Şarku’l Avsat’ın Genel Yayın Yönetmeni Gassan Şerbil’in Saddam sonrası Irak’ta on bir yıl boyunca dışişleri bakanlığı yapmış önde gelen Kürt siyasetçi Hoşyar Zebari ile 20-21 Şubat tarihlerinde yaptığı uzun röportaj beni ürküttü. Röportajda sabırlı siyasetçi, Irak’taki merkezî hükümet ile Kürdistan bölgesi arasında peş peşe yaşanan krizler nedeniyle oldukça ümitsiz görünüyordu.
ABD’nin 2011 yılındaki ilk geri çekilmesinden sonra yoğunlaşan bu krizler, ABD’nin 2015 yılında tekrar gelmesinden sonra da hafiflemedi. Önce meclis oturumlarında ve yargı kararlarında görülen anlaşmazlıklar, İran’ın kâh İranlı muhalif Kürt partilerin varlığını ve bunların bölgede İran karşıtı hareketlerini kâh İsrail üslerinin varlığını gerekçe göstererek bölgeye yaptığı baskınlarla yakın zamanda daha da arttı!
İran’ın Kürdistan bölgesine yönelik son hamleleri, onun ve milislerinin Suriye’de, Lübnan’da ve Yemen’de yaptıklarına benziyor. Bununla birlikte Kürt sorunu, daha uzun bir geçmişe ve sürekliliğe sahip. Şöyle ki, Osmanlı Devleti’nin çöküşünden sonraki 1920’li yıllardan 1940’lı yıllarda bölge dışında kurulan Mahabad devletine kadar, Kürtlerin bağımsız bir varlık inşa etme çabaları bitmedi. Ama Kürtler uzun süreli sorunları Irak’ta ve Suriye’de Baas milliyetçiliği, Türkiye’de ve İran’da da devam eden milliyetçilik/İslamcılık döneminde yaşadı.
Aslında Irak’ın mevcut döneminde yaşanan gerilim bir ölçüde karşılıklıydı: Barzani bağımsızlık veya kendi kaderini tayin referandumu düzenledi ve Haşd-i Şabi (Halk Seferberlik Güçleri) hükümetleri de buna bölgeyi kuşatarak karşılık verdi. Bu kuşatma, sadece İran’ın çıkarı için değil, aynı zamanda bölgenin bağımsızlığa doğru ilerleyişinden korkulması ve yöneticilerin ya da kontrolü elinde tutanların bölgeyi veya Amerikalıları memnun etme ihtiyacı hissetmemesi nedeniyle de yapılmıştı. Bölgede iki büyük parti arasında yaşanan iç anlaşmazlıkları manipüle ediyorlardı. Sonra bunu yapmaya da gerek duymadılar. Anayasanın yorumlanmasına ilişkin tartışmalar da onlar için artık anlamsızdı!
Suriye’de ve Irak’taki Baasçılar, Kürtler arasındaki ayrılıkçı eğilimleri nasıl beslediyse, deyim yerindeyse Şii İslamcılar da bu eğilimleri öyle beslediler ve eylemleriyle bu eğilimleri kriz noktasına ve çıkmaza getirdiler.
Federal devlet başarısız mı oldu? Ne Hoşyar Zebari ne de onun Haşd-i Şabi veya Celal Talabani saflarındaki muhalifleri bunu itiraf etme cesareti gösterebilir. Zira bu başarısızlığın etkisi, Kürtlerle sınırlı kalmayıp Sünnilere de uzanıyor ve Baasçılarla Saddam’ın başlatıp, Kürtleri Şii muhalefete ve Amerikalılara ittikleri iç savaşların tarihini tekrar ettiriyor!
Neyse, bu kasvetli geçmişi anmak fayda sağlar mı sağlamaz mı bilmiyorum. Tarih, seçeneklerden ve seçimlerden ibaret. Bugün ve gelecek ise imkânlar ve olasılıklardır. Bu yüzden Zebari, İran’a değil de mevcut yöneticilere daha fazla sorumluluk yüklemekte haklı. Onlar şu an İran karşısında zayıflar ama özellikle ABD; Maliki’nin ve onun hükümetleriyle ordusunun başarısızlığı yüzünden geri döndüğünde öyle değillerdi. Irak şu an sadece Kürtler ve Sünniler yüzünden sorun yaşamıyor. Irak’ın aynı zamanda yolsuzluğun büyük ve yaygın olması, İran’ın milisler üzerinden kontrol kurması, ABD’nin ekonomik, askerî ve güvenlik alanlarında hâkimiyeti ele geçirmesi ve Sudani hükümetinin Amerikalıları ülkeden tamamen çıkarma konusunda İran’ın ve Haşd-i Şabi’nin isteklerini karşılayamaması gibi sorunları da var.
