2018’de Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Ortadoğu’nun yeni Avrupa olacağını ve Suudi Arabistan’ın ve aynı zamanda Bahreyn ile Krallığı çevreleyen diğer ülkelerin de farklı olacağını duyurmuştu.
Bu, Krallık’ın çevresini kontrol altına almaya, zayıflatmaya, kendi sancağı altına almaya hatta kendi sınırlarını güvence altında tutacağı düşüncesiyle güvende hissetmek için tahrip etmeye çalışan ülkelerin yaptıklarının aksine çok ileri düzeyde siyasi bir düşünceyi temsil ediyor.
Suudi Arabistan Veliaht Prensi’nin düşüncesi, komşu ülkeler arasında gerçek bir blok yaratan ve ortak çıkarları, artık bir bağ oluşturmaya yetmeyen tüm tarihsel paydalardan daha güçlü hale getirdi.
Bu düşünce uygulamaya döküldü ve ciddiyetle ele alındı. Bu bağlamda, geçen hafta yıllık oturumunu gerçekleştiren 2019 kuruluş tarihli Suudi Arabistan-Bahreyn Koordinasyon Konseyi gibi koordinasyon konseyleri kuruldu. Aynı şekilde Umman, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Kuveyt ve Mısır ile de benzer oluşumlar inşa edildi. Bu ortak hareket mekanizması, taraflar arasında sorun olduğunda bürokratik engelleri aşabilecek bir mekanizma sağladı.
Suudi Arabistan’ın, Veliaht Prensi Muhammed bin Selman dönemindeki işleyişi bu şekilde, sadece protokollerle ve kağıt üzerinde anlaşmalarla yetinmeyen, aşamaları küçülten, zamanı kısaltan ve ikili diplomasi ile temsil edilen bir mekanizma ile çalışıyor.
Körfez ülkelerinin kendi aralarında ve aynı zamanda Mısır ile aralarında idari sistemler gibi pek çok farklılıkların olduğu, bu farklılıkların işbirliğine yönelik ortak beklentileri bozacağı, taraflarla birlik yaklaşımı sağlanamayacağı, pratik bir yaklaşım olmayacağı ve en basit idari farklılıkların bile bunda engel teşkil edeceği biliniyordu. Bu sebeple tüm bu ülkelerde beklentiler ve arzular idari sistemlerin rafları arasında kaldı.
Bu çerçevede oluşturulan koordinasyon konseyleri, üzerinde mutabakata varılan projelerin tamamlanmasının önündeki engellerle doğrudan mücadele etmeyi ve proje raporlarını taraf ülkelerin liderlerine sunmayı amaçlıyor.
Arap ülkeleri olarak birbirimizden miras aldığımız tarih, dil, din gibi unsurlar, faktörler ve ortaklıklar maalesef artık herhangi bir siyasi veya ekonomik blok oluşturmaya yetmiyor. Herhangi iki taraf arasında uluslararası ilişkilerin çerçevesini oluşturan ortak çıkarlar olması gerekiyor. Bunların en tepesinde de siyasi ve güvenlik çıkarlarının başını çeken ekonomik çıkarlar geliyor. Diplomatik pozisyonları ve güvenlik kıstaslarını belirleyen şey budur.
Suudi Arabistan Krallığı’nı bu tür konseyler kurmaya sevk eden en önemli husus, Suudi Arabistan Krallığı’nın, komşu ülkelerin ilerlemesi ve ekonomik refahının Krallığa yararlı olacağına inanmasıdır. Bunun herkese yardımcı olmak, herkesin iyiliğini istemek ve iyi niyet beslemekle bir ilgisi yok. Daha ziyade, çevrenin güvenlik ve istikrarından bahsediyoruz. Zira bu, sizi ayağa kaldıracak, sizi meşgul etmeyecek, çevrenizde güvenliği sağlayacak, stratejik konum veya ekonomik kaynak açısından eksiklerinizi tamamlayacak bir unsurdur.
Suudi Arabistan Krallığı gibi kalkınma projesi planlayan ve bunu yapabilecek kapasiteye sahip her ülke, çevrenin refahının aleyhine değil lehine olacağını bilir.
Bu yeni siyasi düşünceyi farklı kılan husus, bu konseyler ile gösterilen ciddiyet olmasaydı, bu teorilerin doğrudan tercümesi kağıt üzerinde kalacak olmasıydı. Mesela Suudi Arabistan-Bahreyn Koordinasyon Konseyi’nin son toplantısının sonuçlarını ele alalım ve bunların hangilerinin sahada var olduğunu ve hangilerinin hemen uygulanabilir olduğunu görelim.
Son toplantıda tartışılan birden fazla programın bitmeye yakın olduğunu veya tamamlanmak üzere olduğunu görüyoruz. Kral Abdullah Medikal Şehir Hastanesi, Suudi Arabistan-Bahreyn arasındaki doğrudan elektronik güvenlik ağı bağlantısının tamamlanması ve 5 milyar dolar sermayeli Suudi Arabistan-Bahreyn Yatırım Şirketi’nin ilk temsilciliğinin açılması buna örnek.
Geri kalanlar da uygulanma hızına ve iki ülke arasında ürünlerin resmi alımları gibi engellerin kaldırılmasına bağlı.
Böyle bir siyasi düşünceyle ve bu ciddiyetle aslında Ortadoğu’nun yeni Avrupa olmasını hızlandırabiliriz.