Nedim Kuteyş
Lübnanlı gazeteci
TT

İsrail Lübnanı efsanesi hakkında!

Hizbullah, amaçlarının İsrail Lübnanı’na ulaşmak olduğunu söyleyerek, muhalifleri ile korkutuyor. Bu başlığa sıklıkla Lübnanlıları korkutmak ve onları İsrail ile direniş devleti arasında seçim yapmak zorunda bırakacak ölümcül bir ikililiğe itmek için başvuruluyor. Hizbullah'ın yeni sözcüsü Şeyh Naim Kasım'ın son konuşmasında bize tekrarladığı şey de bu oldu. Kasım, sürmekte olan savaşın, Hizbullah’ın meclis bloğunun başkanı Milletvekili Muhammed Raad'ın bir zamanlar bize özellikleri hakkında bilgi verdiği bir İsrail Lübnanı yaratmayı amaçladığı konusunda bizi uyardı. Raad’a göre bu Lübnan, eğlence yerleri, dans, bankacılık, finansal ve ticari hizmetler Lübnanı’dır. Hizbullah, İsrail Lübnanı’nı, değerlerden ve ahlaktan yoksun, siyasi ve ekonomik açıdan boyun eğdirilmiş, bizim davalarımız ile hiçbir kökü ve bağlantısı olmayan emperyal kültür uğruna kültürel erozyona uğramış bir devlet olarak sunuyor.

Ancak Direniş Lübnanı modelinin ağırlığı altında, Lübnan'ın yaşadığı korkunç ekonomik çöküş, altyapının kötüleşmesi, devletin, kurumlarının ve anayasasının temellerinin aşınması gölgesinde şunu sormalıyız: Ya bu iddia edilen İsrail Lübnanı aslında daha iyi bir alternatifse?

Bu Lübnan'dan ve taşıdığı fikirlerden korkmak yerine, Hizbullah'ın tarifine göre kendisini inceleyelim.

Hizbullah’ın bu Lübnan'a yönelik ilk yergisi, orta veya uzun vadede bölgedeki barış sisteminin bir parçası olacağıdır. Lübnan'ın devam eden çatışma yerine barışı seçmesi, mücadele edilmesi gereken bir olasılık ve reddedilmesi gereken bir suçlama mı? Bunun sonucunda ülke, kaynaklarını yeniden güçlü bir ekonomi inşa etmeye, Lübnanlıların ülkelerini bölgede ticaret, yenilik ve yatırım merkezi haline getirmelerine izin veren etkili kurumlar geliştirmeye ve canlı bir sivil toplumu güçlendirmeye tahsis etmeyecek mi?!

İsrail ve tüm komşu ülkelerle barış eksenine katılmak, Lübnan'ın dış güçlerin savaş alanı olmak yerine bölgenin istikrar denkleminin bir parçası olması fırsatı taşımıyor mu? Burada açık konuşalım ki Lübnanlılar, merhum Başbakan Refik Hariri'nin projesi, yenilenmenin tüm unsurlarıyla karakterize edilen ekonomik ve kültürel bir kalkınma eşliğinde devleti yeniden canlandırma ve geliştirme fırsatı sağladığında, Hizbullah'ın İsrail Lübnanı olarak adlandırdığı modeli yaşadı.

Bu proje de üstü kapalı bir İsrail projesi olmakla suçlanmadı mı? Hariri, bir dizi sistematik ihanet suçlamaları kampanyasının ardından öldürülmedi mi?

Üstelik Lübnanlıların kendi aralarında uzlaşması, çoğulcu ve hoşgörülü bir ruh halinin önünün açılması, Direniş Lübnanı yerine İsrail Lübnanı modeli altında daha olası görünüyor.

