Abdulaziz Tantik
TT

Sosyal gerçekliğin inşasında cemaatin rolü…

İslam’ın mevcut olabilmesinin yolu, sosyal gerçekliğini kendisinin inşa edebilmesinin yolunu inşa edecek bir iradenin ve öncü kadronun var olmasını sağlamaktır. İslam, temsiliyet üzerinden kendi sosyal gerçekliğini inşa eder. İslam, temsiliyet öncesi ise kendisine iman etmiş elit bir kadro ve iradenin varlığını temel alır. Bu irade ve elit kadro, iman ettiği ilkeleri kendi yaşam alanlarında bir gerçekliğe dönüştürür ve böylece imanlarını sahih ve sahici bir zeminde yaşadıkları ölçüde ise temsiliyete liyakat kesbederek temsil edebilme imkanını hasıl ederler.

Temsiliyet, bütün kültür ve düşünce yapılarında bir sosyal gerçekliği inşa etmede temel etkendir. Kültür ve düşüncelerin kendilerine ait temsil etme liyakatleri olması olağandır. Sonuçta her kültür ve düşünce kendisine ait bir ilkeler skalasına sahiptir ve bu ilkelere göre de bir temsiliyet inşa etme iradesini beyan eder. Böylece her düşünce ve kültür kendi sosyal gerçekliğini inşa ederken kendi temsiliyet gücüne yaslanır ve sonuç almaya çalışır.

Bir sosyal gerçekliğin inşa olabilmesinin yolu ise bireysellikten çıkarak ortak bir idrak ve yaşam tarzını içerecek bir gerçeklik zemini kurmadadır. Tekil bir gerçeklik, sosyal bir gerçekliği inşa edemez, ancak başka bir sosyal gerçekliğin içinde sığıntı olarak var olmaya çalışır ve süreç içinde kendi gerçekliğini yitirir.

Müslümanların bugün yaşadığı sorun alanı tam olarak burada tebellür etmektedir. Müslümanlar hem temsiliyet noktasında bir zaaf taşımaktadırlar, hem de sosyal gerçekliği inşa edecek bir iradenin varlığını izhar edememenin sıkıntısını yaşarken, temsiliyetin eksikliğini de yaşamaya devam ederek, başka bir sosyal gerçekliğin içinde yetim kalmış, çocuk misali, debelenip durmaktadır. Bu huzursuzluk, neredeyse belli bir şuur seviyesine ulaşmış her Müslüman’ın içinde var olmaktadır.

Hayatı domine eden ve kendine ait yöntemlerle baskı kurarak kendi dışında kalan kültür ve inançlara yer bırakmamaya yemin etmiş bir kültürün inşa ettiği sosyal gerçekliğin boşluk bırakmayan yapısını ciddiye almayan her kültür ve inanç yok oluşa doğru sürüklenmekten kurtulamayacaktır. İslam dışında kalan bütün kültür ve inançların neredeyse tümü modernlik karşısında büyük bir geri çekilme ve teslim olma durumu ile karşı karşıya kalmışlardır. Aynı olgunun İslam’a aidiyet duyan Müslümanlarında başına gelmesi için son iki yüz yıldır bir oyun kurgulanmakta ve oynanmaktadır. İslam’ı içerden devşirmenin bir yöntemi olarak modernist projeler farklı zeminlerde ve farklı yöntemlerle sürekli gündemleştirilmektedir. Buna rağmen Müslümanların önemli bir kısmı kendi inanç ve ibadetlerini sürdürmeye devam etmektedirler. Ama buna rağmen, yeni nesillerde ciddi bir kaymanın varlığı da tartışma bırakmayacak açıklıkta önümüzde durmaktadır.

Müslümanların kendi iktidar alanlarını oluşturamamaları en büyük engel olarak önlerinde durmaktadır. İktidar oldukları zeminlerde ise, batılı güçlerin ayak oyunlarını aşarak kendi eğitim sistemlerini üretecekleri ve uygulamaya koyacakları zemini bulamamaları ise başlı başına bir sorun alanı olarak önlerinde durmaktadır. İktidar oldukları ülkelerde ise yenilgi ile biten bir çatışmanın sonuçlarına katlanmaları da güven sorunu yaşamalarını sağlamaya devam etmektedir. Son otuz yılın Müslümanlaşma hikâyesine ve iktidar olma arayışlarına ve çabalarına bakıldığı zaman durum anlaşılabilecektir.

