İsrail işgal güçlerinin Gazze Şeridi'ndeki Filistinli nüfusa karşı sürdürdüğü imha savaşı üç ayı aşkın süredir sürüyor. Onlarca yıldır devam eden kitlesel medya beyin yıkama sürecinin kurbanı olması nedeniyle, daha önce bölgede olup bitenlerden habersiz olan uluslararası kamuoyunun ilgisini çekmesi yönüyle de kendisinden önceki savaşlardan ayrılıyor.
Şahsen değişimin veya küresel uyanışın şerefini, dünyanın o bölgesinde etnik temizlik ve soykırım konusunda olup bitenlerle ilgili gerçekleri an be an aktaran internete ve sosyal ağ sitelerine atfediyorum. Bu, geleneksel Batı medyasının ipleri kaybetmesine ve kamuoyunu her şeyden önce uygun gördüğü tarafa yönlendirememesine yol açtı, birincisi bu.
İkinci olarak, birinci faktörün sonucu ve geleneksel Batı medyasında olduğu gibi birçok Batılı hükümetin; savunmasız, hapsedilmiş ve dünyadan izole edilmiş bir halka yönelik katliamın durdurulması için müdahalede bulunulmasını talep eden halkın baskılarını görmezden gelmesi son derece zor hale geldi. Bu da onları, İsrail'in kendisini savunma hakkı bahanesi altında Gazze'ye yönelik saldırısını destekleyen ilk resmi tutumlarına açıkça aykırı bir biçimde, İsrail işgal hükümetinden savaşı durdurmasını talep etmeye zorladı.
Savaş artık ileri ve daha karmaşık bir aşamaya giriyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun savaşa ilişkin ilk açıklamalarından birinde söylediği, savaşın uzayacağına dair öngörüsü doğrulandı. Bu da İsrailli siyasi ve askeri liderlerin, sahadaki güçlerinin meseleyi askeri açıdan hızlı bir şekilde çözememesine şaşırmadıklarını, büyük insani ve askeri kayıpları tahmin ettiklerini gösteriyor. Burada şu soru ortaya çıkıyor: Peki, onlar için sürpriz neredeydi?
Bana göre İsrail'in hesaplarını boşa çıkaran asıl sürprizin, askeri çözümlerin faydasızlığı ve egemen bir Filistin devletinin varlığıyla başarılacak kalıcı bir barış anlaşmasına varmak amacıyla yeniden müzakere masasına dönmenin gerekliliği konusunda uluslararası kanaat çemberinin genişlemesi olduğu söylenebilir. Bu yönde talepte bulunanların başında ise İsrail'in güçlü müttefiki Washington geliyor. İngilizce yayınlanan bir İsrail gazetesinde, Amerikan yönetimindeki üst düzey yetkililerin bir Filistin devletinin varlığının gerekliliğine ilişkin sayısız ve sürekli açıklamaları sonucunda, İsrail hükümetinin aşırı rahatsızlık duyduğunu anlatan bir haber okuduğumu hatırlıyorum. Haber, İsrailli liderlerle Amerikalı yetkililer arasında, bir Filistin devleti kurulmasının gerekliliğiyle ilgili açıklamalar yapmayı bırakmalarını talep eden çok sayıda temasın gerçekleştiğini vurguluyordu. Olayların gelişimi takip edilerek izlendiğinde, Amerikalı yetkililerin bu talepleri görmezden geldiği, açıklamalarında Filistinlilerin ve İsraillilerin barış içinde yaşamalarını ve İsrail’in Arap ülkeleriyle diplomatik normalleşmesini garanti eden nihai çözüm olarak Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde Filistin devleti kurulmasının gerekliliğinden bahsetmeye devam ettikleri görülmekte.
Dünya çapında pek çok alandaki gözlemcilerin çoğu, savaşın bittiği gün meydana gelecek gelişmelerin doğası hakkında tahminlerde bulunmaktan vazgeçmiyorlar. Tahminlerin çoğu iki husus etrafında dönüyor; Başbakan Binyamin Netanyahu'nun siyasi geleceği, ardından partisinin (Likud) ve diğer aşırı sağcı partilerin geleceği. Neredeyse tüm tahminler Netanyahu'nun nihai çıkışa hızla yaklaştığı konusunda hemfikir. Savaşın sonuna kadar sürdürülmesi vurgusunu, çıkışını erteleme ve hükümetteki varlığını sürdürme yönünde kasıtlı bir girişim olarak görüyorlar. Önemli bir çoğunluğu, aşırı dinci sağ partilerin parlamentodaki sandalyelerinin çoğunluğunu kaybedeceğini, dolayısıyla rollerinin politik olarak marjinalleşeceğini öngörüyorlar.
Diğer konu ise Hamas'ın geleceği. Bu noktada görüşler farklılık gösteriyor ve bazı yorumcular Hamas'ın siyasi geleceğinin Filistinli, Arap, İsrailli ve uluslararası birçok çizgiyle kesiştiğine inanıyor. En dikkat çekici olan ise siyasi liderliğinin savaş sonrasındaki yeni gelişmeler doğrultusunda Hamas’ın yolunu siyasi olarak yeniden çizme yeteneği ve kuruluşundan beri izlenen çizgiden oldukça farklı bir vizyon sunma istekliliği ile ilgili soru işaretidir. Bu konuda elbette en başta askeri seçeneğin terk edilmesini, İsrail'in varlığının tanınmasını, el-Fetih yönetimindeki bir Filistin siyasi koalisyonu içinde hükümete katılmayı kabul ederek, Ramallah'taki Filistin Otoritesi ile yıkılan köprülerin yeniden inşasını kabul etmeleri geliyor.
Bu eğilim belki dünyanın bu bölgesindeki mevcut trajediye son verecektir.