Görünen o ki İsrail'in Gazze'ye yönelik acımasız savaşının yakın bir sonu yok. Netanyahu, "uzun bir savaş ve İsrail'in sonuna kadar savaşacağı" tehdidini savuruyor. Zira savaş 80 günü aştıktan sonra Netanyahu, Tel Aviv'in Hamas’ı yok etmede ve rehineleri güç kullanarak kurtarma görevini yerine getirmede başarısız olduğunu çok iyi biliyor. Buna paralel olarak Gazze sahnesi Savunma Bakanı Gallant'a da kendini dayatıyor ve bu nedenle "Hamas'ı dağıtacağız, aksi takdirde devlet olarak varlığımızın devamı tehlikeye girecek" tehdidinde bulunuyor. Yenilmez bir ordunun “caydırıcılığını” ve “prestijini” yeniden sağlama gücünden yoksun olmasının, güvenlik ve istihbarat servislerinin etkinliğine ilişkin özenle hazırlanmış halenin yıkılmasının ne demek olduğunu en iyi o biliyor. Topyekûn bir siyasi çözümden ise söz edilmiyor.
Kökünü kazıma ve soykırım savaşı, aralık ayını da bitirmek üzere ve bu süre boyunca asrın kıyımlarını işleyen vahşetin perdeleri televizyonlarda canlı olarak dünya çapında yayınlandı. İsrail ordusu Filistinli sivillere her gün katliamlar yapıyor, kentsel alanları öğütüyor, yok ediyor ve harabeye dönüştürüyor. Plan, Gazze Şeridi’ni yaşanılmayacak yanmış bir toprak haline getirmek. Ancak sürpriz gittikçe büyüyor; teslim olmak yok ve David Ben-Gurion'un "babalar ölür, çocuklar unutur" tavsiyesine bağlı kalan katilleri, öldürmekten neredeyse yoruluyor. Sonuç olarak, 75 yıl sonra, Moşe Dayan'ın umduğu gibi oldu bittiye boyun eğmeyen Filistinlilerin doğal haklarını geri kazanma hayali nesiller boyunca aktarılıyor. Bütün bunlar, İsrail'e yönelik bir uluslararası kınama fırtınasının oluşmasını ve İsrail liderlerinin soykırım suçlamasıyla Uluslararası Adalet Divanı önünde yargılanması yönünde adımların işaretlerinin ortaya çıkmasını hızlandırdı.
Wall Street Journal, İsrail komutasındaki üst düzey bir subaydan, tünel ağı nedeniyle "bölgeyi kontrol etmenin karmaşık bir iş" olduğunu ve operasyonun "beklenenden daha uzun bir süre" uzayacağını aktardı. İsraillilere ağır kayıplar verdiren direniş ve mücadele stratejilerinin etkili olmasıyla birlikte İsrail’de askeri performansa yönelik eleştiriler de görülüyor. Eleştiriler, aşırılık yanlısı hükümeti siyasi bir hedef, bir zaman çizelgesi veya barışı kazanmak ve sürdürmek için açıkça tanımlanmış bir mekanizma olmaksızın topyekûn savaşa girmekle suçluyorlar. Öte yandan ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin de İsrail'e savaşta benimsediği yöntemleri değiştirme çağrısında bulunuyor. Austin’e göre ordusunun Gazze'deki Filistinli sivilleri korumada başarısız olması durumunda İsrail, "taktik zaferi" (toprağı işgal etme) "stratejik yenilgiye" dönüştürme riskiyle karşı karşıya kalacak. Hamas’ın ortadan kaldırılması hedefi ise gerçekleşmeyecek!
Savaşın siyasi tarafının askeri tarafıyla bağlantılı olması ve sahaya aktarılması gerektiğinden, savaş kabinesi üyesi Benny Gantz şunu açıkladı: "Savaşı durdurmaya niyetimiz yok ve askeri operasyonlara devam edeceğiz ama üçüncü aşama kapsamında!" Bu aşamaya geçişin önümüzdeki haftalarda gerçekleşeceği açık ve bu da İsrail'e uluslararası desteğin bir kısmının sürmesi için çalışan Amerikan baskısını açıklıyor. Bu aynı zamanda bölgesel gerilimi azaltacak ve her şeyden önce de Amerikan tutumuna, Tel Aviv'e yönelik kör taraflılığı ve uluslararası topluma meydan okuyarak Güvenlik Konseyi'nde defalarca veto hakkını kullanması sonucu kaybettiği özgürlüğü verecektir. Savunma Bakanı Austin burada “üçüncü aşamayı” geniş askeri kara operasyonlarından daha hassas operasyonlara geçiş olarak açıklıyor. Devrim Muhafızları Generali Rıza el-Musavi'nin Şam yakınlarında öldürülmesi sadece bir örnek.