Müslümanların kendi ellerini bağlamaları, eğitim konusunda seküler eğitime mahkûm olmaları, kendi aralarında İslami bir eğitimi formüle edememeleri ise sosyal gerçekliğin inşa edilmesinde oluşan zaafları işaret eder.

Yeni bir sosyal gerçeklik için gereken, iman, irade ve bu iradenin reel yaşamda bir karşılık üreterek, temsiliyet oluşturması ve buna dayalı bir sosyalliğin birden çok insan tarafından belirgin bir şekilde reel bir karşılığa dönüştürülmesidir. Kısaca deriz ki; müslüman iman ve amel bütünlüğünü idrak ederek bunu eylemde göstermesi ve bu iman ve amel bütünlüğünü estetik zeminde örneklik düzlemine taşıyarak kendisine sosyal alanda bir temsiliyet alanı açması şartını yerine getirmesi asli sorumluluğudur. Ama her halükarda Müslümanlar, ferdi sorumluluklarını yerine getirirken, bu ferdi sorumluluğun en temel alanının sosyal alan olduğunu ve başkalarına yönelik davranışların ortak bir idrak üzerinden gerçekleştirilmesinin asli unsur olarak görmeleri elzemdir. Böylece cemaatin hangi temel üzere kurulması gerektiği de açıklık kazanmış olur. Cemaat, iman eden fertlerin, birbirleri ile veya diğerleri ile ilişki kurarken kendi iman umdelerinin yol göstericiliğinde hareket etmeleri ve imanlarının kendilerine sağladığı değeri bir sosyal gerçekliğin temeli kılarak onu reel zeminde görünür kılmaya çalışan fertlerin ortak iradelerinin billurlaşması ile kurulur. Bu cemaat, fertlerin sorumluluğunu taşıdığı ve kendilerinden çok diğer kardeşlerini düşünerek sosyal hayata katılım sağlayan fertlerin şuuru ile temsiliyet kesbeder ve yeni bir sosyal gerçekliğin temelini inşa eder.

Değerlerin varlık kazanabilmesinin imkânı, salt düşünce düzeyinde varlık kazanması değil, eylem düzeyinde de varlık kazanacak kadar fertlerin birlikte varlık kazanmasıdır. Cemaat ortak bir idrak ve ortak bir bakış üzerinden anlamlı bir birliktelik oluşturarak temsiliyet gösterebilir. Kendi içinde tefrikaya ulaşmış, birbirini anlamayan insanların bir arada oluşu cemaati oluşturmaz! Bu topluluk aynı zamanda birlik ruhunu parçalayacakları için temsil edebilme becerisine de sahip olamaz!

O yüzden cemaat, ortak bir idrak, ortak bir iman/güven ve ortak bir teslimiyet/müslüman ile ortak bir ihsan/görüşe ulaşır ve oradan ortak bir ihlâs/samimiyet düzeyine/ arınmışlık düzeyine çıkarak ilahi inayeti celbeden bir özellik taşımalıdır. İşte bu cemaat, doğal bir seçilmişliği ve doğal bir önderliği/liderliği inşa ederek temsil liyakati gösterir. Bu noktada artık bu cemaat reel bir karşılığı olan sosyal bir gerçekliğin de sahibi olacaktır. Bu sosyal gerçeklik aynı zamanda başka insanlara şahitlik ederek onların müslüman olduklarında neyle karşılaşacaklarını gösteren bir gösterge olma durumunu inşa eder.

O yüzden müslüman cemaat, modernleşme ile arasına mesafe koyacağı gibi, modern ritüelleri de dışlamak durumundadır. Modern yaşam tarzına mesafeli olacağı gibi, modernliğin ürettiği davranışları da geride bırakmakla yükümlüdür. Modern sosyal gerçekliğin ürettiği konforu elinin tersiyle itmeden, yeni bir sosyal gerçekliği inşa etmenin mümkün olmadığını bilecek kadar bir basirete sahip olunmalıdır. Kendilerini modernliğin kurumlarına, değerlerine ve yaşam tarzına davet eden her türlü daveti geri itmeli ve bu davetin içerdiği tuzağı görerek, bilerek, farkında olarak tavır geliştirilmelidir.

