ABD Başkanı Joe Biden’ın bölgeyi ziyareti, daha başlamadan başarısızlığa mahkûmdu. Bunun sebebi, Gazze’deki el-Ehli Baptist Hastanesi’nde yaşanan ve büyük bir öfkeye sebep olarak, Amman’da Mısır Cumhurbaşkanı, Ürdün Kralı ve Filistin Devlet Başkanı ile bir araya geleceği dörtlü zirvenin iptal edilmesine yol açan katliam değil. Bu başarısızlığın sebebi, Biden yönetiminin Hamas’ın operasyonunun ardından ortaya çıkan durum karşısında benimsediği dil ve tutumdur.
ABD yönetimlerinin İsrail’i destekleyen ve sınır ötesi güvenliğini savunan tutumlar sergilemesi garip değil. Ancak Biden yönetimi çok daha ileri giderek, sertliğiyle pek çok kişiyi şaşkınlığa düşüren bir söylem benimsedi. Bu söylem, Washington’ın birçok Batılı başkente, alevleri geniş bir alana yayılabilecek ateşli bir durumu daha da körüklemekten başka bir işe yaramayacak bir dil benimsenmesi konusunda öncülük etmesinin ne kadar akıllıca olduğuna dair sorgulamalara sebep oldu. Yönetim, tüm ağırlığıyla kayıtsız şartsız İsrail’in arkasında durdu ve ona istediğini yapması için yeşil ışık yaktı. Hatta ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan sızdırılan ve Huff Post ya da daha önceki adıyla Huffington Post sitesinde yayımlanan bir habere göre diplomatlarını, Washington’ın mevcut politikasıyla tutarlı olmamasından ötürü ‘gerilimi durdurma, ateşkesi sağlama, şiddeti sonlandırma, kan dökmeyi bitirme ve sakinliği temin etme’ türünden ifadelerin kullanılmaması konusunda uyardı.
Bu yüzden bölgedeki pek çok kişi, Biden’ın ziyaretinin İsrail ile dayanışmayı ve Biden yönetiminin İsrail’den yana duruşunu vurgulamanın ötesine geçmeyeceğini düşünüyordu. Bazı yetkililerin söylediği gibi Biden, krizin bölgede büyük bir savaşa dönüşmesini engellemek ve kapsamlı bir kuşatma altında sıkıntı çeken Gazze halkına insani yardımların ulaştırılmasını sağlamak için de geldi. Ancak onun İsrail’in operasyonlarını kayıtsız şartsız destekleme söylemini sürdürmesi, bölgedeki çoğu kişinin, Washington’ın bu politikasının ateşi körüklediği ve İsrail’i cevap hakkının ötesine geçerek Gazze’yi tümüyle yıkıp Filistinlileri rastgele katletme noktasına varan ve bölgeyi büyük patlama öncesi bir duruma sürükleyen şiddet kullanımına devam etme konusunda cesaretlendirdiğine dair kanaatini pekiştirdi.
İsrail, hedefinin Hamas’ı tamamen ortadan kaldırmak, bu hareketin askerî yeteneklerini yok etmek ve Gazze Şeridi’ndeki egemenliğini ve iktidarını sona erdirmek olduğunu duyurdu. Ancak İsrailli bir askerî sözcünün de açıkça ifade ettiği üzere şu an yaptığı şey, bu hedefin sınırlarını aşıp Gazze’yi topluca cezalandırma ve sakinlerini göçe zorlayıp Mısır’a doğru kaçmaya mecbur etme noktasına vardı. İsrail’de özellikle aşırı sağ çevrelerde Filistin davasını tasfiye etmek ve yeni bir felaket üretmek için faaliyet yürüten birçok odak var. Bu odakların zihnini Sina’da ve Ürdün’de veya Amerika’da göçmenlik kapıları açılması da dahil olmak üzere başka herhangi bir yerde alternatif vatan projesini ilerletme düşünceleri meşgul ediyor.
