İnsanın kasıtlı veya başka türlü katılımının eksik olmadığı doğal afetlerde ölenlerin sayısı binlere ulaşmaktadır. Aynı şekilde yaralıların sayısı da. İnsanların yaşadıkları felaketler, insani olarak tam bir sempatinin, mümkün ve acil yardımın konusudur. Medya ve sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla sempati genelleşmiş, uluslararası kuruluşların çalışma mekanizmalarının gelişmesiyle de yardım mümkün hale gelmiştir.
Bu felaketler sonucunda bir kişinin hayatını kaybetmesi bir trajedi iken açıklanan rakamlar çok daha büyük ve bu da iki şehirde, Fas'ın Marakeş ve Libya'nın Derne şehirlerindeki can kayıplarını önemli kılıyor. Marakeş ve çevresini vuran depremin coğrafi alanı büyük ve etkileri geniş çaplı olmasına rağmen ölenlerin sayısı 3.000, yaralıların sayısı ise 5.000 olarak tahmin ediliyor ve bu rakamlar kesin değil. Libya'nın nispeten dar bir yüzölçümüne sahip olan Derne şehrinde ise Daniel kasırgası ve barajların çökmesi sonucu hayatını kaybedenlerin sayısının 11.000, kayıpların 10.000, yerinden edilenlerin sayısının ise 40.000 olduğu tahmin ediliyor. Rakamları yazı ile değil sayılarla yazdık ki iki olay arasındaki büyük fark ve her birinin etkisi netleşsin.
Fas depreminde altyapı ve tarihi mirasın felakette etkisi oldu. Fas tarihle dolu bir ülke ve yapılarının çoğu, buradaki insan uygarlığının eski çağlarına ait önemli anıtlar olarak kabul ediliyor. Şehirlerden uzak yapılar ise onlarca yıldır sahipleri tarafından sonraki nesle devrediliyor. Bu nedenle şiddetli depremlere dayanıklı değil ve depremlerde can kayıpları genellikle yapılardan kaynaklanır. Fas’ta depremin vurduğu bölgelerde de yapılar örneğin yapıların genellikle temelden sürekli tekrarlanan depremlerin gücüne dayanacak şekilde inşa edildiği Japonya'da olduğu gibi depreme hazırlıklı değil. Bu durum, herhangi bir ülkenin doğasına göre var olan altyapısına dair tüm okumalar için geçerli. Yıllar önce Londra'da kar yağışı nedeniyle toplu taşımanın aksadığını ve kara alışık İsveç'ten gelen bir kızın bu tuhaf olayla dalga geçtiğini hatırlıyorum.
Libya'nın Derne şehrinde insanın rolü daha büyüktü. Akdeniz'de kasırgaların oluşması olağan ve tekrarlanan bir olay değil ama öncesinde uyarılar yapılmıştı. Daha da önemlisi, Derne’nin bulunduğu vadi üzerine inşa edilen iki baraj eskiydi ve bakımları da önemlerine uygun şekilde yapılmamıştı. Çok kısa sürede düşen şiddetli yağışlara karşı hazır değillerdi. Bir diğer husus ise bazı yapıların yılın büyük bir bölümünde kuru olsa da vadiden geçen nehre yakın inşa edilmiş olmasıydı. Bu tür alanlarda yapılaşma, üzerinden ne kadar zaman geçse de yakın bir tehlike altındadır.
Suudi Arabistanlılar ve diğerleri, miras kalmış, suyun akış yolu üzerinde yapılaşmanın tehlikelerinden bahseden ve “suyun akacağı yolu göstereceğini” söyleyen, “nehir vadilerinin kutsallığını” hedef almaya karşı uyaran bilge sözler yayınlıyorlar. Bu bilgelik, yılların kuşaktan kuşağa aktarılan deneyimidir. Suyun akış yönü üzerinde yapılaşmayla ilgili tarih boyunca gerek şehirlerde yaşayanlar gerekse kırsalda ve çöllerde yaşayanların bu konudaki söylemleri ve eylemleri aynıdır.
Ne trajediler arasında karşılaştırma yapılabilir, ne de felaketlerle alay edilebilir. Ancak bazı olaylar, tüm sertliklerine rağmen, üzerinde düşünmeyi ve akıl yürütmeyi gerektirir. Fas'ta kök salmış ve yerleşik bir siyasi istikrar var ve böyle bir felakette, olayın şokundan hemen uyanma, toparlanma ve kendisini en az zararla atlatmakta bu istikrarın faydaları ortaya çıkıyor. Kaos istikrarı ve sonsuz dış müdahaleleri miras alan iki karşıt hükümete sahip olan Libya'da ise siyasi istikrar eksik.
