Suriyelilerin Türkiye'den sınır dışı edilerek Suriye'nin kuzeybatısında Türk yanlısı gruplar tarafından yönetilen Türkiye kontrolündeki bölgelere gönderilmeleri devam ediyor. Bu grupların en öne çıkanları ‘Ulusal Koalisyon’ ve ‘Milli Ordu’ fraksiyonlarına bağlı ‘Suriye Geçici Hükümeti’nin yanı sıra Ebu Muhammed el-Colani liderliğindeki ‘Heyetu Tahriru’ş Şam’ ve ona bağlı Kurtuluş Hükümeti’dir.
Son üç aydır devam eden sınır dışı etme operasyonları, Türk hükümet kaynakları tarafından sayıları 36 bin olarak tahmin edilen on binlerce insanı kapsadı. Sınır dışı edilenlerin çoğu, polis devriyeleri tarafından yollarda ve meydanlardaki kontroller sırasında ya da Suriyelilerin evlerine ve Suriyeli veya Türk işyerlerine yapılan baskınlarda gözaltına alınan genç erkekler. Sınır dışı edilme gerekçeleri, Türkiye'de yasal oturma kurallarını ihlal etmek, resmî belgelere sahip olmamak veya yanlarında taşımamak. Tutuklamalar (özellikle de tutuklanan kişi Türkçe bilmiyorsa) genellikle şiddetli korkutma ve zorbalık ortasında gerçekleştiriliyor.
Türkiye’nin bu operasyonunun seyri pek çok hatalarla çevrili. Birincisi, bir mültecinin (ülkeye giriş şekli ne olursa olsun) geldiği yerden başka bir yere geri gönderilmesini yasaklayan, ayrıca mültecilerin güvenli olmayan yerlere sınır dışı edilmesini de engelleyen uluslararası hukuku ihlal ediyor. Türk makamları, sınır dışı edilenlerin çoğunun gönderildikleri kuzeybatı Suriye sakinlerinden olmadıklarını, bu bölgelerin güvenli olmadığını diğer tüm taraflardan daha iyi biliyorlar. Zira bu bölgede bir yandan savaş ağalarına bağlı milis gruplar, diğer yanda Heyetu Tahriru’ş Şam lideri Colani’nin milisleri ortalığı kasıp kavuruyorlar. Suikastlar, bombalı eylemler ve zorla kaçırmalar herkesin gözü önünde gerçekleşiyor. Dahası bu bölgelerdeki durum, kendi sakinlerine gerekli yaşam fırsatlarını sunmazken, buraya rastgele atılanlara ne olacak?
Sınır dışı etme operasyonundaki ikinci hata, Türkiye kanunlarla yönetilen bir ülke olduğu halde bunun kanunlara göre yapılmaması. Yasalar ister vatandaş ister ülkede ikamet eden yabancılar ister ziyaretçiler veya yasa dışı olarak orada bulunanlar olsun herkese uygulanmalı. Sınır dışı etme eylemi, gerekliliklerinin ve sınır dışı edilenlerin gönderildiği yerin uygunluğu başta olmak üzere tamamlayıcı işlemlerin yerine getirilmesini gerektiriyor. Bunun için işlemin hukuka uygunluğunu teyit eden bir mahkemeye ihtiyaç var ve mahkemenin işlemin kişinin, diğer kişilerin veya Türk devletinin çıkarlarına zarar verip vermediğini incelemesi ve karar vermesi gerekir. Kararın (pratikte olduğu gibi) bir uygulama aracı olan güvenlik güçlerine bırakılması değil.
Hataların geride bıraktıkları en önemli şey, sınır dışı etme süreçlerinin olumsuz etkileri ve bir yanda Suriyeliler, diğer yanda Türkler arasındaki yansımalarıdır. Zira mevcut şekliyle sınır dışı etme operasyonu, Suriyeliler arasında korku uyandırıyor ve Türkiye'de bulundukları yıllar boyunca inşa etmeye çalıştıkları güvenlik ve istikrar durumunu bozuyor. Çoğu mülteci olarak hayatlarına sıfırdan başladı, ev ve iş kurdu, Türkçe öğrendi, çocukları okullara ve üniversitelere gitti ya da iş hayatına atıldı. Keyfi ve gelişigüzel sınır dışı etme, aile reisini ve çocuklarını etkiliyorsa, özen ve fedakarlıkla inşa edilmiş her şey tehdit altında demektir. Bu, birçok Suriyelinin yıllarca Türkiye'de kaldıktan sonra burada kalma fikrinden vazgeçmesine, zor ve sınırlı seçeneklerin gölgesinde nereye gideceğini bilememesine neden oluyor.
Sosyal medyada paylaşılan görüntüler, olaylar ve hikayeler eşliğinde Türklere karşı kin, düşmanlık ve ırkçılık duygularını besleyen aktivistlerin sözlerinin ve duygularının bıraktıkları etkiler, sınır dışı etme süreçlerindeki hataların tehlikelerinden daha da fazla. Oysa aralarında pek çok bağ bulunan iki komşu ülkeden olmaları ve şu an Türkiye'de 3,5 milyon Suriyelinin yaşadığı gerçeği doğrultusunda hem Suriyelilerin hem de Türklerin şimdi ve gelecekte dostluk, kardeşlik ve yardımlaşma duygularını geliştirmeye ihtiyaç duyduğu bir dönemden geçiyoruz.
Aslına bakılırsa sınır dışı etme operasyonunun şu anki seyrinin Türkler üzerindeki etkisi de kötü. Mültecilere uluslararası hukukun içeriğine aykırı bir şekilde davrandığı için Türk devletinin imajına yansıması olumsuz oluyor. Türk makamlarının Suriyeli mültecilerin normal bir şekilde yaşamaları için gerekli tüm ihtiyaçları sağlama konusundaki kararlılığını teyit eden resmî açıklamalar arasında, Türkiye'yi hukuk ve yargının kabul edilebilir bir gerekçe gösterilmeden by-pass edildiği bir ülke olarak göstererek ona zarar veriyor.
Sınır dışı etmelerin Türklerin durumuna not edilmesi gereken bir etkisi daha var; o da son yıllarda Suriyelilere ve genel olarak Araplara karşı tırmanan ırkçı tutumların gelişmesine yardımcı olduğudur. Türk hükümetinin geçen yıl boyunca Arap ülkeleriyle sorunlarını sıfırlamaya, son yıllarda ilişkilerinin kötü olduğu ülkeler dahil olmak üzere Araplarla ilişkilerini eski haline getirmeye çalıştığı bir zamanda bu ırkçı tutumlar Türklerin imajına zarar vermeleri dışında, Türkiye'nin Araplarla ilişkilerini de olumsuz etkiliyorlar.
Özetle; Suriyelilerin Türkiye'den sınır dışı edilmesi meselesi üzerinde acil bir şekilde durulması gerekiyor. Bu mesele, mevcut Suriye durumunun ötesine geçen bir çerçeveye yerleştirilmeli. İki halk arasındaki komşuluk ve kardeşlik ilişkileri vizyonu, iki ülke arasında gelecekteki ortak iş birliği çerçevesi ile yönetilmeli. Ayrıca çevresi ve süreçleri açısından daha fazla incelenmeli, hem insani hem de Türkiye boyutu yasal bir çerçeveye oturtulmalı. Bütün bunlar, sınır dışı etme eylemlerinin Araplar ve Türkler üzerindeki olumsuz yansımalarının kuşatılmasına, bugün ve gelecekte Türkiye-Suriye ilişkilerindeki kötüleşmenin durdurulmasına katkıda bulunacaktır.