Gazze Şeridi'nin kuzey bölgesi sakinlerinin geniş çapta zorla göç ettirilmesinden, merkezde yaşayanların Refah'a, güneydekilerin de Mısır sınırına doğru ittirilmesinden sonra Gazze Şeridi'ni üçe bölme planı ortaya çıkıyor: Tüm yedek kuvvetlerin çekilmesinden sonra özel harekât kuvvetleri bu bölgeleri kontrol edecek ve böylece hassas operasyonlarda bulunacaklar. Bu, İsrail’in hedeflerin tespiti ve onların havadan mı yoksa karadan mı vurulacağının belirlenmesi için istihbarat faaliyetlerin etkinleştirilmesine güvendikleri anlamına geliyor. İsrail aynı zamanda altyapı ve tünellerin tahrip edilmesine odaklanıyor, rehinelerin serbest bırakılması için özel operasyonlar gerçekleştirmeye çalışıyor. Operasyonlara askeri ve siyasi liderlere yönelik takip ve suikastların eşlik etmesini düşünüyor. Gazze Şeridi ile sınır bölgesinde bulunan yerleşim yerleri sakinleri için bir güvence olduğu bahanesiyle, Gazze’de 2 kilometreye varan derinliğe sahip bir güvenlik şeridi oluşturulmasına yönelik çabalar sarf ediliyor.
Netanyahu'nun, İsrail'in Filistinlilerin bazı ülkelere "gönüllü" olarak göçünü dayatmak için yürüttüğü temaslarla ilgili açıkladıkları dikkate alındığında, "üçüncü aşama" özellikle zorla göç ettirmenin ve Gazze Şeridi’nin yüzölçümünün değiştirilmesinin reddedilmesine yönelik Amerikan karşı çıkışlarını yerle bir ediyor. Kuşatma, özel operasyonlar ve devam eden kökünü kazıma nedeniyle yerinden edilenlerin geri dönüşü imkânsız hale gelecek. Bazı bölümlerinin ilhak edilmesiyle birlikte daha da küçülecek Gazze halkına dar geleceğinden, insanlar Sina'ya göç etmek zorunda kalacaklar. Kaldı ki Gazze Şeridi'nin kuzeyinde, gelecekte Eylat'ı Akdeniz'e bağlayacak "Ben Gurion Kanalı" projesinin bitişiğinde büyük yerleşim yerlerinin inşa edileceği söyleniyor.
Yukarıda planlardan bahsettik ve bunlar Filistinlilerin haklarının ortadan kaldırılmasına dayanıyor, 7 Ekim olayı ve sonrasında oluşan değişkenleri hesaba katmıyor. Bu, işgal koşullarının, takip ettiği ve ardı ardına savaşlara yol açan apartheid politikalarının bir tekrarı. Ancak pazarladıkları "üçüncü aşama" İsrail'in stratejik yenilgisini önleyecek ve ABD'nin konumunu güçlendirecek olsa da Hamas'ın ve Gazze'deki diğer direniş güçlerinin zafer kazandığı anlamına gelmiyor. Katil kesinlikle kazanmadı ama kurbanların sayısı ve yıkımın boyutu düşünüldüğünde bedel oldukça korkutucu ve büyük oldu. Mahalleler yerle bir oldu ve her yer enkaz dolu, kıtlık 400 binden fazla aileyi kuşatıyor. Filistinlilerin durumu iyi değil ve Gazze'deki savaş, direniş eksenine, özellikle de hegemonyasını Akdeniz'e doğru genişletmek için bölge halklarının ölümüne ve ülkelerinin yok edilmesine yatırım yapan Tahran’a oynanan bahisleri ve duyulan güveni yıktı.