Siyasi istikrarın değeri, tarih ve coğrafya boyunca her ülkede veya siyasi oluşumda temel ve esaslı bir değerdir. Onsuz devlet olmaz, güvenlik olmaz, refah olmaz. İstikrarın değeri konusundaki tartışma, devrimleri kendi başına değerli gören, onları hangi biçimde ve renkte olursa olsun yücelten devrimci hareketlerden kaynaklanıyor. Bu absürtlüğe yakın bir durum ve bölgemizde sol hareketlerin kendi ideolojilerinin ve eğilimlerinin tam tersi olduğu varsayılan Humeyni devrimini nasıl memnuniyetle karşıladıklarını hatırlayabiliyoruz. Bundan önce de Arap dünyasında ordular, askeri darbelere tutkun hale geldiler ve onları devrim olarak adlandırarak propagandasını yaptılar. Ne var ki ne Araplar ne de orduları bu darbelerden bir fayda görmediler.
Felaketler ve afetler karşısında siyasi istikrarın değerini vurgulamak için, birkaç ay önce Doğu Akdeniz'deki iki ülkeyi, Türkiye'yi ve Suriye'yi aynı anda vuran depremi örnek verelim. Suriye’de deprem özellikle çeşitli dış tarafların desteklediği çok sayıda milis gruplar tarafından kontrol edilen bölgeleri vurdu. Türkiye'de istikrarlı bir devlet olduğundan devlet ve vatandaşlar güneydeki komşularına göre depremin etkilerini çok daha çabuk atlattı. Suriye'de ise depremin etkileri bugün hâlâ mevcut, sonuçları devam ediyor ve insanlar bunu aşamadılar.
İstikrarlı monarşik Fas devletinin aksine, Libya devleti, Kaddafi'nin Senusi devleti ve Kral İdris'e karşı darbesinden, sözde "Arap Baharı" ve "kaos istikrarına” kadar farklı aşamalardan geçti. Kaddafi'nin 1969’taki darbesinden önce yapılan gösterilerde bazı kişilerin "İdris’i değil İblis’i istiyoruz" sloganları attıkları hikayesi meşhurdur. Buna karşılık 40 yıldan fazla süren bir yönetim döneminin ardından İdris’i deviren Muammer Kaddafi de köktendinci bir milis grup tarafından öldürüldü. Libya bugüne kadar hâlâ bir “kaos istikrarı” evresi yaşıyor. Vatandaşları Doğu ile Batı arasındaki siyasi ve askeri gerginliklerle birlikte yaşıyor. Libya'yı kontrol altına almak isteyen büyük ve bölgesel ülkelerin kendisine yönelik dış müdahaleleri hiçbir zaman durmadı. Libya, çok geniş bir yüzölçümüne ve küçük bir nüfusa sahip, çok zengin bir petrol ülkesi olması nedeniyle sürekli emellerin hedefinde. Dahası Libya petrolünü boğazlardan uzakta ihraç edebilir ve Avrupa ile tüm dünyaya kolay ve sorunsuz bir şekilde ulaştırabilir.
Radikal grupların söylemlerinin toplumlara miras bıraktığı en çirkin şeylerden biri de başkalarının talihsizliğiyle alay eden dildir. Bir memleket bir felaket yaşadığında vaizlerin, müftülerin sesleri yükselir ve bunun o ülke halkının günahlarından, işledikleri büyük günahlardan kaynaklandığını söylerler. Ama bu İslam diniyle, güzel ahlakla alakası olmayan, alaycı bir dildir. Amacı taraftarlarını seferber etmek ve yakınlaştırmaktır ve gerilese bile durmayacak. Geçmişteki karmaşık dilli aynı gerekçelere sahip farklı kanıtları da var olmaya devam ediyor.
“Sosyal medya” sayesinde dünya çapında pek çok kişi Derne felaketinin yürekleri dağlayan, sempati uyandıran videolarını izleyebildi. Uluslararası istikrar, büyük bir kısmı Suudi Arabistan ve Körfez Arap devletleri tarafından sağlanan hızlı yardım atmosferinin yaratılmasına yardımcı oldu. Ancak en büyük sorun, felaketi kontrol altına almak ve afet bölgelerindeki cesetler ve yayılabilecek salgın hastalıklar gibi tehlikeli sonuçlarıyla başa çıkmak için hâlâ etkili önlemler alınmasını engelleyen Libya devletinin istikrarsızlığı olmaya devam ediyor.
Son olarak, Fas'ın Marakeş ve Libya'nın Derne şehirlerinde mağdur, yaralı, kayıp ve yerinden edilmiş kişilerle ilgili rakamlar ne yazık ki hâlâ kesin değil. İki şehir arasındaki fark, iki felaketin etkileriyle başa çıkma yöntemleri olacaktır.