Hizbullah, İsrail Lübnanı’nı hedefinin “direnişi” silahsızlandırmak olduğu konusunda bizi uyarıyor! Ancak normal olan, herhangi bir ülkede milis anomalisine son verilmesi ve devletin otoritesi altında, gerçek egemenliğin koruyucusu olacak güçlü, birleşik bir ulusal ordunun inşasının tamamlanması değil midir? Bu arada, hiçbir şey Lübnan'ın Filistin'e olan bağlılığını sürdürmesine engel olamaz ama bu diplomatik ve insani kanallar aracılığıyla ve Lübnan'ın şu anda olduğu gibi geleceğinden ödün vermeden, Arap, uluslararası ve Filistin meşruiyeti referanslarına dayanarak olmalı.

İsrail Lübnanı dedikleri şey, Lübnan'ın kimliği veya çıkarları pahasına İsrail ile ittifak kuracağı anlamına gelmiyor. Lübnan'daki hiçbir siyasi fraksiyon ne gizli ne de aleni olarak böyle bir fikir veya eğilim taşımıyor. Bu yanıltıcı başlığın dillendirilmesi, yalnızca Hizbullah'ın izlediği yolun, yani ebedi direniş, militarizasyon ve tecrit yolunun gözlerimizin önünde Lübnan'ı yok ettiği ve yok etmekte olduğunun anlaşılmasını engellemeyi amaçlamaktadır.

Onlarca yıldır Hizbullah'ın Lübnan'ı bir direniş merkezi olarak görme vizyonu ülkenin kaynaklarını tüketti, potansiyelini kısıtladı ve Lübnan'ın toplumsal dokusunu parçalamaya devam etti. Hizbullah'ın silahlı direniş yoluyla Lübnan'ın ve egemenliğinin koruyucusu sıfatını kendine mal etme konusundaki ısrarı, askeri mücadeleyi iyi yönetimin, kalkınmanın ve toplumsal ilerleme stratejilerinin üstünde tutan başarısız bir devlet üretti.

Direniş Lübnanı altında, ekonomi, tüm yeniden canlanma olasılıklarını ortadan kaldıran bir çöküş yaşadı. Bu çöküş, Lübnan'a yönelik bölgesel turizm, yatırım ve hizmet faaliyetlerinde kesinti şeklinde somutlaşan ülkenin çevreden neredeyse tamamen izole edilmesinin bir sonucuydu.

Dahası propaganda amaçlı da olsa Hizbullah'ın nesnel bir gerekçe olarak kullandığı Lübnan’ın egemenliği bile, milis bir grubun devlet üzerindeki aşırı kontrolü ve hem onun yıkımına hem de onunla birlikte ülkenin yıkımına yol açan tek taraflı savaş kararı alması sonucunda tamamen çöktü.

Bunun kadar tehlikeli bir diğer konu, Direniş Lübnanı’nın Lübnan'daki benzersiz çoğulculuğu ve açılımı bastırmasıdır, çünkü ona göre direniş ile ilgili olmayan her şey şüphesiz İsrail Lübnanı dönemi için bir hazırlıktır. Bu, hepsi askeri direniş anlatısının hakimiyeti lehine zayıflayan ve gevşeyen kültür, eğitim, kalkınma ve ekonomi için de geçerlidir.

İsrail Lübnanı efsanesi, Hizbullah'ın korkuyu yaymak, tartışmayı engellemek ve Lübnanlıları direnişin tek seçenek olduğunu söyleyerek köşeye sıkıştırmak için kullandığı bir araçtır. Ancak gerçek şu ki, Lübnan'ın geleceğine yönelik asıl tehdit, İsrail Lübnanı başlığı altında yer alanlar değil, direniş modelinin tüm kötü sonuçlarıyla devam etmesidir.

Hizbullah'ın uyardığı İsrail Lübnanı doğal Lübnan'dır ve tam da Lübnanlıların ihtiyacı olan şeydir, yani ebedi direniş yerine yaşamı, büyümeyi ve fırsatları seçen bir ülkedir. Bırakın Hizbullah bu Lübnan'ı nasıl adlandırmak istiyorsa adlandırsın!