Son yüz yılın büyük cemaat yapıları kadar son elli yılın küçük cemaat yapıları da belirli sorunları devam ettirdikleri ortada… Tabi ki bu cemaatlere yönelik sosyal mühendislik faaliyetlerini göz ardı etmemeliyiz. Ama aynı zamanda bu cemaatlerin kendilerinin taşıdığı zaafında farkındalığını oluşturdukları zeminde yeni bir başlangıcın imkânı doğar.

Bu noktada gerekli olan yolun işaret taşlarını döşemek için elzem olan temel göstergeler:

Bir, Cesaret, hem yeni bir başlangıç, hem de kendisiyle yüzleşmeye cesaret ederek, kendi zaaflarını, sorunlarını, eksikliklerini tespit ederek bir şuur damıtılmaya olan ihtiyaç her şeyden daha fazladır.

İki, Farkındalık, cesaretin sağladığı şuur üzerinden bir farkındalık oluşturarak, yeni bir başlangıç için gereken iradenin varlığını açığa çıkarmak asli bir fonksiyondur. Farkındalık, hem geçmişten ders çıkarmak ve geleceğe dair plan ve hayal kurarken neye istinat edileceği konusunda bir açıklığın oluşmasına zemin oluşturur.

Üç, Başlangıç, yenilikten korkmayan, sürekli bir yeniliğin varoluş olarak içinde yaşadığının bilincini kuşanan ve süreklileşen bir yenilik bilinci ile yepyeni bir durumu/inkılâbı gerçekleştirecek bir iradeyi hayata geçirmenin şartlarını oluşturmaktır. Her yeniliğin eskiyi içinde taşıdığı bilinci bizi yenilikten çekinmememiz gerektiğini belirgin kılar.

Dört, İrade, önce fertten izhar olunan bir irade kendi reel durumunu inşa ederken, sosyalleşmenin yöntemini ve ilkelerini de belirginleştirerek cemaat olmanın ve toplumsallaşmanın imkânlarını çoğaltan bir yapıya bürünür.

Beş, gerçekliğin inşası, kendi gerçekliğini inşa eden fert, toplumsal gerçekliğin inşasını da güvenli bir zeminde gerçekleştirmenin ilkelerini somutlaştırarak sosyal gerçekliği inşa ederken önderlik edecek ve tanıklığı üzerinden temsil kabiliyeti sağlayacak bir zemine sıçramayı sağlar.

Altı, Temsiliyet, temsil kabiliyeti sağlayan bir topluluğun aynı atan bir yüreğin ritmik hareketi gibi sağlam bir dayanışma ile kendi değerlerini toplumsallaştırarak kendileri olma yolunda kurucu bir adım atmayı başaracaklardır. Artık geride şahitlik edilen insanların, yaşanan doğru, güzel ve iyi olana yönelik ilgilerini celbedecek bir davet dilinin varlığını inşa etmektir. Bu dil zaten başından itibaren adım –adım inşa edilerek aşamalar kat edilmiştir.

Yedi, İlahi inayet, temsiliyet hak edildikten sonra ilahi inayet devreye girerek, ilahi yardım ile cemaat güçlenir ve bu durum fertlerin sadece tevazuunu artırır ve kendi teslimiyetlerini güçlendirerek sağlam bir temsiliyetin varlığını perçinleyerek önderliği liderliğe taşır. Ama bu liderlik, sahih ve sahici, dava, davet ve tebliği faaliyetlerinin mekânı ve zamanı olur.

Çaba ve gayret müslüman fertlerin sorumluluğundadır. Sonuç ve başarı ise ilahi takdir ile kayıtlıdır. Bu temel gerçeği unutmadan yol almak ise istikamet üzere olmayı sabitlemek için yeter sebebi inşa eder…