1969 yılı Libya için büyük sarsıntılar yılıydı. Monarşi tam bir dağılma aşamasındaydı. En yüksek devlet kurumları; Trablus, Bingazi, El-Bayda ve Tobruk arasında dağılmıştı. Kral İdris es-Senusi, yönetim konusunda gönülsüz ve hatta isteksiz olmaya başlamıştı. Vaktinin çoğunu ülkenin dışında geçiriyordu, devlet işlerini her gün yönetmiyordu ve yönetmeleri için bu görevi bakanlıkların başlarındakine de bırakmıyordu. Devlet adamları arasında sessiz kavgalar dönüyordu. Eş-Şelhi ailesi devletin eklemlerini kontrol etmeye başlamıştı ve kral onlara sınırsız bir sempati gösteriyordu. Eski arkadaşı ve daimi danışmanı olan babaları İbrahim’in öldürülmesinin Senusi ailesinin bir üyesinin elinden olmasıyla, bu olayın sorumluluğunun bir kısmını taşıdığına inanıyordu. Kralın özel danışmanı İbrahim eş-Şelhi’nin suikasta kurban gitmesini, Libya meselelerinin takipçileri, Senusi ailesinin büyük bir bölümünün, kralın kendilerini ekarte etmesinin ve siyasi ve ekonomik yaşamdaki rollerinin ortadan kaldırılmasının arkasında Şelhi’nin olduğuna inanmasına bağlamıştı.
1954’te İbrahim eş-Şelhi’yi öldüren genç Şerif Muhyiddin es-Senusi’ydi ve babası Kral İdris’in eşi Kraliçe Fatıma’nın kardeşiydi. Katile karşı yürütülen soruşturma ve yargılama, suçun asıl gerekçesini ya da azmettirenleri ortaya çıkarmadı. İbrahim eş-Şelhi’nin öldürülmesinin ardından Kral İdris, Bingazi şehrinden ayrılarak Libya’nın en doğusundaki Tobruk şehrine yerleşti. Şelhi’nin oğulları Kral İdris ve babalarıyla birlikte adeta bir aile gibi yaşıyorlardı. Kralın çocuğu yoktu. Bu yüzden onları evlatları saymış, büyütmüş ve onlara babalık duygularıyla bağlanmıştı. Babaları öldürüldükten sonra kral onlara tüm kapıları açtı. Onlara hiçbir söz söyletmeden çizgiyi aştıkları her an göz yumdu. Hatta kraliyet ailesinin bir parçası haline gelen Şelhi’nin oğulları, Senusi ailesinin üyelerinden daha fazla nüfuz sahibi oldular.
Kral, Ömer İbrahim eş-Şelhi’yi özel danışmanı olarak atayarak elinin devletin her alanına ulaşmasını sağlamıştı. Kral’ın, Ömer eş-Şelhi’nin eski Başbakan Hüseyin Mazık’ın kızıyla evlenmesine aracı olması, yakın ve uzaktakiler için anlamlı bir mesajdı. Albay Abdulaziz eş-Şelhi’ye Libya ordusunun yeniden inşası görevi verilmiş ve kendisine 500 milyon dolar tahsis edilmişti. Hatta kız kardeşleri Latife bile finans dünyasına adım atarak petrol sahası da dahil olmak üzere büyük mali anlaşmalara girerek nasibini almıştı. ABD’nin Libya Büyükelçisi David Newsom’un o yıl Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği raporlar, Libya’daki duruma ilişkin geniş bir siyasi gözlemi içeriyordu. Merhum diplomat Nebil Hamime, ABD tarafından yayınlanan bu belgelerin bir kısmını toplayarak tercüme etmiş ve ‘ABD Dışişleri Bakanlığı Arşivlerinden 1969 Libya’sına İlişkin Belgeler’ başlıklı bir kitapta yayınlamıştı. Büyükelçiliğin ABD Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği Libya’daki duruma ilişkin uzun raporun paragraflarından birinde şöyle bir kısım yer alıyordu:
“Bu rapor Şelhi ailesini tanıtmakta ve nüfuzlarını değerlendirmektedir. Şelhi ailesi, kralın hizmetkarları olarak yükselerek Senusi ailesinin kralın nazarındaki yerine geçmiştir. Ömer ve Latife’nin birçok büyük anlaşmada payı var ve Albay Abdulaziz eş-Şelhi ile damadı Albay Avn Rahumeh neredeyse orduyu kontrol ediyor. Kral, Şelhi ailesinin nüfuzunu kullanmasına göz yumdu. Bunun nedeni, Kralın ayrılışının ardından Şelhi ailesinden eşi Kraliçe Fatıma’ya mali güvence sağlaması yönündeki talebidir. Kralın Şelhi ailesine karşı hislerinde göze çarpan şey, onların tüm arzularını yerine getirmesi ve onlara gözü kapalı güvenmesi. Böylece Şelhi ailesi, Libya-Mısır ilişkileri ve savunma planları başta olmak üzere devletin tüm önemli meselelerine müdahale etmeye ve kanunlardan muaf bir şekilde şüpheli eylemler ve anlaşmalar yapmaya başladı. Bütün bunlar kralın son dönemdeki itibarını etkilemiştir.”
