahlanma açısından farklı değil. Şimdiye kadarki sonuç da niteliksel olarak öncekilerden farklı değil. Maliyet ne İsrail'in stratejisini değiştirmesine ne de dünyanın konuya ilgisini artırmasına yetiyor. Savaşın başlangıcından sonuna, İsrail’in kaybı sadece geri çekilme sırasında ölen bir İsrail askeriydi. Yeni fraksiyon İsrail teçhizatında yol açtığı kayıplardan bahsetmesine rağmen, geri çekilmeden sonra yanmış hiçbir zırhlı araç yoktu.

Karşı taraf, savaşının bir veya iki gün süreceğini baştan deklare etti. Kısacası, önünde delici bir kepçe ile ilerleyen devasa buldozerlerin kampı çevreleyen güzel şehrin sokaklarını, dört bin Filistinlinin tahliye edilmesinden sonra, kampın binalarıyla birlikte tamamen yıkması ve yok etmesi için bu kısa süre yeterliydi. 12 şehit ve 120 yaralı, bu savaşın tüm bu kayıplara değip değmeyeceği konusunda bir bölünme yaratmak ve şu soruların sorulması için kafiydi. Diğer Filistinli fraksiyonlar neden savaşa katılmadı? Filistinliler kaçıp sığınmaktan nasıl korunacak ve bu sefer nereye sığınacaklar? Sürenin kısa olması, ABD ve Avrupa Yahudileri dahil olmak üzere Batı'da İsrail için önemli olan çevreler arasında hızlı bir tatmin elde etmek için faydalıydı. Ne var ki bu aynı zamanda, öncelikle tek İsrail devleti içinde Araplar ve İsrailliler arasında demografik bir dengesizlik yaratmadan Batı Şeria'yı ilhak etmeyi, ardından iki devletli çözümü bir gün Gazze'de kurulacak bir Filistin devleti, Hamastan ile sınırlamayı amaçlayan bir Siyonist eylem aşamasının da başlangıcıydı.

Mevcut İsrail hükümetinin stratejisi özetle; Siyonist projeyi sürdürmek, BM’nin 1947'deki Filistin'i taksim kararı ile 1948’deki ateşkes anlaşmalarına dağılan taahhütler, 1967 Arap-İsrail savaşından sonra yaşanan Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nin ilhakının sonuçları abasından kurtulmaktır. Ardından bir yandan Gazze’den çıkmak, diğer yandan Kudüs'ü ilhak etmek ve C Bölgesi'ne yerleşmektir. Geriye Ürdün Nehri ile Akdeniz arasındaki topraklarda Yahudilerin demografisine yaklaşık olarak eşit olan Filistin demografisinin kaderinin ne olacağı ikilemi kalıyor. Bu ikilem de İsrail’e göre ancak yoğun nüfuslu şehirlerde Filistinlilerin yaşama ortamlarını (altyapıyı) hızla yerle bir eden bir dizi saldırı ile birlikte uzun sürmeyecek bir göç ettirme operasyonu yoluyla çözülebilir.

İsrail'in bu stratejisi sabırlı ve bu sabrı Siyonist hareketin tarihinden, Herzl'in bir Yahudi devleti kurulması fikrini açıkladığı 1897'den bugüne kadarki yorulma bilmez dokusundan alıyor. Birkaç hafta önce İsrail kuruluşunun 75’inci yıl dönümünü kutlarken, Filistinliler ve Araplar Nakba'nın 75’inci yıl dönümünü andılar. İki olay arasındaki fark, İsrail'in 120 yılı aşkın bir süredir tüm Filistin topraklarını ele geçirme, yutma ve sindirmeye yönelik stratejisinin varlığıydı. Proje ulusal bir vatan hedefiyle yola çıktı, ardından taksim çerçevesinde kurulan devlet geldi. Ardından bu devlet iki devletli çözüm çerçevesinde genişledi. Şimdi de genişleme iki devletli çözüm çerçevesinde olacak. Birincisi ezici Yahudi çoğunluk çerçevesinde olacak, diğeri ise insanlarla ve Oslo Anlaşması’nın, kırmızı çizgilerin ve onlarla birlikte uzak tarihteki garantili tarihi zaferlerin sona erdiğinden bahseden konuşmalarla dolu Gazze Şeridi çerçevesinde kurulacak. Filistinliler başka bir yol istiyorlarsa, bu yol daha az konuşma, silahı ve siyaseti tekeline alacak, Filistin demografisinin Filistin topraklarında kalmasını sağlayacak tek bir liderliğe sahip ulusal bir hareket kuracak daha fazla sabırda gizlidir.