İsrail ile barış projeleri kolektif ve ikili olmak üzere ikiye ayrılıyor. Madrid Konferansı, Kral Fahd'ın Fas Zirvesi’nde sunduğu ve reddedildikten sonra geri çekilen girişimi ve Kral Abdullah'ın Beyrut Zirvesi’nde sunduğu ve İsrail tarafından reddedilen girişimi, Jared Kushner'ın vaftiz babası olduğu ve Yüzyılın Anlaşması olarak adlandırılan ekonomik barış projesi gibi kolektif olanlar başarısız oldular.
İkili anlaşmalara gelince, bunların neredeyse tamamı açıklanan hedeflerine ulaştı. Tarafları bugün de devam eden taahhütlerini yerine getirdiler. İkili anlaşmalar 40 yıl önce Camp David Anlaşması’nın savaş durumunu sonlandırıp Sina ve Süveyş Kanalı'nı Mısır'a iade etmesi, Kahire’ye yıllık 1 buçuk milyar dolar Amerikan desteği sağlamasıyla başladı.
Ürdün, 1994'te imzalanan barış anlaşması ile Gazze büyüklüğünde toprakların iade edilmesi, su payının artırılması ve borç muafiyeti gibi taleplerini elde etti.
Fas, Batı Sahra'nın Fas toprağı olarak tanıması karşılığında İsrail'i tanıdı. Sudan, İsrail ile çıkarları, güvenliği ve askeri iş birliğini içeren bir ilişki kurdu.
Lübnan, petrol haklarının tanınması karşılığında İsrail ile deniz sınırlarını belirleyen bir anlaşma imzaladı.
Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn, İsrail ile birçok ekonomik proje ve uzlaşı içeren İbrahim Anlaşması’nı imzaladı. Bunlara bir de Katar, Umman Sultanlığı ve Tunus'u da içeren İsrail ile daha düşük düzeydeki anlaşmalar eklendi.
1993’teki Oslo Anlaşması ise hem başarısı hem de başarısızlığı açısından bir istisna. Anlaşma sayesinde uluslararası meşruiyete sahip bir Filistin Otoritesi, Batı Şeria ve Gazze’de sivil bir hükümet doğmuş oldu. Fetih hareketi üyeleri ve ailelerinden oluşan yaklaşık 120 bin Filistinli sürgünden ve Tunus'tan Filistin'e taşındı. Filistin Yönetimi, Avrupa ve ABD’den yıllık destek taahhüdü aldı. Bu destek, Trump'ın başkanlığı sırasında kesilse de daha sonra Biden döneminde yeniden başlatıldı. Ancak bu anlaşma diğer vaatlerini yerine getirmekte başarısız oldu.
Peki, eğer gerçekten yoluna devam ederse, Suudi Arabistan-İsrail müzakerelerinin hedefleri nedir?
Camp David'den Bahreyn ile imzalanan son anlaşmaya kadar tüm Arap-İsrail anlaşmaları karşılıklı ikili çıkarlara dayanıyordu. Suudi Arabistan’ın çabalarının da aynı yaklaşımı izlemesi muhtemel. Bu kez ABD'nin önerisi, Suudi Arabistan’ın güvenliği için önemli savunma iş birliği, silahlanma, nükleer proje ve aynı zamanda iki devletli çözüme ilişkin müzakereleri yeniden canlandırmak gibi Suudi Arabistan’ın kendi çıkarlarına hizmet eden çok sayıda talebiyle karşılandı. Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Amerikan medyasına, Filistin tarafının Suudi Arabistan’ın çabaları çerçevesinde müzakereler yürütmesine olanak sağlama arzusundan bahsetti. Suudi Arabistan-İsrail ikili müzakerelerinin gidişatına iki ülke karar veriyor. Filistin devletinin kurulması, mülteciler, yerleşim yerleri, başkent ve diğerleri gibi çözülmemiş sorunların çözülmesi formatındaki barış müzakerelerine gelince, bu konularda alınacak kararlar ayrı bir müzakere sürecinde yalnızca Filistinlilerin inisiyatifinde olacak. Bu kez Filistin'in hızlı bir şekilde diplomatik eyleme geçmesi dikkatleri çekti. Bu, yeni dinamizmden yararlanmak istediğini akla getiriyor. Filistin Otoritesi'nin, durumunu desteklemek için İsrail ile Araplar arasında daha önce yapılan diğer ikili müzakerelerden faydalanması gerekiyordu. Ancak Lübnan, BAE, Fas ve diğerleri ile İsrail arasındaki müzakerelerde bunu yapmadı. Belki son süreçler Filistinlileri ekonomik olarak güçlendirir, Arap pazarlarına girişlerini artırır, onları kötüleşen yaşam koşullarından kurtarmak için çalışır ve iki devletli çözüme doğru ilerletir.
Suudi Arabistan’ın izlediği yol bir Filistin devletine götürmeyebilir ama bunu destekleyen siyasi iklimi yaratacaktır. İlk müzakerelerden bu yana geçen on yıllar boyunca Arap dünyası ve genel olarak bölge değişti. Bu da hem olumsuz hem de olumlu bu değişimleri anlamayı gerektiriyor. Kaçırılan fırsatlardan dolayı Filistin Yönetimi’ni suçlamanın ya da Filistin halkını desteklemedeki başarısızlıklarından dolayı Arapları azarlamanın zamanı değil. Aksine şimdi kötüleşen koşulları düzeltmek, siyasi durumu düzeltmek ve Filistin'deki bölünmeyi durdurmak için fırsatlar arama zamanı.
Yarın bu konuya devam edeceğiz.