Sayın Mukteda es-Sadr bir yıl önce yaptığı açıklamada, Irak'taki kutsal türbeleri ziyaret edenleri düşmanca siyasi sloganlar atmamaları veya Suudi Arabistanlıları ya da İranlıları hedef almamaları konusunda uyarmıştı. Sadr, bunun sahte vatanseverlik sloganını öne sürerek bölücülüğü ve nifakı yaymayı hedeflediğini söylemişti.
Aralarında Husiler ve Iraklı milislerin de bulunduğu İran yanlısı grupların bugün Hac ibadetini bozmakla ve bu dini mevsimi siyasi bir olaya dönüştürmekle tehdit ederek yaptıkları da budur.
Bu tür faaliyetler kendiliğinden ve doğaçlama olmaz, politik ve güvenlik açısından önceden ayarlanmıştır. İran hükümetinin Hac mevsiminde ve genel olarak Suudi Arabistan’da sorun yaratılmayacağına dair verdiği sözlere ve vekillerine de bunu yapmaları yönünde talimat vermesine rağmen, bunun arkasında İranlı güçlerin durması pek uzak bir ihtimal değil. Nitekim Arap komünistler de dahil olmak üzere Tahran'a sadık kişilerin katıldığı, Hac mevsimini sabote etmeye ve Suudi Arabistan'a meydan okumaya teşvik eden kışkırtıcı bir kampanya ile bunun işaretini önceden verdiler.
Bugün ve geri kalan günler Hac mevsiminin zirvesidir ve ülkelerin Hac ibadetini istismar etmeme ve bunu siyasi bir olaya dönüştürmeme yükümlülüklerine ne ölçüde uyduklarını gösterecektir.
Eğer Hac siyaset için bir sahne olsaydı, ev ve mekân sahibi olan Suudi Arabistan'ın bunu geçmişte rakiplerine, İranlılara, Husilere ve geçtiğimiz on yıllarda fikir ayrılığına düştüğü güçlere karşı kullanmaya daha çok hakkı olurdu. Suudi Arabistan yaklaşık yüz yıl boyunca Hac mevsimini ve genel olarak kutsal mekanları tüm bunlardan uzak tuttu, diğer ülke ve rejimler ile geçmişte yaşadığı siyasi anlaşmazlıklara rağmen, Hac mevsiminde onlara karşı savaş çağrısı yapmadı, gösteri yapmadı ve siyasi tutumunu deklare etmedi.
Bu nedenle kutsal Mekke-i Mükerreme ve Hac, dünyadaki tarafsız İslami mekân haline geldi.
İslam dünyası bunu, grupların ve siyasi güçlerin Hac mevsimini ve Mekke'yi kendi amaçları doğrultusunda kullanmaya çalıştıkları tarihteki örneklerden öğrenmiştir. Geçmişte Hac mevsiminde Karmatiler'in yaptığı baskının en korkunç felaketlerden birine dönüşmesi gibi kaosun hâkim olduğu günler geride kaldı. Karmatiler, hacı olarak gelip Mescid-i Haram'a ihramlı girdiler, sonra kılıçlarını çekerek ideolojilerine karşı çıkan diğer hacılarla savaştılar ve 18 gün boyunca Kutsal Şehri talan ettiler. Hac'ı siyasi çatışmaların ve 20 yıl süren bölgesel bir anlaşmazlığın arenasına dönüştürdüler.
Eğer bir fikre inanan herkes bunu empoze etmek ve özellikle Mekke ve Hac'da sergilemek isteseydi, Hac ibadeti Sünniler ve Şiiler olmak üzere Müslümanların kendisi ile el-Kaide ve DEAŞ gibi aşırı gruplar arasında bitmek bilmeyen çatışmaların sahası haline gelirdi. Tıpkı Cüheyman'ın Mescid-i Haram'ı ele geçirmeye çalışması, güvenlik güçleri müdahale edip bu suça son verene kadar iki hafta boyunca orada namaz kılmayı engellemesi ve Mescid-i Haram içinde kan dökmesi gibi. Bu hadise Camp David Anlaşması gerilimlerinin yaşandığı dönemde meydana gelmişti.
Eğer her İslami grup kendi gündemini Hacca ve hacılara dayatmak isteseydi, Orta Asyalı hacıların Rusya'ya, diğer bir grup hacının da Çin'e karşı gösteriler düzenlediklerini görürdük. Diğerleri de Arafat Dağı'nda Amerikan bayrakları yakarlardı. Muhalifleri tarafından bizzat İslami rejimlere karşı düzinelerce gösteri düzenlenirdi. Sünniler Şiilere, Filistinliler de Filistinlilere karşı gösteriler yapardı.
Sayın Mukteda Sadr, Necef ve Kerbela'ya gelen ziyaretçilerin kendi sloganlarından farklı siyasi sloganlar atmalarını ve Hz. Hüseyin için düzenlenen Erbain Yürüyüşünü bölgesel çatışmaların sahnesine dönüştürmelerini kabul eder mi? Geçen yıl Iraklı ziyaretçiler fikri ve politik nedenlerden dolayı İranlı hacılara saldırmışlardı.
Sayın Mukteda Sadr o dönemde bu dini töreni bozma girişimlerine kızmış ve bunun arkasında ya Baasçıların ya da "uğursuz üçlünün", yani Şii Koordinasyon Çerçevesinin durduğunu söyleyerek onları suçlamıştı.
Buna ilave olarak, Hac sırasında siyasi faaliyetlere kapının açılması, düşmanlıkların körüklenmesine ve savaşların alevlenmesine yol açacaktır. Müslümanlar arasında miras kalmış anlaşmazlıklar, Gazze'deki olaylardan daha tehlikelidir.