“Gazze'de bir milyon insanın güvenli bir barınağı yok.” Bu açıklama, Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) tarafından yapıldı. Bu, Hamas'ın karşı tarafı itibarsızlaştıracak veya suçlayacak bir açıklaması değil. Ne yazık ki İsrail savaş makinesi, İsrail'in derinliklerindeki Hamas saldırılarına yanıt verirken silahlı bir hareket olarak sadece Hamas’ı hedef almadı. İsrail’in saldırıları, Gazze'yi yönetme biçiminde Hamas ile aynı fikirde olmayanlar da dahil olmak üzere tüm Gazze sakinleri için kolektif bir cezaya dönüştü. Bu saldırı, Gazze'nin kuzeyindeki bir milyondan fazla insanın güvenli geçişi sağlanmadan hatta geçişlerine dahi izin verilmeden 24 saat içinde zorla yerlerinden edilmesiyle başladı. Bu süreçte, insani yardım kuruluşlarının bu zavallı insanları naklederek bile müdahale etmelerine izin verilmedi. Filistinliler savaştan kaçarken kendilerini her türlü ölümcül silahla donanmış İsrail ordusu ile Hamas füzelerinin yaylım ateşi arasında buldular.
Hamas’ın kahramanlıkları ve İsrail'in acımasız zulmü sonucu iki taraf arasında mağdur olan sivilleri görmezden gelmek, angajman kurallarına en ufak bir saygı duymamayı gerektirir. Bütün bunlar mantığın ötesine geçen eşi benzeri görülmemiş bir küresel sessizliğin ışığında gerçekleşiyor Öyle ki dünyanın ilk cumhuriyeti olan, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin kabul edildiği, adaletsizliğe karşı Fransız Devrimi'nin gerçekleştiği Fransa topraklarında Gazze’ye destek için düzenlenen gösteriler engellendi!
Dünyanın İsrail'in sivilleri zorla yerinden etmesine, Filistinlilerin topraklarını öz vatandaşlarından arındırmasına, su, elektrik, gıda, ilaç ve her türlü insani yardımdan mahrum bırakarak halkı açlığa mahkûm etmesine karşı sesini yükseltmesinin zamanı geldi. İsrail'in Uluslararası Kızıl Haç Komitesi (ICRC) ve Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) gibi Hamas'la hiçbir ilgisi olmayan tarafsız kuruluşlara yönelik baskısından dahi şikâyet ediliyor. Ayrıca İsrail'in angajman kurallarına uymamasından, ayrım gözetmeksizin yıkım yapmasından, en ufak bir ön uyarıda bulunmaksızın masumların evlerini bombalamasından hatta ambulans ekiplerinin çalışmasını engellemesinden şikâyet ediliyor!
Medya bile dezenformasyon yaparak ve yalan söyleyerek savaşa dahil oldu. İsrailli çocukların kafalarının kesilmesi hikayesi, ABD Başkanı Biden tarafından bir şekilde onaylandı. ABD Başkanı Biden, Beyaz Saray'ın durumu inkâr ederek geri çekilmesinden önce bundan bahsetmekte hızlı davrandı. Bizzat İsrail ordusu bunun bir yalan olduğunu ve hiçbir dayanağı olmadığını itiraf ettikten sonra Biden sözlerini geri çekti. Uluslararası haber ajanslarının görmezden geldiği gerçek şu: Hamas'ın değil UNICEF'in açıklamasına ve istatistiklerine göre İsrail savaş makinesi tarafından öldürülen 500'den fazla Filistinli çocuk bulunmakta. İşte hakikat budur. Diğeri ise habercilikte profesyonelliği dikkate almayan ABD kanallarından birinde muhabirlik yapan birinin abartısından başka bir şey değil.
Amerikan tarafgirliği Hamas saldırısının ilk anlarından itibaren açıkça kendini gösterdi. ABD Başkanı, USS Gerald R. Ford filosunu Ortadoğu'ya doğru hareket ettirdi. Biden, bölgedeki herhangi bir ülkenin savaşı istismar ederek İsrail'e saldırması halinde müdahale edileceği tehdidinde bulundu.
İsrail güçleri tarafından kuzey Gazze sakinleri güneye doğru bir göç gerçekleştirmeye zorlanıyor. Şüphesiz bu büyük zorunlu göç süreci, tarihi Filistin topraklarını, Filistinlilerin varlığından arındırmak ve onları Mısır'a doğru gitmeye zorlamak amacıyla gerçekleştiriliyor. Bu girişimle, büyük bir demografik değişim amaçlanmakta. Bu durum aynı zamanda Gazzeliler için Mısır'ın Sina ve Refah bölgelerinde alternatif bir vatan oluşturma faaliyetidir. Bu plan yeni yapılmış bir plan değildir. Muhalifler, aktivistler ve hatta İsrailli bakanlar, Hamas son saldırısını düşünmeden, planlamadan ve gerçekleştirmeden önce bile bu plandan bahsetmişlerdi.
İsrail'in, Gazze Şeridi olarak bilinen bölgede 0 ila 20 kilometre arasında bir oldubitti yaratma girişimi, Filistin davasını sona erdirmek ve tasfiye etmek içindir. İsrail, Filistinlileri Mısır topraklarına sürmeye ve Gazze Şeridi'ni yaşanmaz bir yakılmış toprak haline getirmeye çalışmaktadır. Ardından Batı Şeria'da yaşayan Filistinlilerin Ürdün'deki Doğu Şeria'ya sürülmesiyle İsrail bu toprakları ele geçirmiş olacaktır. İsrailli hahamların, onlarca yıldır tekrarlamaktan vazgeçmedikleri kehanetlerdeki ‘Toprağın gerçek sahibi İsrail'dir’ iddiası, yaşayan Filistinlilerin yok edilmesi ve zorla yerlerinden edilmesi sürecine dini bir nitelik kazandırmaktan başka bir şey değildir.
İster dindar ister seküler, hatta isterse ateist bir arka plana sahip olsun, İsrailli siyasi seçkinlerin sorunu, ırklarının bu dünyada yaşayan diğer ırklar üzerindeki üstünlüğüne inanmasıdır. Bu da kendi ırklarının üstün ırk olmaya hakkı olduğu anlamına gelen ‘üstün ırk’ teorisini kabul etmelerinden kaynaklanmaktadır. İsrail’in, dünya üzerindeki geri kalan ırkları yok etmek ve onları topraklarından kovmak için girdiği bu çaba yanlış bir şekilde dine atfedilen şu söze dayanmaktadır:
“Eğer bu topraklarda yaşayanları önünüzden kovmazsanız, onlar sizin güneyinizdeki kazıklar olacaktır.”
Oysa bu söz, Yüce Allah'ın “İnsanlar başlangıçta tek bir milletti” sözündeki insanları tek bir millet olarak gören tüm insani değerlere aykırıdır. İsrail siyasi seçkinleri, özellikle de yöneticiler, ‘İsrail Tanrı’dır’ ve ‘Tanrı bir savaş adamıdır’ terimleriyle sınırlı bir kültüre sahiptir. İsrail'deki yönetici siyasi sınıf bu sözleri istismar ederek askeri savaş makinesinin yaptığı yıkım ve yok etmeyi meşrulaştırmak için kullanıyor. Dünya üzerinde yaşamış toplumların deneyimleri ve tarihin akışı şunu kanıtlamıştır: Savaşlar; masum bedenleri yok etme pahasına yapıldığı sürece istikrar, barış ya da güvenliği tesis edemez.