Memun Fendi
TT

Propaganda ile ciddiyet arasında iki devletli çözüm

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Thomas Friedman'ın geçen hafta New York Times'taki makalesinde sunduğu görüşlerden başka, Arap tarafından ne dinlemeli ve öğrenmeli? Zira Friedman ile olan dostluğuma rağmen burada görüşlerini ciddiyet olarak değil, propaganda olarak sınıflandırıyorum. İki devletli çözüm üç özel senaryoda özetlenebilir; ilk senaryo, gerçek bir çözüm ve bölgesel istikrar arayışında ciddi olup olmadığımızdır. İkinci senaryo ise propaganda senaryosu ya da çözüme, herhangi bir çözüme ulaştığımızı söyleyen bir afiş bulmaktır. Üçüncü senaryo, İsrail Devleti'nin kuruluşundan ya da Britanya İmparatorluğu döneminde İsrail Devleti'ni doğuran şeyden daha eskidir. Bahsettiğimiz şey, İngilizcede "decolonisation process" olarak bilinen, "sömürgecilikten kurtulma" (Filistin örneğinde yerleşim yerleri ve işgalden kurtulma) olarak bilinmektedir. Bunun Hindistan'dan çekilme, Süveyş'ten çekilme ve aradaki benzer geri çekilmeler gibi birçok deneyimi vardır ve kendisi ilk senaryoyu destekleyen bir senaryodur.

Öncelikle, iki devletli çözüm konusu yeni bir icat değil ve eğer Arap diplomasisi çözüm hakkında Blinken veya İsraillilerle konuşmak istiyorsa, uluslararası hukuka ve Cenevre Anlaşması veya Taba görüşmeleri ya da "Moratinos Belgesi" olarak bilinen belgeler gibi çerçeve anlaşmalara dayanan eski, iyi bilinen referanslar var. Moratinos Belgesi, Avrupa Birliği'nin Ortadoğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Büyükelçi Moratinos ve ekibinin Ocak 2001'de Taba'da bulunan İsrail ve Filistin taraflarıyla istişarelerden sonra hazırladığı Avrupa belgesidir.

Moratinos Belgesi toprak meseleleri, kutsal yerler, yerleşim yerleri ve iki devletin Filistin devletini yaşayabilir kılacak şekilde coğrafi olarak birbirine bağlanması konusundaki müzakerelerin sonucunun adil bir tanımını temsil eden bir belgedir. Ama bu makale, diplomatların çok iyi bildiği Moratinos Belgesi ile ilgili değil, iki devletli çözüme yönelik ciddi senaryolar dizisiyle ilgilidir.

Burada sunduğumuz fikir, diğerlerinin bıraktığı yerden başlamaktır, çünkü bu işi yapanlar profesyonel diplomatlardı. Eski ve ciddi müzakerelerin sonuçlarını yeniden ele almak, diplomatik, güvenlik, hukuki ve politik açıdan bizden sıkı bir çalışma bekliyor. Bu da Kudüs başta olmak üzere, mültecilerin geri dönüşü, 4 Haziran 1967 sınırları içinde İsrail yerleşim yerlerinin kaldırılması gibi çatışmanın temel meselelerinden bahseden yirmi yıldan eski belgelere dalmamız demek.

Bu senaryo, ABD Dışişleri Bakanı ile tek bir görüşme değil, aksine bu belgeleri güvenlik, siyasi, kültürel ve hukuki bağlamlarında düzenleyecek uzman çalışma ekipleri kurmamızı gerektiriyor. Bu alanlarda çok sayıda uzmanımız var ve işlerin senaryodan sapmaması, Gazze'deki soykırım savaşının ifşa ettiği bölgesel açığı kapatmak amacıyla meselenin tamamen bir propaganda ve reklama dönüşmemesi için onları katı kriterlere göre seçmeliyiz.

Propaganda ve reklam camiasının kollarımızı sıvamamızdan, incelemek ve geliştirmek için önceki girişimlere ait belgelere uzun bir süre dalmamızdan hoşlanmadığının tamamen farkındayım. Bu, anlık bir fotoğraf, resim ve "el sıkışma" arayan beyinler için çok yorucu. Ama bu, vicdanımın ilgili herkese bir mesaj olarak göndermemi dikte ettiği bir husustur.