Hoşyar Zebari, halen iç uzlaşma taraftarlarından biri olmakla birlikte, Kürtlerin ve Sünnilerin Amerikalılara sığındığını inkâr etmiyor. Verdiği röportajın önemli bir diğer yanı da onun, İran’ın yalnızca Irak’a değil, aynı zamanda Suriye’ye, Lübnan’a ve Yemen’e ilişkin plan ve politikalarına ürkek bakışı ve Ürdün için duyduğu yoğun kaygıdır. O, İranlıların 2008 yılında Tahran’dan kurup duyurduğu, Kürtlere de katılmaları için baskı yapmayı sürdürdüğü direniş örgütlerini, belki 2010 yılından daha önceden beri biliyor. Onların gözünde bu örgütlere katılmayı reddettikleri sürece Kürtler, İran’a karşı Amerikalılarla beraber ve topraklarında da İsrail üsleri var! Hizbullah liderinin Lübnanlıları aynı yolla bölen son söylemlerinde de bu mantık hâkim.
Zebari’nin, İranlıların, milislerinin dört bir yana yaydığı savaşı genişletmek istemediklerinden yana şüphesi yok. Ama sorun ve bilmece şu: Niçin Hamas’ın da dahil olduğu milislerini, İsrail’e verdiği zarar kadarını ve belki daha fazlasını herkese veren, vermeye de devam bu acımasız savaşa ittiler?!
Zebari, General Süleymani’yle yaptığı konuşmalardan, bunun bir İran stratejisi olduğunu hatırlıyor: İçeriye sızmasın diye yurtdışında savaşlar üretip, yurt dışındakilerle savaşmak. Diyelim ki düşünce bu. İyi de İsrail, İran içinden savaşıyor, yani Erbil’deki üslere ihtiyacı yok. İsrail, Suriye’deki İranlılarla savaşıyor ve kimse ona karşılık vermiyor. Ama bunun ötesinde İranlı milislerin olduğu dört Arap ülkesi var ve yıkım sadece Gazze’ye değil, bu ülkelere de sızıyor!
İranlılar ile milisleri, İsraillilerin veya Amerikalıların böyle güçlü bir karşılık vermesini beklemiyordu. İranlılar bu sınırlı saldırıları bile sonsuza kadar sürdüremez. Amerikalılar da seçim yılında savaşın devam etmesini istemiyor.
Farz edelim ki bir şekilde arabuluculuklar bu savaşı veya savaşları durdurdu, peki İran’ın milislerinin hüküm sürdüğü Arap ülkelerinde neler oluyor ve olacak? Iraklılar, Suriyeliler, Lübnanlılar, Yemenliler veya Filistinliler, silahlı milislerin kontrolü altında bu sefilce yaşama devam edebilir mi? Parçalanmış merkezî yönetimleri, neredeyse herhangi bir hükümetten beklenen temel vazifeleri bile yerine getiremeyen ülkelerde ve bölgede barışın akıbeti ne olacak?
Zebari, DEAŞ tehdidinin henüz sona ermediği, dolayısıyla Amerikalılara olan ihtiyacın devam ettiği konusunda uyarıda bulunmayı kendine görev biliyor. Bölgedeki Kürtler, DEAŞ’tan gerçek anlamda korkmuyor olabilir. Ancak Amerikalıların himaye ettiği Suriye Kürtlerinin (Suriye Demokratik Güçleri) DEAŞ’ın geri dönüşünden, Suriye rejiminden, Türklerden ve nihayet İranlılardan korktuklarına şüphe yok! Zebari, Kürtlerin ve Arapların ortak paydasının, İran’dan ve onun ülke geneline yayılmış milislerinden duydukları korku olduğu konusunda bizi uyarmayı başardı.
Bu, iki taraf için de yeni bir dönem.
Kürtler, Amerikalıların Irak’ı işgalinden önce ve sonra Şiilerle ortaklığa oynamıştı.
Zebari Şiilere, Kürtlerin kendilerine karşı iyi muamelede bulunduklarını ama aynı anda hem İran hem de Amerikalılarla anlaşıp iktidara geldiklerinde bu muameleyi hemen unuttuklarını hatırlatıp duruyor. Ancak Irak’tan çıkmak istedikleri için bu anlaşmayı ayarlayanların bizzat Amerikalı müttefikleri olduğunu unutmaması gerekiyordu. Kalmayı reddedip, Kürtlerin endişelerine karşılık vermeyen Obama’yla yaptığı uzun görüşmeyi de özellikle hatırlaması lazımdı!
Büyük politikalar, insanların acılarını ve umutlarını umursamaz. ABD’nin ve İran’ın, azınlık veya çoğunluk olsunlar fark etmez, Kürtlere ve Araplara karşı sergilediği örnek de bu!