Sudan, sayısız darbeye ve darbe girişimine tanık olan ülkeler arasında yer alıyor ve askerler bir yana, en basit insanlar bile darbelerin ABC'sini ve adımlarını bilir hale geldi. Darbecilerin ilk hedefleri genellikle şunlardır: Hartum'daki Silahlı Kuvvetler Genel Komutanlığı karargahını kontrol altına almak, ana silah karargâhının, özellikle de zırhlı silahların kontrolünü ele geçirmek, liderleri tutuklamak, ‘Bir Numaralı Bildiri’ ve ardından gelecek kararların yayınlanması için radyo ve televizyon binalarını ele geçirmek ve ardından halka hitapta kullanılacak ‘mikrofonu’ kontrol etmek.
Dolayısıyla son iki gündür insanları meşgul eden Hartum'daki darbe girişimi ve subayların tutuklanmasıyla ilgili (ilk saatlerde ortalıkta dolaşan haberlere göre üç subay olduğu söyleniyordu) anlatılanları duyunca akla ilk gelen şey, bütün meselenin ‘bir bardakta koparılan fırtına’ olduğuydu. Sudanlıların sosyal medyaya olan bağımlılığı, gördükleri her şeyi, çoğu zaman incelemeden veya düşünmeden hızla yaymaları, bu durumu daha da büyüttü.
Bu şartlarda aklı başında bir insan darbe yapmayı düşünebilir mi? Neyin kontrolünü ele geçirecek? Ordunun üst düzey komutanlığı Port Sudan, Hartum ve Omdurman arasında dağılmış durumda, radyo ve televizyon şu an zaten kontrol dışı, ülke savaş halinde ve ordu kuvvetlerinin tamamı silahlı ve geniş operasyon alanlarına yayılmış durumda. Bütün bu koşullar, askerlerin söylediği gibi, darbeyi düşünenler ne kadar maceracı bir zihniyette olursa olsun, hiçbir darbe eyleminin başarılı olma şansının olmadığı anlamına geliyor.
Bu nedenle darbe girişimine ilişkin anlatının hızla kafa karıştırıcı bir hale gelmesi şaşırtıcı değildi. Farklı anlatıcılar tarafından kendisine çeşitli değişiklikler eklendi. Nitekim birkaç saat sonra bunun bir darbe eylemi olmadığı, daha ziyade bazı ateşli ve coşkulu subayların, üst düzey komutanlığın savaşı yönetirken hızlı kararlar alamamasından, Silahlı Kuvvetler’i mevcut tüm ateş gücünü kullanarak Hızlı Destek Kuvvetleri’ne kapsamlı bir saldırı gerçekleştirme konusunda özgür bırakmamasından şikayetçi oldukları söylendi. Ama bu anlatıya bile hızla tuz biber eklendi ve ortada bir ayrışma olduğu söylendi. Çatışan farklı gruplar arasında kimileri ideolojik, kimileri bölgesel temelli, kimileri de sadakat konusunda şüphelerden kaynaklanan çatışmaların patlak verdiğini söyledi. Bu bağlamda her yöne yayılan spekülasyonlar, tutuklamalar ile Egemenlik Konseyi üyesi ve Başkomutan Yardımcısı Korgeneral İbrahim Cabir'in Vadi Sayidna askeri bölgesine yaptığı ziyaret arasında bağlantı kurarak, anlaşmazlıklar ve Omdurman bölgesinde hızlanan askeri operasyonları aksatmaya yönelik girişimler olduğunu öne sürdüler.
Silahlı Kuvvetler Resmi Sözcüsü'nün darbe girişimine ilişkin haberlerin doğruluk payı olmadığı yönündeki yalanlamasına rağmen bu durum dedikodu, spekülasyon ve abartı makinesini durdurmadı. Aksine bir e-gazete sitesi konu ile ilgili haberine ‘ordu liderlerine yönelik kitlesel tutuklamalar’ başlığını seçmeyi tercih etti. Bir başka manşette hayal gücü daha da ileriye giderek Sudan ordusunun içeriden dağılmaya başladığı iddia edildi. Başka çevrelerde iş, Omdurman bölgesindeki başarılı operasyonları denetleyen, askerleri ve halk arasında popüler olan Korgeneral Yaser el-Atta'ya suikast girişiminde bulunulacağı yönünde spekülasyonlarda bulunma noktasına vardı.