Bu düşünceler, İsrail’deki odakların umduğu gibi bir çözüm olmayacak. Aksine tam tersi sonuçlar getirerek, bölgedeki ateşin daha da körüklenmesine yol açacak. İsrail’in büyük askerî mekanizması, Hamas’ın ve onunla müttefik hareketlerin yeteneklerini bitirmeyi başarsa ve meydanlardaki liderlerini etkisiz kılsa da boşluğu başkaları dolduracak. Ve bu başkaları, daha radikal olabilir. Çünkü bunlar, bugün işlenen cinayetlerin ve Gazze’nin uzun bir süredir yaşadığı sefil koşulların ürünü olacak.
İsrail, silahsız bir bölge veya güvenli bir kuşak oluşturma ya da başka bir isim altında Gazze Şeridi’nin kuzey kısmını işgal etmeyi düşünürse sonuçları vahim olur. Pek çok kişi, bunu yapmama konusunda onu hemen uyardı. Hatta İsrail’in karşılık verme hakkını kayıtsız şartsız destekleyen Başkan Joe Biden bile Gazze’yi işgal etme düşüncesinin büyük bir hata olacağı konusunda Netanyahu’yu uyarmakta vakit kaybetmedi. Bu uyarı öylesine değildi. Muhakkak ki ABD’nin bir bilgisi var. ABD Başkanı’nın bölgeye gelişi ve iptal edilen dörtlü zirvenin ardından yapılması beklenen İsrail ziyareti gösteriyor ki İsrail’in cevap hakkına verdiği mutlak desteğe rağmen ABD, işleri savaşın süresinin uzamasına, alanının genişlemesine ve zaten arapsaçına dönmüş Ortadoğu meselesinin daha da karışmasına yol açabilecek daha tehlikeli bir yöne sürükleyen adımlar istemiyor.
İyice bir düşünürse şayet İsrail’in kendisi de şahinlerinden biri olan Ariel Şaron’un Gazze Şeridi’nde kalmanın ve buradaki herhangi bir yerleşim birimine koruma sağlamanın pahalıya mal olacağını ve de İsrail’in güvenliğine hizmet etmeyeceğini anladıktan sonra tamamen güvenlik düşüncesiyle Gazze’den çekilmeye, orayla işini bitirmeye ve Yahudi yerleşimcileri oradan çıkarmaya karar verdiğini hatırlayacaktır.
İsrail’in yeni bir felaket üretmeye ve Gazze halkını Sina’ya göç ettirmeye dönük herhangi bir yönelimi ise sadece Filistin tarafından bir direniş ve Mısır tarafından güçlü ve kararlı bir tepkiyle karşılık bulmayacak. Böyle bir şey aynı zamanda bölgede istikrarın sarsılmasına, daha önceki barış anlaşmalarının ve yalpalayan barış sürecini canlandırma umutlarının baltalanmasına ve belki de uzun yıllar boyunca tamamen ortadan yok olmasına yol açacaktır.
Böylesi ateşli durumlarda bilhassa İsrail’in Batılı müttefikleri ve dostları tarafından ateşi daha da körükleyici söylemlere, tutumlara ve politikalara ihtiyaç yok. Şiddet, cinayet ve yıkım döngüsünün devam etmesi, İsrail’in güvenliğini sağlamaz. Sadece barış bu güvenliği temin edebilir. Bu da uluslararası toplumun Filistinlilerin süregelen ve şiddetlenen acılarını görmezden gelmeye son vermesini, şu an olduğu gibi Filistinlilerin davalarının artık ötekileştirilmemesini ve uzun bir süredir durmuş olan barış sürecini harekete geçirmek için çaba harcanmasını gerektiriyor.
Netanyahu’nun derdi, kendi hükümeti dönemindeki büyük istihbarat başarısızlığı çıkmazından ve onu hapse göndermekle tehdit eden daha önceki çıkmazlardan kurtulmak. Biden yönetimi de İsrail’de yönetime uygun olmadığı gerekçesiyle görevden alınması için güçlü seslerin yükseldiği Netanyahu’ya koşulsuz destek sunmak yerine, isterse barış için önemli bir rol oynayabilir.