İsrail ordusunun Gazze Şeridi'ndeki savunmasız sivil nüfusa karşı yürüttüğü yıkıcı savaştan çıkarılacak şok edici dersler varsa, İsrail'in Gazze halkına yönelik soykırımını destekleyen hükümetler arasındaki çelişkili ve çifte standartlı değerler meselesi bu derslerin en anlamlısı olacaktır.
Bu hükümetlerin Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşına ilişkin tutumlarını karşılaştırdığımızda, bugün yaşananların ve Gazze'deki Filistinlilere karşı “saldırgan” İsrail'i destekleyen tutumlarının tam tersi olduğunu görüyoruz. Bu, şoke edici ve korkutucu bir şekilde birbiri ardına patlak veren ilk çifte standart değil.
Dünya, özellikle Batı dünyasında özgürlüklerin ve ifade özgürlüğünün en büyük arenası kabul edilen (Vietnam Savaşı, kadın hakları, siyahların sivil hakları için burada yürütülen hareketler bunun en büyük kanıtı) büyük üniversite kurumlarının kalbinde, Filistin'e destek konusunda ifade, fikir ve toplanma özgürlüklerinin tehlikeli ve benzeri görülmemiş bir şekilde bastırılmasını büyük bir şaşkınlıkla izliyor.
İsrailli yazar Rogel Alpher'ın Haaretz gazetesinde "İsrail bir kez daha ölümü seçti" başlığıyla yazdığı makale dünya çapında ilgi gördü. Makalede şu ifadeler yer aldı: "Bizler miyop kişiler olarak, yalnızca kendini düşünen bir liderin arkasında savaşa sürükleniyoruz. Bu, sonu kasıtlı ve gizemli bir şekilde kış mevsiminin ötesine uzanacak ve bizi birçok cephede bölgesel çatışmalara, hatta büyük güçler arasında çatışmalara sürükleyebilecek olan bu savaşın uzatılmasında kişisel çıkarı olan bir lider. Savaş, Gazze Şeridi'nin işgaliyle sonuçlanabilir ama başımızdaki kişi, devlete tarih boyunca uğradığı zararlardan daha fazlasını vermiş olan biridir. O, İsrail'in her zamanki gibi açık bir itaatle ve felaket mantığıyla çalınan savaş davulları eşliğinde kaçırılanları kurban ederek takip ettiği yıkımın mimarıdır. İsrail bir kez daha ölümü seçti ve İsrail'in ölümü her zaman kaçınılmazdır.” Aynı gazetede uluslararası hukuk uzmanı Avukat Michael Sfard ise şunları yazdı: “Biz İsrailliler, Filistinlilere 25 yıldır sığınmacılığı, 56 yıldır işgali dayatıyoruz. Gazze halkına 16 yıldır abluka uyguluyoruz. Tüm bunlar ahlaki ilkelerimizin aşınmasına ve bizden çok daha az değere sahip insanların var olduğunu söyleyen bir gerçeğinin yerleşmesine yol açtı. Ahlaki yolsuzluk en az Hamas kadar bizim varlığımız için bir tehlikedir.”
İsrail'i yöneten adam budur ve İsrail'in en önemli uzmanlarının onun hakkındaki görüşü de budur. O, kelimenin tam anlamıyla ve üyelerinin itirafıyla radikal, ırkçı, faşist bir hükümeti yöneten bir adamdır. Siyonizmle tamamen barışık dini hareketleri bünyesinde barındıran bir hükümetin başında bulunuyor ve bu hükümetin sembolleri arasında iki tanınmış radikal bakan Smotrich ve Ben Gvir de yer alıyor. Her ikisi de Yahudilerin ırksal üstünlüğüne inanıyor ve Smotrich; “Ben faşist bir Yahudiyim ve bununla gurur duyuyorum” sözleriyle bunu açıkça belirtti. Yine bunlar Batı Şeria ve Gazze'nin ilhak edilmesi, oraya yerleşim yerlerinin inşa edilmesi ve tüm Filistinlilerin tamamen İsrail sınırları dışına sürülmesinin gerekliliğine inanan “kurtarıcı” bir düşüncenin de sahipleridir. Bugün Batılı hükümetlerin desteklediği hükümet işte budur.
Filistin meselesini bir kez daha haber manşetlerinin ön sıralarına taşıyan şey, İsrail'i siyasi olarak kontrol eden bu çılgınlıktır. Maruz kaldığı katliamlar, ırkçılık, yerleşimcilik, sömürgecilik, soykırım ve vahşi işgal ile Filistin'in bugünkü durumu 2023'e değil, 18. yüzyıla benziyor. Bu şaşırtıcı bir paradokstur ve insanlara, yıkıcı bir İkinci Dünya Savaşı yaşadıktan sonra insan haklarını içeren küresel bir sistem kuran, uluslararası adalet divanını tesis eden, modern ve ileri olduğunu iddia eden, ilişkileri düzenleyen bir dizi yasa ve mevzuat oluşturan özgür dünyanın nasıl ırkçılık ve faşizm uygulayan bir tarafı desteklediğini sorgulamalarına yol açıyor. Bu ırkçı ve faşist taraf aynı zamanda tecrit ve ayrıştırma için duvarlar örüyor, topraklara el koyuyor, suyu, elektriği, ilacı engelliyor, insanları yaşanmaz kalıplara hapsediyor ve Filistinlileri tanımlarken insanlığa uygun olmayan tanımlamalar kullanıyor. Bana göre bu affedilemez bir ahlaki hatadır.
Ünlü Amerikalı tarihçi Samuel Huntington'un ünlü kitabına "Medeniyetler Çatışması" başlığını seçerken isabetli olmadığı açıkça görünüyor. Çünkü en önemli konu değerler çatışmasıdır ve asıl sorun değerlerin, herkese adil bir şekilde uygulanmadan çifte standarda dönüşmesidir.