Hasan Ebu Talib
TT

Başkan Biden Filistin devletini kurar mı?

Büyük savaşlar büyük dönüşümlerin anahtarıdır. Gazze Şeridi ve onun dışındaki cephelerde yaşananlar, öyle ya da böyle uluslararası sistemin büyük gücü ve birçok müttefik tarafından desteklenen bölgesel bir devlet ile işgale direnmenin mutlak hak olduğuna inanan silahlı örgütlerin karşı karşıya geldiği büyük bir savaşın örneğidir. Çatışma denkleminde taraflar arasındaki güç farkına rağmen aralıksız 110 günden fazla süren savaş, onu büyük değişikliklere yol açması gereken büyük bir savaşa dönüştürüyor. Buradaki ikilem, bu değişimlerin yönünün, etkileşimleri ve yolları açısından ne ölçüde yeni bir Ortadoğu ile sonuçlanacağının belirlenmesinde yatıyor.

Savaş günleri ve İsrail saldırganlığı boyunca, ateşkes, rehine değişimi sorunlarının çözümüne fırsat tanınması, Gazze'de sakinlerinin yaşamsal ihtiyaçlarının güvence altına alınması açısından yeni bir aşamanın başlatılması, yeni yönetimin ve yeniden inşanın niteliğinin, onları takip edebilecek İsrailliler ile Filistinliler arasındaki siyasi sürecin belirlenmesi için farklı yönlerden baskılar geldi. Ne var ki, ABD hâlâ tam bir ateşkes zamanının henüz gelmediğine inanıyor. Ancak aralarında ABD başkanlık seçimlerinin gidişatını etkileyen iç sorunların yanı sıra, hesapsız patlamaların habercisi olan çatışmanın genişlemesi başta olmak üzere küresel ve bölgesel nedenlerin de olduğu çeşitli faktörlerle, büyük değişimlere yol açacak kapsamlı bir süreçten söz etmeye başladı. Bu süreç, Arapların öngördüğü gibi iki devletli çözüm ile bir yandan İbrani devletinin güvenliğini, diğer yandan da belirli bir normalleşme metodolojisi aracılığıyla Arap ve Ortadoğu çevresine entegrasyonunu birleştiriyor.

Başkan Biden ile İsrail Başbakanı arasında 4 gün önce gerçekleşen telefon görüşmesini ABD Başkanı, Netanyahu yönetimde iken iki devletli çözümün imkânsız olmadığını belirten anlamlı bir cümleyle özetledi. Ordusu olmayan ülke türleri olduğunu ekledi. Bundan önce de Blinken Davos'ta İsrail'in güvenliği için iki devletli çözümün öneminden bahsetti. Bu açıklamalar tamamen emin olunmasa da Beyaz Saray'ın, iki devletli çözümü prensipte reddeden İsrail Başbakanı'nın kanaatini, bu fikri kabul etme yönünde değiştirmeyi başardığını gösteriyor. Söz konusu devletlerin biri askeri gücün tüm unsurlarına sahipken, diğeri hiçbirine sahip olmayacak ve böylece İsrail'in vaat edilen güvenliği gerçekleşmiş olacak. İsrail’in güvenliği nispeten yeni Amerikan göstergelerine göre Arap ülkeleriyle büyük bir normalleşme süreci ile İsrail’in bölgeye entegre edilmesi aracılığıyla giderek daha da kök salacak. Yine ABD’ye göre normalleşme sürecinin herkesi kapsaması şart değil, büyük ve etkili siyasi ve manevi ağırlığa sahip Arap sembolleri ile gerçekleşmesi ve Gazze’nin yıkımına, yerle bir olmasına ve halkının trajedilerine neden olanların sorumluluğu olmaksızın, Arap ve Avrupa ülkelerinin ​​katılımıyla, yeniden inşası için genişletilmiş bir sürecin kapısını açması yeterli.

Burada kesin olan şey, Başkan Biden'ın, İsrail'in ihlallerini ifşa eden ve her gün sosyal medya aracılığıyla Gazze halkının trajedisini araştıran öfkeli genç üniversite kuşağının eğilimleri, ayrıca Demokrat Parti içinde İsrail'e koşulsuz destek politikasını reddeden yönelim gibi büyük sorunlarla karşı karşıya olduğudur. Her iki neden de Başkan Biden'ın yeni ve eski bir denkleme odaklanmasına neden oldu. O denklem de İsrail'in bölgeye entegrasyonu karşılığında Filistin devletine ilişkin bazı tavizler vermesini, Uluslararası Adalet Divanı'nın İsrail Devleti'ne veya gelecekte Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin İsrail savaş liderlerine karşı verebileceği kararların yansımalarını kontrol altına almayı içeriyor.

