“Koşullar uygun değil”, BM Genel Sekreteri António Guterres'in raporunda yer alan ve önceki gün BM Güvenlik Konseyi toplantısında farklı şekillerde tekrarlanan bu ifade, sivillerin korunması ve güvenli bölgeler oluşturulması başlığı altında Sudan'a uluslararası güç gönderilmesi önerisini geçersiz kıldı. Guterres, öneriyi destekleyen “Takaddum” Koordinasyonundaki sivil tarafların eleştiri kampanyasına maruz kalsa da, pozisyonunda, sahneyi okumasında ve böyle bir kararın yansımalarına dair anlayışında gerçekçiydi.
Güvenli bölgelerin oluşturulması ve uluslararası güçlerin konuşlandırılması, kolayca sağlanamayacak bir dizi veriyi gerektirir. Bunlardan en önemlisi, kayda değer mali ve lojistik destek sağlamaya yönelik uluslararası irade ve taahhütlerin varlığı ile operasyonun siyasi müdahale, süreci başka amaçlar için kullanmayı amaçlayan gizli bir ajanda olmadan tamamen insani hedeflerinin olmasıdır. Buna ilaveten herhangi bir ateşkes anlaşması olmaksızın uluslararası güçlerin konuşlandırılması, bu güçler ateş arasında kalabilecekleri için tehlikeli bir maceradır. Bu da onların çalışmalarını engelleyip hedeflerini gerçekleştirme imkanlarını sınırlayacaktır.
Guterres'in raporunda yer alan ve bazılarının güç konuşlandırma ve güvenli bölgeler kurma projesini teşvik etmede kendisine güvendiği İngiltere BM Daimi Temsilcisi de dahil olmak üzere Güvenlik Konseyi üyeleri tarafından desteklenen “koşullar uygun değil” ifadesi buradan yola çıkarak anlaşılabilir.
Gerçek şu ki, güvenli bölgelerin kurulmasına ilişkin konuşmalar, uluslararası başkentlerde yeterli ilgiyi göremeyen ve Sudan hükümeti tarafından tamamen reddedilen Sudan'a BM-Afrika Birliği gücü gönderilmesi çağrısında bulunan önceki önerinin yeniden paketlenmesiydi. Bu gücün, gönderilmesi halinde, oluşum olarak Afrikalı olacağı ve “mavi bere” dışında uluslararası bir kimliğe sahip olmayacağı daha baştan açıkça belirtilmişti. Zira tüm Batılı ülkeler dahil olmak üzere pek çok ülke şu anda herhangi bir çatışma bölgesine güç gönderme arzusunda değil. Kaldı ki Sudan daha önce böyle bir deneyim yaşamıştı; 2007 yılında büyüklük ve maliyet açısından en büyük barışı koruma misyonlarından biri olan BM-Afrika Birliği Misyonu (UNAMID) gücü kurulup topraklarında konuşlanmıştı. Ancak yeterince başarılı ya da etkili olamamış ve çoğu zaman onu felce uğratan engeller ve zorluklarla karşılaşmıştı.
Bu koşullar altında bir BM-Afrika Birliği gücü konuşlandırılması çağrısı, Sudan sahnesindeki keskin kutuplaşma atmosferinden ve taktiksel siyasi hesaplardan pek de uzak değil ve bunlar, Sudan'da derinleşen krize çözüm sağlamaktan çok, pek çok soruyu ve sorunu gündeme getiriyor.
En iğrenç ihlalleri gerçekleştiren taraf herkes tarafından biliniyor, ancak Takaddum Koordinasyonu, BM-Afrika Birliği gücü gönderilmesi çağrısında bulunan önerisini desteklemeye yönelik açıklamalarında ve temaslarında bu konuda ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri’ni (HDK) eşitlemeye çalışarak, kendisini bir kez daha taraflı olmakla suçlanacağı bir durumda bıraktı.
Ordunun bazı mensupları ve saflarında savaşan kişiler tarafından sınırlı ihlallerde bulunulduğunu kabul etsek bile, ordunun yaptıkları, ne boyut ne de ölçü olarak HDK’nin yaptıklarıyla karşılaştırılamaz. HDK vatandaşların evlerini yıktı, yağmaladı ve onları yerinden etti, kadınlara ve kızlara tecavüz etti. Fabrikaları, hastaneleri söküp satma noktasına vardı.
Dikkat çeken bir diğer husus da, uçuş yasağının getirilmesi çağrısıydı. Zira bu, ona ağır kayıplar verdiren Hava Kuvvetleri’nin kendisine karşı ordunun lehine bir faktör olduğunu bilen HDK’nin gerçekleştirmek için çok çabaladığı amaca hizmet ediyor. Burada bazıları hava saldırılarının bazen sivil kayıplara yol açtığını ileri sürebilir. Eğer bunlar yaşanıyorsa, kasıtlı değil ve ne yazık ki tüm savaşlarda yaşanıyor. Tüm ordularda bu olabiliyor. Bunlara dünyanın en modern teknolojilerine sahip Amerikan ordusu da dahil. Sudan ordusunun bazı hava saldırılarında yaşananlar, HDK'nin gerçekleştirdiği sistematik ve yaygın suç ve katliamlar ile asla karşılaştırılamaz. Hukuken bile yanlışlıkla adam öldürme, kasıtlı öldürme ile eş tutulamaz.
Ordunun hiçbir şekilde HDK ile eşdeğer tutulamayacağının belki de en büyük kanıtı vatandaşların bölgelerini zorla terk etmeye zorlandıklarında ordunun kontrolü altındaki bölgelerde güven ve emniyet aramasıdır. O halde bu durumda vatandaşların ihtiyaç duydukları, sınır bölgelerinde kendileri için kurulacak ve onları köy ve şehirlerinden daha da uzaklaştıracak, HDK’nin buradaki varlığını pekiştirecek izole kamplarda toplamak değildir. İhtiyaç duydukları şey gıda ve ilaçtır, bu da yardımın nasıl ulaştırılacağına odaklanılması gerektiği anlamına geliyor.
Uluslararası güçlerin gönderilmesi tasarısının geçmemesinin ardından şimdi ne bekleniyor?
Benim tahminim, bölgesel ve uluslararası çabaların artık Cidde Deklarasyonu'ndaki taahhütlerin uygulanmasına yönelik mekanizmaların nasıl kurulacağı üzerinde yoğunlaşacağı yönünde. Bu çerçevede ABD Özel Temsilcisi Tom Perillo'nun bu ayın 17'sinde Port Sudan’a yapacağı bildirilen ziyaret gerçekleşebilir. Ancak bundan daha önemlisi, ordu ve müttefiklerinin birçok önemli eksende başlattığı geniş çaplı saldırının sonuçları netleştiğinde sahada ne olacağıdır.