İsrail'in Gazze Şeridi'ne ve işgal altındaki Batı Şeria'ya yönelik saldırganlığı Doğu Akdeniz'de büyük jeopolitik ve güvenlik kaosuna neden olduğu gibi, dünyanın farklı bölgelerinde de kaos ve kural yokluğunu gösteriyor. Bu ise uluslararası sistemi çok tehlikeli bir duruma sokuyor. Rusya, Ukrayna'da askeri operasyon gerçekleştirirken ABD Başkanı Joe Biden ve Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın Rusya'ya uygulanan Amerikan ve Batı yaptırımları haklı çıkarmak için en çok kullandığı ifade ‘kuralların çiğnenmesi’ idi. Uluslararası sistemin Rusya'nın uymadığı kurallarla yönetildiğini, dolayısıyla cezalandırılmayı hak ettiğini gösteriyor. Aynı zamanda ‘meşru müdafaa hakkı’ kavramı, ABD yönetimi ve ona bağlı kuruluşlar tarafından ‘kuralların çiğnenmesiyle’ aynı yoğunlukta kullanılmadı. Bu, ABD'nin Ukrayna vakasındaki önceliğinin, dünya liderliğinin çoğulculuğuna ve ABD hegemonyasının sınırlandırılmasına dayalı yeni bir uluslararası düzenin kurulması yönünde Moskova ve Pekin tarafından tekrarlanan tezlere karşı çıkmakla bağlantılı olduğunu gösteriyor.
İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırganlığı durumunda, Washington ve onun Batılı yandaşlarının saldırıyı kısıtlama olmaksızın destekleme gerekçelerinde, yalnızca İsrail adına meşru müdafaa kavramı en belirgin yeri işgal ediyordu. Bu kavram aynı zamanda işgal ordusunun savaşları düzenleyen uluslararası anlaşmalarda kınanan eylemleri yapmasını meşrulaştırmak için de kullanıldı. Nüfusu aç bırakmak, su ve yakıttan mahrum etmek, toplu cezalandırma, hastaneleri ve sivil altyapıyı yok etmek, insanların evlerini yıkmak, fosfor ve misket bombası gibi uluslararası yasaklı silahları kullanmak ve nüfusu güneye göç etmeye zorlamak, binlerce Gazzelinin akıbetleri hakkında en ufak bir bilgi bile olmadan tutuklanması... Bütün bunlar olurken Washington, Gazze Şeridi'ni yaşamın en temel ihtiyaçlarından mahrum bırakmaya devam etmek için İsrail ordusuna binlerce bomba ve füze vermekten de vazgeçmedi, ateşkes çabalarına karşı açık muhalefetinden de geri durmadı. Tel Aviv ile Washington arasındaki vizyon farklılıklarına ilişkin sık sık konuşulanlara ve Washington'un saldırı yönteminin değiştirilmesi, niteliksel operasyonlara geçilmesi ve sivillerin öldürülmesinin azaltılması yönündeki taleplerine rağmen, saldırı halen devam ediyor ve Filistinli şehitlerin sayısı her geçen gün artıyor. Gazze Şeridi’nin her santimetrekaresi sistematik olarak yok ediliyor.
Bu trajedinin önemli olan tarafı artık Gazze Şeridi'ni özel bir maddi durum olarak değil, ahlaki, hukuki ve sembolik bir durum olarak ele almasıdır. ABD'nin uluslararası sistemin tepesindeki hakimiyetini sürdürmek için uyduğu kurallar anlayışı sonsuza kadar yıkılmış, bununla birlikte ABD'nin prestiji kırılmış, siyasi, ahlaki ve etik caydırıcılığını kaybetmiştir. O zaman kaosun kapısı ardına kadar açıldı ve uluslararası ve uluslararası olmayan taraflar, uluslararası anlaşmaların, Birleşmiş Milletler (BM) Anlaşması’nın ve hatta birçok bölgesel örgütün tüzüklerinin asgari kurallarına tamamen aykırı çıkarlar elde etmek için devreye girdi. Bu kapının küresel kaosa açılması ise şu anda bildiğimiz dünyanın geri dönüşü olmayan bir noktaya yaklaştığını gösteriyor.
