Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

Yezid'in yargılanması ve boğulan Libyalı kurbanlarla alay etmek!

Ünlü ABD’li tarihçi ve düşünür Will Durant, ‘Medeniyetin Hikayesi’ adlı büyük eserinde ‘tarihin büyük bir kısmının varsayımlardan oluştuğunu, geri kalanının ise arzuların direktifi’ olduğunu söyler.

1981'de ölen bu tarihçi aramızda yaşasaydı ve bugün Irak'tan gelen tuhaf haberleri duysaydı, bu teorisini Irak örneklerine uygulamak için özel bir makale yazabilirdi.

Iraklı Şii siyasi lider Mukteda es-Sadr iki gün önce X (eski adıyla Twitter) platformundaki hesabından "Libya'nın günahı affedilemez" yorumunu yaptı. Libya'daki Derne selinde yaşamını yitirenlerin sayısının bugün 11 binin üzerine çıktığını unutmayalım.

Bütün bu zavallılar, ünlü Şii lider Musa Sadr'ın 1978'de iki arkadaşıyla birlikte Libya'ya yaptığı ünlü ziyarette ortadan kaybolmasında, öldürülmesinde veya kaçırılmasında suç ortağı mı ki, Sadr bu nedenle Libya’da boğulanlarla alay ediyor?

Eğer Mukteda ve onun gibiler (her ne kadar alay etmek onurlu insanların özelliklerinden olmasa da) Muammer Kaddafi ve onun korkunç sonuyla alay etselerdi, belki kabul edilebilirdi. Musa Sadr ve iki arkadaşının kaderinin öncelikli sorumlusunun Kaddafi olduğunu kabul edersek yine sonu ile alay etmesini de kabul edebilirdik. Peki, ya hayatlarında Musa Sadr'ın adını bir gün bile duymamış binlerce masum kadın ve Sadr’ın kayboluşundan yıllar sonra doğan çocuklarla alay etmeye ne demeli?

Irak'tan gelen ikinci tuhaf haber ise yaklaşık aynı sıralarda Iraklı gazeteci Hassan el-Bahadli'nin Irak merkezli ‘iNews’ kanalında Iraklı insan hakları aktivistlerinin Irak mahkemelerinde bir dizi dava açmayı planladıklarını ortaya çıkardığı haberi idi. Kime karşı dava açacaklar?

Düşünün; MS 683 yılında, yani yaklaşık bin 500 yıl önce ölen Emevi Halifesi Yezid bin Muaviye hakkında.

Suçlama şu:

“Yezid, İmam Hüseyin'i (a.s) kasten öldürmek, şerefli naaşının bazı organlarını kesmek, ailesini ve ashabını öldürmek ve ölü bedenlerini kesip yarmak gibi büyük suçlar işlemiştir.”

Yezid'e karşı ‘kasten adam öldürme, ölü bedeni parçalara ayırma, soygun, hırsızlık, kamu ve kişisel haklara karşı işlenen diğer suçlamalardan’ dava açılıyor. Bu çok zeki hukukçuların dediğine göre haklar zamanaşımına uğramaz.

Bu insanların hiçbirinin el-Taberi, el-Belazuri, İbn Saad, İbn Hayyat, el-Mesudi, İbn el-Esir'in kitaplarını, hatta Isfahani’nin Mekatilatül Tâlibiyyin kitabını okumadığından eminim.

Bu kişilerin antik ve modern tarihsel analiz, efsane ve mitolojileri, İslam'dan çok öncesine ait eski Irak destanlarında Hz. Hüseyin'in öldürülmesine paralel örnekleri okumuş olabileceğinden bahsedilemez bile.

Bu bilgisizlik, rasyonel bilim adamları için ne masum ne de komik. Çünkü davalar, mahkemeler, milisler, öldürmeler ve vatanların yok edilmesi şeklinde gerçek dünyaya akıyor. Bu bilgisizlik milyarlara sahip milisleri yönetiyor ve Irak, Yemen, İran, Lübnan ve diğerlerinin kaderini yönlendiriyor.

Bugün tarihe dair delilerin bilgisizliğinden uzak, ‘bilimsel’ bir okumamız var mı?! Bugün medya, büyük fitneler ve İslam'ın başlangıç döneminde yaşananlara ilişkin ‘gerçek’ bilimsel okumaları yayınlamaya cesaret edebilir mi? Yoksa bu, her iki taraftan birini yani Yezid veya Hüseyin'in destekçilerini mi öfkelendirir?