Beyaz Saray'ın dönüşümleri yavaş yavaş gerçekleşti ve sivillerin aşırı ve ayrım gözetmeksizin öldürülmesine yol açan İsrail askeri "taktiklerinin" değiştirilmesi için baskı yapmakla başladı. Bu baskı, Hamas ve benzerlerini ortadan kaldırmanın ötesinde hedeflere ulaşarak ve bölgede savaş öncesinde olduğundan farklı bir jeopolitik durum inşa ederek, Gazze krizinden çıkmanın düşünülmesinin önünü açtı. Söz konusu jeopolitik durum, İsrail'in güvenliğini sağlayacak yeni denklemleri inşa etmeyi ve İsrail'i bölgedeki diğer devletler gibi bir devlet olarak kabul etme konusundaki kısmi bölgesel isteksizliği ortadan kaldırmayı içeriyor.

ABD oldukça istikrarsız bir siyasi hipoteze dayanan kademeli de olsa sınırsız normalleşmeye yönelik büyük bir bahis oynuyor. Bu hipoteze göre normalleşme ödülü İsrail sağını köşeye sıkıştıracak, ılımlılık sembollerini yeniden öne geçirecek ve bu da iki devletli çözüme karşı her türlü muhalefeti zayıflatacak. Buradaki temel zayıflık, İsrail toplumunun artık baştan aşağı sağcı olduğu, Filistinli olan her şeye karşı şiddete son derece yatkın ve yenilmez güç yanılsamalarıyla dolu olduğu, Gazze Şeridi'ndeki insani felaketi idrak edemediği gerçeğinde yatıyor. İsrail toplumu, sayı ve silah olarak sınırlı ve kendisine yönelik tüm saldırılara rağmen yıkılmayan bir silahlı direniş hareketini caydıramayan güçlü bir askeri güce sahip olmak ile açıklanan hedeflere ulaşamama durumunun üstesinden gelmek için eşi benzeri görülmemiş sınırsız intikam arzusuyla dolu olmak arasındaki bir şizofreni içinde boğuluyor. Buna bir de sahip olunan güce rağmen yaşanan acizliğin nedenlerinin gözden geçirilmesini isteyen herhangi bir rasyonel ve etkili sesin tamamen yok olması, var olsa bile genellikle kendisini onaylayacak ve çağrıda bulunduğu şeyi takdir edebilecek yalnızca bir avuç kişi bulacağı gerçeği ekleniyor.

Seçkinler ve toplum arasındaki eşi benzeri görülmemiş bu şiddet eğilimi, ABD ve Avrupa'nın siyaset, propaganda ve medya alanındaki tutumları sonucu ancak kolektif hastalık derecesine ulaşabilirdi. ABD ve Avrupa İsrail'in meşru müdafaa hakkı olarak tanımlanan şeyi desteklediler. Gazze Şeridi'nde canlı cansız her şeye karşı işlenen tüm ihlallere karşı kendisine önceden bir masumiyet belgesi verdiler. İnsan haklarını tüm yönleriyle tamamen göz ardı ettiler. Saldırganlığını sürdürmesini haksız bir şekilde savundular. Filistin halkıyla ilgili diğer insani boyutları göz ardı ederek, yalnızca Hamas'a fayda sağlayacağı bahanesiyle ateşkesi reddettiler. Bunların hepsi İsrail'in Gazze ve Batı Şeria'daki davranışlarında artan şiddet ve misillemeye katkıda bulunan faktörler. Küçük yaşlardan itibaren İsraillilerin kalplerine ırkçılığı ve öteki olan Filistinlileri reddetme tohumunu eken ve Batı'nın tamamen görmezden geldiği İsrail eğitim müfredatını da unutmayalım.

İsrail toplumunun bir tür davranış ve değer devrimine, kontrolsüz intikam takıntısından, güvenliğin Filistinliler başta olmak üzere tüm tarafların hakkı olduğuna inanan bir bilince ve siyasi rasyonelliğe evrilmeye şiddetle ihtiyacı var. Bu da zaman ve çaba gerektiriyor. ABD, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Almanya ve Japonya örneklerinde yaptığı gibi, ulusal davranışı değiştirme stratejisine göre buna gerekli önem ve ilgiyi göstermezse, Beyaz Saray'ın İbrani oluşumun yanında bir Filistin devleti kurma arzusunun gün yüzü görmesi mümkün değil.