Kaos örnekleri hızla birikiyor ve bu birikimler, bölgesel olarak başlayıp küresel olarak bitebilecek büyük çatışmaların habercisidir. Dünyanın en büyük kutbu olan ABD'ye karşı çıkmak, ülkeler ve gruplar için kolay bir mesele haline geldi. ABD'nin pek çok dostu, onun uluslararası sistemin hareketini kontrol etme yeteneğinden büyük şüphe duymaya başladı. Washington'un Ortadoğu'daki çatışmanın yayılmasını önlemek için yaptığı her şey artık anlamsız görünüyor ve çatışmanın genişlemesine ve Washington'un müdahalesine ilişkin göstergeler her geçen saat artıyor. ABD'nin karar alma mekanizmasındaki siyasi ve stratejik kafa karışıklığı artık kimseden gizlenmiyor. Yemen'deki Husiler, Irak'taki Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) ve hatta Umman Denizi'ndeki korsan gruplar gibi en az donanıma sahip taraflar, bölgede dolaşan ABD ve Avrupa donanma gemilerinin sayısını umursamıyor.
Siyasi ve güvenlik açısından ABD'nin caydırıcılığına meydan okuma cesareti, artık bazıları İran'la bağlantılı, bazıları ise farklı amaçlara sahip grup ve kuruluşlarla sınırlı değil. Aksine, Çin ve Kuzey Kore gibi Washington'la hesaplaşmak isteyen ülkelerin politikalarında yöntem ve hız farklılıkları daha da netleşti. Onları birleştiren şey, dünyadaki ABD hegemonyasını devirme fırsatının olgunlaştığına dair güçlü inançtır. Çin, Başkan Şi Cinping'in Tayvan'ı barış ya da savaş yoluyla geri almanın kaçınılmaz olduğuna dair inancının ışığında, çok kısa bir süre içinde askeri operasyon başlatırsa pek çok kişi şaşırmayacak ve o zaman birçok kişi için bunu kınamak zor olacak. Zorla ilhak sürecinin içerebileceği benzerlik göz önüne alındığında, İsrail'in ABD himayesi altında Gazze Şeridi'ni yeniden işgal etmek ve yerli halkını yerinden etmek için yaptıklarıyla, adı ne olursa olsun bu ilhakı haklı çıkarmaya çalışacak.
Asya'daki kaosun habercileri, uluslararası ve Amerikan yaptırımlarının, ABD'ye her zaman şüpheyle yaklaşan Kuzey Kore rejiminin davranışları üzerindeki etkisini kaybettiği bir dönemde, Kuzey Kore liderinin güney komşusundan gelecek herhangi bir düşmanca eyleme karşı hazırlık olarak daha fazla balistik füze üssü üretme ve daha fazla casus uydu, denizaltı ve büyük miktarlarda mühimmat üretme yönünde aldığı kararlara kadar uzanıyor.
Hatta ABD'nin NATO'daki veya son ittifaklarındaki müttefikleri bile, onunla stratejik ortaklığı sürdürürken, düşman bir tarafın saldırısına maruz kalmaları durumunda ABD'nin onları askeri olarak desteklemesi olasılığı konusunda daha şüpheci hale geldiler. Geçtiğimiz yıl Berlin, Roma, Londra, Seul, Tokyo ve Avustralya gibi Washington'la ittifak kuran birçok ülke, ulusal güvenlikleri ve bunu koruma yolları hakkında stratejik incelemeler ve belgeler yayınladı. Bunların hepsi, Washington'un müttefiklerine karşı savunma yükümlülüklerinden kaçması beklentisiyle daha fazla askeri güç kazanmaya ve meşru müdafaayı güçlendirmeye dayanıyordu.
Afrika'da, Libya'nın güneyinden Sudan'a, Sahel ve Sahra ülkelerine kadar çeşitli yerlerde kaos yayılıyor. Mısır'ın batı eteklerinden Atlantik'e kadar uzanan bir Amazigh devletinin kurulması yönünde çağrılar yapılıyor. Afrika Birliği'nin (AfB) merkez ülkesinin, bölücü bir grubu zımnen tanıyarak ve ona küçük çıkarlar karşılığında vatanın bir kısmını başkalarına verme hakkına sahip uluslararası bir taraf muamelesi yaparak, komşu bir ülkenin egemenliğini boşa çıkarmaya başvurması daha da tehlikelidir. Bütün bu durum, başkalarının zenginliğine göz diken ve kabul edemeyecekleri birçok tehlikeyi diğerlerinden önce kendilerine getiren birçok kişi tarafından artık saygı duyulmayan kuralların çiğnenmesinden ayrılamaz.