Diğer üç mevsime göre neden sonbaharın başlangıç tarihi konusunda bir ihtilaf var? Yılın geri kalan mevsimlerinde bulunmayan özelliklere sahip olduğu için mi? Yoksa tarlaları sürme ve tohum ekme mevsimi olmasına rağmen, aynı zamanda diğer mevsimler arasından haksız yere öfkeyi, yaşlanmayı, sonun başlangıcını betimlemek için seçilmesinden dolayı mı?
Yunan filozof Aristo bir kırlangıç ile yazın gelmeyeceğini söyler. Bu, gökyüzünde kırlangıçların görülmesinin yazın başlangıcının işareti olduğu anlamına geliyor. Peki, sonbaharın gelişinin işaretleri nelerdir? Soğuk rüzgâr mı, sabah sisi mi, yağmur mu, düşük sıcaklıklar mı, ağaç yapraklarının düşmesi mi, gece ve gündüzün eşit olması mı, yoksa bunların hepsi mi?
Takvimler yılı 4 mevsime böler ve her mevsim 3 ay sürer. Bu, eylül ayının sonbahar mevsiminin başlangıcı olduğu anlamına geliyor ama bu görüş, 21 Eylül'ün sonbaharın ilk günü olduğunu söyleyen meteorologların görüşüyle çelişiyor.
Ama şahsen benim için sonbahar mevsiminin başlangıcını İngiliz siyasi takvimi belirliyor. İngiltere’ye geldiğimden ve burayı mesken ve yerleşim yeri olarak seçtiğimden beri, üç ana siyasi partinin yıllık kongreleri başladığında bence sonbahar gelmiş demektir. Bu nedenle artık bilim adamlarının, hava durumu uzmanlarının veya başkalarının söylediklerine kulak asmıyorum. Sabah uyanıp haberlerde İngiliz partilerinin yıllık kongrelerini düzenlemeye hazırlandıklarını duyduğumda yazlık gömleklerimden gönüllü olarak vazgeçiyor, gardırobuma yönelip içinden sonbaharın soğukluğuna uygun kıyafetlerimi çıkarıyorum.
Bu yıl İngiltere'de sonbahar gelişini geçen hafta sonu duyurdu ve Liberal Demokratların yıllık kongresine tanık oldu. Kendisini hızla diğer iki parti İşçi Partisi ile Muhafazakâr Parti izledi. İşçiler, yaklaşık 15 yıllık bir aradan sonra iktidara gelmelerini kongrelerinde kutlayacaklar. Bu yılki kongreleri, oturumları sırasında hükümet programlarının kararlaştırılacağı bir iktidar partisi kongresi olacağından, önceki kongrelerden farklı olacak. Muhafazakârlar, kongrede kendilerine yeni bir lider seçecek ve eğer şansları varsa, Downing Sokağı 10 Numaraya geri dönmek için on yıl sürebilecek uzun bir yolculuğa yeniden başlayacaklar.
İngiliz partilerinin yıllık kongrelerinden daha önemli olan ise bu sonbaharda Atlantik Okyanusu'nun diğer kıyısında, özellikle de önümüzdeki 5 Kasım'da ABD'de tanık olacağımız hadisedir. Elbette ABD başkanlık seçimlerini kastediyorum.
Beklendiği gibi tüm gözler beklentiyle, korkuyla, umutla o güne çevrilmiş durumda. Burada mesele her birimizin hangi tarafta durduğu ile bağlantılı. Her geçen gün mesafe kısalıyor, beklentiler artıyor, anlaşmazlıklar şiddetleniyor, rekabet yoğunlaşıyor ve bahis ofislerinin müşterileri artıyor.
ABD başkanlık seçimleri sadece Amerikalıları değil, dünyadaki tüm ulusları ilgilendiriyor. Ve bu bir gerçek. Geçenlerde internette, çeşitli uluslardan bazı kişilerin, dünya halklarına ABD'yi kimin yöneteceğini seçme, yani oylamaya katılma hakkı verilmesini talep ettiklerini gördüm. Talebin tuhaflığına ve mantıksızlığına rağmen, bence haksız değil.
Çıkarlar ulusların, halkların, hatta bireylerin politikalarını yönlendiren ve şekillendiren, tarihin yönünü ve istikametini belirleyendir ve doğası gereği farklıdır. Örneğin, Rusya'nın çıkarı, Ukrayna'yı desteklemeyi bırakacağına ve aynı zamanda savaşı çok kısa sürede tamamen durduracağına söz veren Cumhuriyetçi adayın Beyaz Saray'a gelmesinde yatıyor. Ukrayna'nın çıkarı, Kiev hükümetine siyasi, askeri ve ekonomik olarak desteğini sürdürme sözü veren Demokratik adayın başkan olmasında yatıyor.
Ancak bu yıl Amerikan sonbaharının, özellikle Cumhuriyetçi adaya yönelik ikinci suikast girişiminden sonra çok sıcak geçmesi bekleniyor. Kamuoyu yoklamalarının sonuçlarının gösterdiği gibi başkanlık adayları arasındaki rekabet kızışıyor ki, bu da ABD'nin kendi içindeki bölünmüşlüğünün bir göstergesi. Seçim sonuçlarının, 6 Ocak 2020'de Kongre binası çatısı altında yaşananlara benzer, istenmeyen sonuçlar doğuracak şiddet olaylarına yol açmasından da korkuluyor. Bu da bu yıl Amerikan sonbaharının öfke sonbaharına dönüşebileceği anlamına geliyor. Ancak nedeni hükümetin ekmek fiyatlarını artırma kararı olmayacak.
Anayasanın vatandaşlara silah taşıma hakkı verdiği ABD gibi bir ülkede, bölünmenin bir sonucu olarak ortaya çıkan halk öfkesi, bu hakkın devletin, güvenlik ve askeri teşkilatlarının tekelinde olduğu başka bir ülkedeki benzerinden farklı olacaktır. Her halükârda şu ana kadar ABD'de işler kontrol altında görünüyor. Güvenlik güçleri yaklaşık dört yıl önce yaşananlardan dersini almış olmalı ve mümkün olan her yolla tekrar yaşanmasından kaçınmak için çalışacaktır. Ne ABD ne de dışında hiç kimse Kongre binasına yönelik saldırının gerçekleşmesini beklemiyordu. Son dönemde Venezuela'daki seçimlerin ardından yaşananları da hatırlamak mümkün ama bunların ABD'de tekrarlanması pek mümkün değil. Bununla birlikte ABD’deki Ocak 2020 senaryosu kısa bir süre sonra Brezilya'da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen ardından neredeyse aynen tekrarlanmıştı.