Raporda ayrıca ‘Şelhi’nin oğullarının son dönemde yeryüzünde krala en yakın kişiler haline geldikleri’ belirtiliyor. Başka bir paragrafta, Ömer eş-Şelhi’nin, eski başbakan ve Sirenayka’nın önde gelenlerinden Hüseyin Mazık’ın kızıyla evlenmesini ayarlayan kişinin Kral olduğuna dikkat çekiliyor.
Üst düzey devlet yetkilileri, pozisyonlarında yükselmek veya makamlarını korumak üzere Şelhi ailesiyle yakınlaşmak için birbirleriyle yarışır olmuşlardı. Raporda, dönemin başbakanlarından Muhammed bin Osman es-Sayd ve Abdulkadir el-Bedri’nin, Şelhi ailesinin karşısında durma çabaları nedeniyle koltuklarından oldukları belirtiliyor.
Sonuç olarak bu aile, Libya devletinin fiili hükümdarı haline gelmiş ve hiçbir yetkili buna karşı çıkamıyordu. Hem Ömer hem de Abdulaziz eş-Şelhi, ülkede cumhuriyet rejimine geçilmesi çağrısında bulunmuşlardı ve ikisinin Birleşik Arap Cumhuriyeti ile güçlü ilişkileri vardı.
ABD raporu ayrıca, Şelhi’nin oğullarının, özellikle de kanunu umursamayan El-Busiri’nin işlediği ihlallerin boyutunu vurgulayan onlarca olaya da yer veriyor. Ömer eş-Şelhi’nin Hüseyin Mazık’ın kızıyla şaşalı ve eşsiz bir düğün töreniyle evlenmesine gelince, bu, Libya’nın bir ucundan öbür ucuna herkesin dilindeydi. Kırılgan Libya Krallığı’nda durum böyleyken, bununla paralel olarak, Teğmen Muammer Kaddafi’nin önderliğinde ‘İttihatçı Hür Subaylar’ adında bir örgüt kuran genç subaylar da vardı. Aralarında çok sayıda kıdemsiz subayın da bulunduğu bu subaylar, monarşiyi yıkmak ve iktidarı ele geçirmek için geri sayım sürecini başlatmıştı.
O yıl Libya’da hâkim olan kaos ve karmaşık sahnenin çözümlenmesiyle şu söylenebilir ki, küçük subaylar, bölünmeye doğru giden bir çatışmaya tanık olan zayıf bir devletle karşı karşıyaydılar. Başlarında yönetime ilgisiz, yaşlı ve birden fazla kez hükümet sistemini cumhuriyet sistemine dönüştürme gitgelleri yaşayan bir kral vardı. Üst sınıf yönetici tabaka, genellikle sessiz bir çatışma içinde olsa da, ülkedeki siyasi meselelere ilgi duyanlar tarafından fark edilebilir bir kavga içerisindeydiler. Merhum Fas Kralı 2. Hasan anılarında, Kral İdris es-Senusi’nin hükümdarlığının sona ermesi için tüm koşulları sağladığını söyler. O yıl Libya’da büyük sarsıntıların yaşandığı yıldı...