New York Times'ın önde gelen yazarlarından biri, ABD Başkanı'nın Suudi Arabistan ile İsrail arasında barış anlaşması imzalanmasına yönelik girişimlerine ilişkin makalesinde, bunun bölgedeki oyunun kurallarını değiştireceğini söylüyor. Ama barış ‘hikayesi’ bir yana, bölgede oyunun kurallarının tamamen değiştiği açık ve net.
Bu değişime öncülük edense, el-Ula Anlaşması, ardından Suudi Arabistan'da düzenlenen ABD-Körfez ve Arap zirveleri, daha sonra Çin ile yapılan Körfez-Arap zirveleri ve ardından Cidde'deki Arap zirvesi ile birlikte Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman bin Abdulaziz'dir.
Veliaht Prens, kendisinin doğrudan denetimi ve Hadımul Haremeyni Şerifeyn Kral Selman bin Abdulaziz’in gölgesinde öncelikle – ki bu en önemlisi- sosyal ve ekonomik reformlarla bölgedeki oyunun kurallarını değiştirdi.
Veliaht Prens Muhammed bin Selman, yatırım adımlarıyla ve Suudi Arabistan'ı güvenilir bir müttefik ve arzu edilen bir ortak haline getiren projeler ve girişimler başlatarak oyunun kurallarını değiştirdi. Bütün bunlar bir iletişim ve köprü kurma sürecini gerektirdi ve hâlâ da gerektiriyor.
Veliaht Prens'in yaptığı da buydu ve bu nedenle her zaman Suudi Arabistan'ın Veliaht Prens Muhammed bin Selman liderliğinde yaptığı şeyin ‘sorunları sıfırlamak’ değil, ilişkileri koparmayı sıfırlama olduğunu savunuyorum. Çünkü Veliaht Prens'in 2030 Vizyonu'nun açık gereklilikleri bulunuyor.
Bu gerekliliklerden en önemlisi, bağışlarda bulunmaya veya siyasi koşullar dayatmaya değil, çıkarlar diline, Suudi Arabistan içine ve dolayısıyla bölgeye fayda sağlayan projeleri hayata geçirmeye dayalı ekonomik ortaklıklar kurmak için ortak faydaları pekiştirmek ve iletişim köprüleri kurmaktır.
Suudi Arabistan, Çin kartını takdir edilecek şekilde oynadı ve bu kart sayesinde Suudi Arabistan-İran ilişkileri yeniden tesis edildi. İran ile anlaşma kartı, bir macera ya da sorunları sıfırlama kartı değil, daha çok iletişim kurma, risk oranını azaltma, İran örneğin Suudi Arabistan ziyaretini Riyad’ın kendisine doğru adımlar attığı şeklinde görse bile diyalog ve faydalanma fırsatlarını artırmaktır.
Malum olduğu üzere - ki bunu daha önce de burada yazmıştım- dostunuzla değil, düşmanınızla konuşuyorsunuz. Siyasi anlaşmazlık fiili ve kaçınılmaz bir mesele ve bunu Londra ile Paris ve Washington ile Paris arasında da görüyoruz. Nitekim yakın zamanda ABD'nin itirazı nedeniyle NATO'nun başına bir İngiliz ismin atanmasının reddedilmesi Londra’da öfke uyandırmıştı.
Bütün bunlara rağmen çıkar dili hâkim olmaya devam ediyor. İlişkilerin kopması bir yana savaşların sebepsiz yere patlak verdiği bir bölgede Veliaht Prens'in yaptığı da budur. Bütün bunlar, kalkınma planlarına ve sürdürülebilirliğine hizmet etmek ve bölge halkı için fırsatları artırmak amacıyla yapılmıştır.
Yaklaşık iki yıl önce ABD yönetimi bölgeden çekilmekten ve Suudi Arabistan'ı ‘parya’ bir devlete dönüştürmekten bahsediyordu. Bugün Riyad'a dönen Washington'dur ve fırsat kollayan da odur. Çünkü Riyad seçeneklerini genişletti ama Washington ile ilişkilerini kesmedi.
Suudi Arabistan'ın Veliaht Prens'in liderliğinde bölgede başlattığı dönüşümler, Suudi Arabistan'ın doğal konumunu yeniledi, onu bir yatırım merkezi ve güvenilir bir ortak haline getirdi
Tüm bunlar sorunları sıfırlama ile değil, ilişkileri koparmayı ve siyasi izolasyonu sıfırlayarak gerçekleşti.
Bu iletişimin mutlaka ülkeler arasında entegrasyon veya uyumla sonuçlanması gerekmiyor, aksine önemli olan gerginlik düzeyini azaltmak, yatırım ve istikrar fırsatlarını artırmaktır. Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın çok net bir şekilde yaptığı ve yapmakta olduğu da budur.