Gazze savaşı geçen yılın Ekim ayının başından bu yana siyasi sahneyi ele geçirdi ve yansımaları bölgeyi büyük olasılıkla iki yoldan birine sürükleyecek; barış ya da çeşitli savaşlar. Barış herkes için bir ihtiyaçtır çünkü krizin kazananı yoktur ama barış daha zordur çünkü çok fazla olasılıkları yoktur. Bunun önündeki en büyük engel ABD-İran çekişmesinin bölgesel olarak devam etmesidir.
Washington ve Tahran’ın geniş çaplı bir anlaşmaya vardığı gün bölgenin nasıl olacağını hayal edebiliriz, ancak bu, tabii ki Obama'nın 2015'teki kapsamlı anlaşmasına benzememeli. Aksine bahsi geçen anlaşma, Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'deki gerilimleri sona erdirmek amacıyla İran'ın bölgesel faaliyetlerini ele alabilir ve belki de Filistin sorununa nihai bir çözüm getirebilir.
Peki eski Başkan Barack Obama ve İran tarafından tasarlanan kapsamlı anlaşma neden bu sonuçları gerçekleştiremedi? Obama bölgedeki krizlerin çoğunun ortak paydası olan İran ile uzlaşma arayışında haklıydı. O dönemde Tahran, hem Irak hem de Lübnan'da nüfuzunu koruması açısından kendisi için önemli olan müttefiki Suriye'yi kaybetmek üzere olduğundan beyaz bayrak sallamıştı. Bu nedenle İran, Obama'nın Şam'a yönelik tehditlerini uygulamaktan, özellikle de kendisini hava kuvvetlerinden mahrum bırakacak bir hava sahasını kapatma kararından vazgeçmesi karşılığında müzakere fikrini önerdi. Zira hava kuvvetleri ayaklanmaların bastırılması açısından önemliydi, dolayısıyla ABD’nin daha önce Saddam’a uyguladığı ve böylece Kürdistan bölgesini kontrolü dışında bıraktığı uçuşa yasak bölge uygulamasından kaçmak da önemliydi. Obama, İran'ın ayartmalarına direnemedi ve Tahran ile barış istemekte haklıydı ama barış anlaşmasını nükleer dosyayla sınırladı. Washington nükleer dosyayı bir öncelik olarak değerlendirdi ve hâlâ da öyle değerlendiriyor çünkü bu tehlike küresel güvenliği tehdit ediyor.
Konvansiyonel savaşlar bölgesel kalırken nükleer savaşlar küresel bir tehdit oluşturduklarından nükleer dosyanın öncelikli olduğu tartışmasızdır. Ne var ki müzakereciler, karmaşık olduklarını, müzakere süresini uzatacaklarını ve bunun da başkanının (Obama) başkanlık döneminde anlaşmaya varılmasını engelleyeceğini iddia ederek bölgesel meseleleri tartışmanın dışında bıraktılar. Ayrıca anlaşmanın imzalanmasının ardından daha sonraki bir aşamada bu konuların tekrar müzakere edilebileceğini iddia ettiler. Washington istediğini aldı; İran, uluslararası ve Amerikan yaptırımlarının kaldırılması karşılığında askeri amaçlarla nükleer güç inşa etmekten uzak durma sözü verdi. Daha sonra İran’ın bölgesel tutumunu nükleer dosyadan ayırmanın mümkün olmadığı anlaşıldı çünkü bu, yayılmacı stratejisinin araçlarından biriydi. Anlaşmanın bir sonucu olarak, İran'ın Amerikan çıkarlarına karşı olanlar da dahil olmak üzere bölgesel nüfuz etme girişimleri arttı. Anlaşma başarısız oldu ve mimarı Obama bile artık kendisini savunmuyor ve onunla gurur duymuyor. Biden başkanlığa geldiğinde zehirli bir anlaşma olduğunu bildiği için anlaşmayı yeniden canlandırmaya çalışmadı.
