Gazze'deki savaşın başlangıcında ve İsrail ordu sözcüsünün düzenlediği neredeyse ilk basın toplantısında, bana göre uluslararası medyada uygun bir şekilde yankı bulmayan bir açıklama yapıldı.
İsrail ordu sözcüsü, İsrail'in Gazze'ye yönelik hava saldırılarının amacının isabetli hedefleme değil, en büyük hasar ve zararı vermek olduğunu açıkça söyledi.
Bu açıklama savaşın başından bugüne kadar yürürlükte kaldı. Hedeflenen hasar, televizyon kanallarında gördüğümüz gibi bina ve yapılar, Hamas güçleri ve mevzileriyle sınırlı kalmadı. Amacın Gazze Şeridi'nde yaşayanların büyük çoğunluğunu öldürmek, geri kalanların Gazze'de yaşamalarını imkansız hale getirmek ve Gazze sakinlerini burayı terk etmeye zorlamak olduğu doğrulandı.
İsrail hükümeti yetkililerin daha sonra yaptıkları açıklamalar bunu daha da teyit etti ve hepsi tek bir yönde ilerledi. Hepsi sakinlerinin ya Sina çölüne sürülmesi ya da başka ülkelerde sürgünde yaşamaya zorlanması yoluyla Gazze’nin boşaltılması çağrısında bulundular ve bulunmaya da devam ediyorlar. İsrail Knesset'inin yakın zamanda bir Filistin devletinin kurulmasını reddetme kararı da, bu gidişatı açıkça tekit etti.
Şu anda İsrail'in müttefikleri ve İsrail'in kendisi de dahil olmak üzere dünyanın çeşitli ülkeleri arasında kapalı kapılar ardında yaşanan siyasi manevralar ve çekişmeler, buradan sızan haberler bizi bir gerçekle karşı karşıya bırakıyor: Filistin devletinin varlığının artık bir seçenek değil, aksine, aynı zamanda hem çatışmaya hem de trajediye son vermenin tek yolu olduğu teyit edilmiştir. Şu ana kadar bunu reddeden İsrail kefesi halen terazide ağır basıyor, ama bunun sonsuza kadar süreceğini düşünmüyorum.
İlginç olan, İsrail'in Batı'daki müttefiklerinin İsrail'den sivil halkın korunmasını talep etmesi ve çatışmaya nihai çözüm olarak bir Filistin devletinin kurulmasının gerekliliği yönünde çağrıda bulunması, ama aynı zamanda savaşta kaybettiklerini telafi etmek için silah tedarikinden, BM’nin Güvenlik Konseyi'nde acil ateşkes ve müzakerelerin başlatılması çağrısı yapan her karar tasarısını veto etmekten vazgeçmemesidir.
Savaşın durdurulması çağrısı yapan ve bir Filistin devleti kurulmasının gerekliliğini gören İsrail siyasi akımının sesi, uluslararası medyada aşırı sağ ve Filistin devletini reddeden akımın bombardımanlarından kaynaklanan uğultular altında hâlâ duyulmuyor. Bu bakımdan, nedenleri farklı olsa da, Batı Şeria'da Filistin Otoritesi tarafından temsil edilen benzer bir Filistin sesi ile eşit, yani ikisi de duyulmuyor. Şimdi, Binyamin Netanyahu liderliğindeki İsrail hükümeti, insani yardımları denetlemek için bir Filistin yönetimi kurulması ve Gazze’nin Ramallah’taki Otorite ya da Hamas hareketi ile hiçbir bağlantısı olmayan Filistinli isimler tarafından yönetilmesi çağrısında bulunmaya başladı.
Şahsen Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) veya Hamas hareketiyle hiçbir ilgisi olmayan Filistinlileri nereden bulacaklarını bilmiyorum. Bana göre yukarıda bahsedilen iki örgütten biri ile şu ya da bu şekilde bağlantısı olmayan herhangi bir Filistinlinin, Filistin ile hiçbir bağlantısı yok demektir!
Şimdi doğru ortaya çıktı ve netleşti. İsrail'in Batı'daki müttefiklerinin başını çektiği uluslararası toplum iki seçenek arasında seçim yapmak zorunda; savaşın durdurulması ile tüm bölgede barış ve istikrarı sağlamak ve Filistin devletinin kurulması için baskı yapmak ya da ikinci seçenek olan saldırganlığını ve işgalini süresiz olarak sürdürmesi için İsrail’i tamamen serbest bırakmak.
Saldırganlık ve işgalin pek çok dolambaçlı yolu ve sürekli felaketleri varsa, Ortadoğu bölgesinde barış ve istikrarın pekiştirilmesinin yolu da ancak İsrail'in güvenliğinin, istikrarının ve bölge ülkeleri ve halklarıyla entegrasyonunun, ancak Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde bir Filistin devletinin varlığının tanınmasıyla mümkün olabileceği ve sağlanabileceği gerçeğini kabul etmesinden geçiyor. Bu gerçeği inkar etmek, ileri kaçmak ve yangın çıkarma politikasını sürdürmek geçmişte işe yaramış ve sonuç vermiş olabilir. Ancak bundan sonra bunun maliyeti yüksek olacak ve yangınlar İsrail'in kendisini de etkileyecek.