İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Din ve ABD başkanlık seçimleri

Dini faktör genel olarak Amerikan siyasi yaşamında, özel olarak da başkanlık seçimleri sırasında motive edici bir rol oynuyor mu?

Amerika Birleşik Devletleri'nin aynı anda hem dindar hem de laik olmak üzere çift standartlı bir devlet olmaya devam ettiğine şüphe yok. Anayasası, yurttaşlığın doktrinsel mezhepçi taraflılıktan uzak derin anlamını taşıyan, “biz halk” gibi sözlerle başlarken, yeşil para biriminde bizi manevi ve dini bolluk dünyalarına geri götüren “Tanrıya Güveniyoruz” sözünün yer aldığını görürüz.

ABD’de, mezhebinden bağımsız olarak başkan pazar ayini için kiliseye gider ve her hafta başkan yardımcısıyla öğle yemeğine dua ederek başlar, bunu yapmayan başkansa, yeterince dindar sayılmama eleştirilerine karşı açık hedef olmayı sürdürür.

Tartışılmaz gerçek şu olabilir, Amerikan halkı ilk babaların göçünden ve kurucu babalar neslinden önceki nesilden beri dindardır. Bunlar Püriten olarak biliniyorlardı ve aynı zamanda yeni vaat edilmiş toprak olan ABD’ye giden hacılar olarak da adlandırılıyorlardı. Yine 1620 yılında ünlü Mayflower gemisi ile ABD’ye gelen bu hacılar, İbrani geleneğine uygun olarak kendilerini Tanrı'nın seçilmiş halkı olarak görüyorlardı. ABD'yi Hıristiyanlığın dünyadaki kucağı olarak gören ve dünyanın geri kalan halklarına iletilmesi gereken ilahi bir mesaj taşıdığını düşünen kökten dinciliğin kökleri de buradan doğdu.

ABD'nin bir sonraki başkanının seçileceği tarih olan 5 Kasım eşiğinde yapılan kamuoyu yoklamaları, din unsurunun oldukça etkili ve aktif olduğunu doğruluyor. The Associated Press (AP) - NORC Halkla İlişkiler Merkezi'nin 12 ve 16 Eylül tarihleri ​​arasındaki dönemde yaptığı bir kamuoyu yoklamasında da bu açıkça ortaya çıktı.

Ön planda şüphesiz beyaz Evanjelik Protestan tabanın Cumhuriyetçi aday Trump'a verdiği destek var; 10 kişiden 7'si ona olumlu baktığını ve yarısı da Trump’ın inançlarını en iyi şekilde temsil ettiğini düşündüklerini vurguladı.

Aynı kamuoyu yoklaması, çocuklarını önemseyen ve “liberal yabancıların kötü olduğuna” inanan beyaz bir Evanjelik kültürün varlığına dair hiçbir şüpheye yer bırakmıyor, bu da onların onlara hiçbir şekilde oy vermeyeceği anlamına geliyor.

Bu sefer dini-dogmatik bir seçim mi var?

Konunun yalnızca Cumhuriyetçi adayla sınırlı olmadığı, Demokrat aday, mevcut Başkan Yardımcısı Kamala Harris için de geçerli olduğu aşikar. Bu, her biri Hıristiyan inancı ve maneviyatını benimseyen havası taşıyan ya da seçim propagandası zamanında her ikisi de bunu iddia eden iki aday arasında gerçekleşen ilk Amerikan başkanlık seçimi olabilir.

 Şaşırtıcı bir şekilde rakamlar, Afro-Amerikan Protestanların yaklaşık yüzde 75'inin de Harris'i olumlu bir aday olarak gördüğünü gösteriyor. Bunlar arasında da 10 kişiden 6'sı onun dini inançlarını iyi temsil ettiğini söylüyor. Baptist Kilisesi'nin bir üyesi olarak annesinin Hindistan'dan taşıdığı ruhani geleneklerden etkilendiğine inanıyorlar. Bilindiği gibi Afrika kökenli Amerikalılar birden fazla dini mensubiyete sahip aileleri daha iyi anlıyorlar.

Cumhuriyetçi aday Trump, ABD'nin yeniden dua etmesini sağlamak ve onun önde, birinci sırada olmasını temin etmek yönündeki neredeyse misyonerci vizyonuna güvenirken, Afrika kökenli Amerikalıların uğrak yeri olan birçok Amerikan kilisesi topluluğu, inananlarını Harris'in arkasında birleşmeye ve onu desteklemeye çağırmaya devam ediyor.

Ancak eski başkan ve mevcut Cumhuriyetçi aday Trump'a yönelik iki suikast girişimi, alışılmışın dışında bir Hıristiyan milliyetçi eğilimini yeniden canlandırdı. Öyle ki, Amerikan basın dünyasında “Trump'ın Peygamberleri” olarak anılan bir akım yarattı. Bu ismi açıklamak zor olsa da aslında bu kişilerin içinde bulundukları durumun gerçekliğini ifade ediyor, çünkü Tanrı’nın Trump’ı suikast şerrinden koruduğuna, kötülerin pençesinden kurtardığına, ilahi takdirin, onu önümüzdeki dönemde bir “mesaj taşıma” rolüne hazırladığına eminler. Çünkü onlara göre ABD'nin özellikle aşırı Demokrat sol hareketin yaptıklarından sonra gerçek bir kurtarıcıya ihtiyacı var.

ABD'nin Wisconsin eyaletinde geçtiğimiz temmuz ayında düzenlenen Cumhuriyetçi Parti Ulusal Kurultayı etkinlikleri sırasında, muhafazakar Hıristiyan Arkansas Valisi Sarah Huckabee, semaya atıfta bulunarak Trump'ı kurtarmak için onun müdahalede bulunduğunu söylemişti. “ABD, Tanrı’nın gölgesi altında bir millettir ve O, onu her türlü kötülükten korur” demişti.

Birkaç gün önce, Katoliklik ve Rum Ortodoks gibi ana Hıristiyan mezheplerin yanı sıra Protestanlar ile siyahi Evanjeliklerden yaklaşık 200 lider ve yazar, demokrasiyi “ahlaki bir onay” olarak tanımlayan, Hıristiyanları “anti-demokratik duyguları”, yani Hıristiyan milliyetçiliği ve ırkçılığı gibi ideolojileri reddetmeye çağıran bir mektuba imza attı.

Bu mektup, Amerikalıların yakında Nazilerinkine benzer yeni bir “pozitif Hıristiyanlık” önerisine uyanacağı korkusu ile mi yayınlandı?

ABD hâlâ dindarlığı ile laikliği arasında kalmış bir halde.