Aşağı yukarı aynı atmosferi yaşıyoruz, tıpkı Suriye ve onu çevreleyen bölgesel ve uluslararası çatışmalar gibi uluslararası boyutu olan bölgesel bir Gazze krizi var. Yıl sonunda yapılacak ABD seçimleri yaklaşırken müzakere ve anlaşmaya varmak için zaman penceresi daralıyor. Biden Temmuz ayından sonra büyük siyasi projeleri geçiremeyebilir. Bu pencere sadece 6 ay sonra, yaz tatili ve ardından seçimlerle birlikte kapanacak.
Gazze'de yaşananlar kaygıları her zamankinden daha yüksek bir düzeye taşıdı. Ortadoğu bölgesindeki kaosun dünya barışı için oluşturduğu tehlikeyi hisseden ABD ve Çin dahil olmak üzere ilgili güçler bundan zarar görüyor. Çünkü uluslararası askeri kutuplaşmayı körüklüyor, üç büyük denizde seyrüseferi, enerjiyi ve ticareti tehdit ediyor, üstelik siyasi rejimleri devirerek bölgesel güç dengesini değiştirme ihtimali de bulunuyor.
Vekilleri İsrail ve Hamas adına savaş ve barışın anahtarlarını elinde bulunduran ilgili iki taraf ABD ve İran’dır. Oturup anlaşmazlığın sona ermesi için pazarlık yapabilir ve ardından diğer dosyalara geçebilirler. Bu ihtimal hem Arap ülkelerine hem de Filistinlilere pek hoş gelmeyebilir ama krizlerin seyrini kontrol edebilecek bir gerçeği yansıtıyor. Mısır, Körfez ülkeleri ve geri kalanların Hamas üzerinde yeterli nüfuzu yok ve İsrail, güvenliğinin garantörü olduğundan Amerikan baskılarına karşı koyamaz.
2015 yılında Suriye savaşını ele almak amacıyla başlayan ve kapsamlı bir nükleer anlaşmayla sonuçlanan müzakerelerin sapması bir hataydı ve kaçırılan bir fırsattı. Gazze savaşı aynı fırsatı sunabilir, İran ne Hamas'ı içinde bulunduğu zor durumdan kurtarabilir, ne de Hizbullah gibi diğer vekillerini savaşın onlara maliyetleri ve belki de onları yıkıma maruz bırakma pahasına harekete geçirebilir. Aynı şekilde Washington da gerilimi tırmandırmaya ya da müdahil olmaya istekli değil. Gazze'deki bu korkunç insani felaket ve potansiyel siyasi riskler, diyaloga dönüşe imkân veren bir ortam yaratıyor. Biden yönetiminin Obama yönetimiyle aynı hataya düşeceğini düşünmüyorum, özellikle de Biden'ın kendisinin o dönemde başkan yardımcısı olduğu ve bölgesel güçlerin desteğini alma zorunluluğu dahil olmak üzere ayrıntılarını anladığı göz önüne alınırsa.
İran bu tür müzakerelere hazır mı?
İran’ın resmi düşüncelerini okumak zor çünkü bazen pragmatik, bazen de dogmatik görünüyor. Bugün bize İran Gazze krizinin kapsamını genişleterek birçok cephe açmak istiyor gibi görünse de, Kızıldeniz ile Hint Okyanusu'nda seyrüseferi hedef alma ve Hizbullah’ın İsrail'e füze fırlatması dahil şu ana kadar yaptığı her şey bunun aksini gösteriyor ve asgari düzeyi temsil ediyor. Hizbullah'ın savaşa girmekten kaçınması, İran'ın pragmatizmini ve belki de tehlikeli durumla ‘rasyonel’ bir şekilde başa çıkma isteğini ifade ediyor. Kriz çemberini genişletmek, özellikle Hamas'ın Gazze'den çekilmesi ya da oyun dışı kalması durumunda Filistin'deki uzun vadeli yatırımlarını kaybetmek üzere olduğu için, onun için de maliyetli olacak.