Bu kafa karışıklığı yaratma girişimleri, Silahlı Kuvvetlerin Hartum’un Omdurman ve Bahri bölgelerindeki askeri operasyon sahalarında net ilerleme kaydettiği bir dönemde gerçekleşti. Ordu bunlara ek olarak, radyo ve televizyon binası ile askeri komutanlığın Omdurman'ı kurtarılmış bir bölge olarak deklare etmesini sağlayacak diğer hayati önemdeki alanları tamamen kontrol altına almak üzere. Pek çok askeri kaynağa ve sahada gözlerimizin önünde gerçekleşen operasyonların gerçekliğine göre Omdurman’ın kurtarıldığı duyurusu, yakın zamanda gerçekleşebilir. Bu doğrultuda, savaşın başladığı geçen yılın nisan ayından bu yana radyo ve televizyon binasında bulunan Hızlı Destek Kuvvetleri’nin, tamamen kuşatılıp tecrit edildikten sonra teslim olmak istediğine ve şu an bu amaçla yapılan görüşmelerin sürdüğüne dair askeri kaynaklarca doğrulanan haberler var. Ordu, Hızlı Destek Kuvvetleri tarafından rehin ve canlı kalkan olarak tutulan pek çok çalışanın varlığı nedeniyle mümkünse binaya güç kullanarak girmekten kaçınmak istiyor. Hayati ve önemli bir yer olduğundan binayı teslim alma sürecini hızlandırmak ve yine başka görev alanlarına sevk etmek için binayı kuşatan çok sayıdaki kuvveti bu bekleyişten kurtarmak isteyen bazı subayların rahatsız olması uzak bir ihtimal değil.
Her halükarda Sudan ordusu, özellikle de ülkenin şiddetli bir savaşa, yarım milyon kilometrekareden fazla bir alanı kapsayan savaş ve operasyon alanındaki son derece hassas ve karmaşık koşullara tanık olduğu bir dönemde, anlaşmazlıklar ve görüş ayrılıkları yaşamaktan uzak değil. Pek çok subay ve askerin, yavaş olduğunu düşündükleri operasyonların ivmesini artırmak istedikleri bir sır değil. Başkomutan Korgeneral Abdulfettah el-Burhan ile diğer komutanların askeri garnizonlara yaptıkları ziyaretler sırasında subayların ve askerlerin, ‘dizginleri serbest bırakın’ yani bize büyük ölçekli operasyonlar ve kapsamlı saldırılar başlatma özgürlüğünü verin çağrısı yaptıklarını birçok videoda gördük. Bu tür anlaşmazlıklar doğaldır ve Sudan ordusu bu konuda tek değildir. Örneğin Ukrayna'da da savaşın gidişatına ilişkin pek çok anlaşmazlığın yüzeye çıktığını gördük, ancak orduların kompozisyonunun doğası, sonuçta onları disipline ve hiyerarşiye bağlı kılmaya sevk eder.
Korgeneral Yaser El-Atta'nın önceki gün yaptığı açıklamada ‘tek liderlik, tek karar ve tek amacı’ teyit etmesi, düzenli güçlerin ‘bir hiyerarşiye göre ve tek yürek ile liderliğinin arkasında görev yaptığını’ ifade etmesi dikkat çekiciydi. Açıklamanın sonunda Hartum’un Omdurman, Bahri ve Cezire bölgelerinde ‘zafer için tüm şartların tamamlandığını’ oradan Kordofan'a, ardından Darfur'a geçiş için düzenlemelerin yapıldığını vurguladı.
Savaş, özellikle Hartum ve üç bölgesindeki operasyon alanlarında önemli bir dönüm noktasına giriyor. Ülkenin büyük bir bölümünde telefon iletişiminin ve internetin kesilmesi, savaş alanında yaşanan dönüşüm ve gelişmelerden ayrı düşünülemez.
Bu dönemde söylentilerin ve kafa karışıklığı yaratma girişimlerinin de artması tahmin edilebilir. Çünkü bu, departmanların kurulduğu, bütçelerin ayrıldığı ve özel bir önemin verildiği medya ve psikolojik savaşın bir parçası. Savaşlarda medyanın önemi yeni bir konu değil. Ama küreselleşme, iletişim devrimi ve güçlü sosyal medya etkisi çağında ayrı bir önem kazandı.
Bütün bunlar bize, Sudanlılar arasında ordu medyasının zayıflığı ve Hızlı Destek Kuvvetleri medyasının açık üstünlüğü hakkında sık sık yapılan konuşmaları hatırlatıyor. Bu durum, son iki günde kopan fırtına ile yeniden görülen ve pek çok kişinin sorguladığı ve hayret ettiği bir husus olmaya devam ediyor. Geçmişteki savaşlarda medya savaşlarını kazanmak önemliydi, ama bu çağda ve Sudan savaşının bu dönüm noktasında daha da önemli.