İkinci senaryo ise bahsettiğim gibi Friedman'a ait olan ve Biden doktrini adını verdiği senaryodur. Yaklaşan ABD başkanlık seçimlerinin sonuçlarına bağlı olarak, ilk Biden yönetiminin veya ilk görev süresinin bitiminden önce bir anlaşmaya varmaya yönelik girişimidir. Bu doktrinin özü, İran ile bölgesel gerilimi azaltmaya dair bazı sözlerle birlikte, Filistin devletinin bedelinin İsrail ile normalleşme olduğu konusunda bir anlaşmaya varılmasıdır. Ama Suudi Arabistan Krallığı zaten bunu yaptı, yani ABD’nin arabuluculuğuna veya bir Amerikan rolüne ihtiyaç duymadan İran ile gerilimi azalttı. Biden'ın anlaşması, geçmişteki "gıda karşılığında petrol" fikrine benzer şekilde, bir Filistin devleti karşılığında normalleşmedir.

Bu önerinin sorunu, Suudi Arabistan diplomasisinin tarihi ve başta Filistin meselesi olmak üzere ciddi bölgesel meseleleri ele alma yöntemi konusundaki saflığıdır. Friedman ve propaganda grubu, Suudi Arabistan devletinin sadece devletin tarihi kurumlarının bir hafızası olmadığını unutmuş gibi yapıyor. Bunun son bölümü, Prens Suud el-Faysal'ın, Dışişleri Bakanlığı'nı üstlendiği ve dosyaları büyük bir profesyonellikle yönettiği dönemdi. Buna ilaveten şu anda kendisini eşit gören, devletin kabiliyetlerini ve ihtiyaçlarını anlayan, propaganda yöntemleriyle kandırılamayacak yeni, ciddi bir Suudi Arabistan liderliğiyle karşı karşıya bulunuyoruz.

Amerikalı bakan ile diyaloğun propaganda dünyasına kaymaması için Amerikalı yetkiliye üç şeyi hatırlatmalıyız; birincisi, iki devletli çözüm Başkan Biden'ın buluşu değildir, aksine bu devletin doğası, egemenliği, meşruiyeti ve kendini savunma kabiliyeti, mülteciler ve evlerine dönmeleri, dönmek istemeyenlere tazminat ödenmesi hakkında ayrıntılı konuşmalar ile dolu bir tarihtir. İkinci husus ise İsrail, başkalarının topraklarını işgal edip kendi halkına veren ilk ülke değildir. Sömürgelerin terk edilmesi tarihi 1940'lı ve 1950'li yıllardan 1960'lı yıllara kadar sömürgelerde hüküm süren kurtuluş hareketleri sonucunda, İsrail'den yüzlerce kat büyük imparatorluklara daha pahalıya mal olmuştur. İsrail yerleşim yerlerinin kaldırılma yöntemi için bu örnekler kullanılabilir. Üçüncü husus ise Gazze'deki savaşın gerçekliğidir, zira İsrail hiçbir şekilde bu savaşı kazandığını iddia edemez. İsrail ile 7 Ekim öncesi hayali normalleşmenin, İsrail ile 7 Ekim sonrası normalleşme gerçeğinden farklı bir bedeli var.

İşte ciddi bir şekilde konuşmaya da buradan başlamalıyız.

Bazı Arap dışişleri bakanlıklarının Filistin Otoritesi'nde reform yapılmasını ve Gazze'deki koşulların nitelik ve nicelik olarak iyileştirilmesini konuştuklarının ve buna öncelik verdiklerinin farkındayım. Aynı zamanda Batı Şeria'nın müdahalesi olmaksızın tam yetkiye sahip, partizan veya hizipçi olmayan yeni bir profesyonel hükümetin kurulmasının gerekliliği taleplerinin de farkındayım. Bu taleplerin arkasında, Batı Şeria'yı yeniden canlandırmak, ardından Gazze'de ateşkes konusunda daha fazla baskı uygulamak için bundan faydalanmak, Suudi Arabistan Krallığı'nın iki devletli çözüme ulaşma pozisyonunu desteklemek yatıyor. Krallığın, bir Filistin devletinin kurulmasını aynı anda hem uluslararası topluma hem de İsrail'e empoze edebileceğine inanıyorum.

Bu yazının sonunda önemli olan bunun benim kişisel görüşüm olduğunu, uzun süre işgal ve bombardımanlar altında acı çeken bir halkın kurtarılması ve biz Arapların düşünmesi gereken kapsamlı bölgesel istikrar adına ilgili olan herkese bir mesaj olduğunu belirtmektir. Bakan Blinken’a gelince; Friedman'ın propagandasını ve Biden doktrinini terk etmeli, bunların yerine Arap ulusal güvenliği ile Krallığın güvenliğinin gerekliliklerini dikkate alan yeni bir bölgesel güvenlik konsepti koymalıdır. Daha sonra bu yeni konsept çerçevesinde İsrail'in güvenliğinden bahsedebiliriz.