Ahmed Mahmud Ucac
Lübnanlı yazar
TT

Acı gerçekle bilinmeyen gelecek arasında Gazze

Aksa Tufanı’nın amacı, onu düzenleyenlerin söylediğine göre, Filistin davasının gidişatını değiştirmek, tutukluları serbest bırakmak ve umudu yeniden tesis etmekti. Ancak hesaplanmamış Tufan davayı derinden vurdu, tutuklu sayısı arttı, hatta umutlar yok oldu ve kimse geleceğin nasıl olacağını bilmiyor. Bu gelecek, içinde iki vizyon taşıyor; Arap vizyonu ile İsrail vizyonu ve her ikisi de birbiriyle çelişiyor. İşgal altındaki topraklarda, özellikle Gazze'deki Filistinlileri Tufan’ın sonuçlarından kurtaracak bir Amerikan yaklaşımı dışında bu iki vizyonu bir araya getirmek zor.

Arap vizyonunun ne olduğu biliniyor ve etrafında uluslararası bir fikir birliği var. İsrail'in korkularını giderecek garantiler ile birlikte İsrail devletinin yanında bir Filistin devletinin kurulmasını tasavvur ediyor. Aynı zamanda müzakerelerin, Filistinliler ile İsrailliler arasındaki ateşkesin hemen ardından, Arapların ve ABD'nin sponsorluğunda başlatılmasını öneriyor. Hatta ona göre İsrail'in bu tür bir katılımı kabul etmesi halinde müzakerelerin uluslararası toplumun sponsorluğunda yürütülmesi daha iyidir. Bu çözümün büyük bir mali maliyeti olacak ve bunun önemli bir kısmını Araplar üstlenecektir. Çözüm aynı zamanda diplomatik çaba ve stratejik sabır da gerektiriyor. Çünkü İsrail ile müzakere geçmişi sarsıcı ve kaygı vericidir. İsrailli müzakereciler kurnazlıkta, manevra yapmakta, şeytani ayrıntılara bakmakta ve ardından verdikleri sözlerden caymakta mahirdirler. Bu Arap vizyonu, kendisini İsrail'in güvenlik içinde yaşamasını sağlayacak şekilde çatışmayı kalıcı bir şekilde çözmenin anahtarı olarak gören, özellikle ABD'deki liberal İsrailli elitler arasında kabul görüyor. Bu İsrail liberalizmi, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve onun sağcı ekibi kendisini açıkça öldürmeden önce Oslo Anlaşması’nı da desteklemişti.

İsrail'in vizyonu ise Netanyahu'nun aşırı sağcı hükümeti döneminde gri olarak nitelendirilebilir. Netanyahu, yargılanmaktan korktuğuna dair söylenenlerin aksine tarihin kendisinden yana olduğuna, planladığı İsrail Devletinin onun eliyle gün yüzü göreceğine, Hamas hareketi ve Lübnan'da Hizbullah’a karşı verdiği yıkıcı savaşta efsanevi bir kahramana dönüştükten sonra, yargılanmanın son kaygısı olacağına inanıyor. Bu nedenle Gazze'de çatışmalar durduktan sonra ne istediğini açıklamadı ve ABD'nin tüm planlarını reddetti, ama sahada planını çiziyor ve bu plan, Gazze'nin kuzeyini sakinlerinden boşaltmakla başlıyor. Salı günü düzenlediği basın toplantısında Tuğgeneral Isaac Cohen, İsrail'in Cebaliye, Beyt Hanun ve Beyt Lahiya kampları sakinlerini tamamen yerinden etmeye yaklaştığını ve onların evlerine geri dönmesine izin verme niyetinde olmadığını söyledi. Kelimenin tam anlamıyla kendisine verilen emrin “temiz alanlar inşa etmek” olduğunu söyledi. Elbette İsrail ordusu bu açıklamaları hemen reddetti ve genel bağlamının dışına çıkarıldığını söyledi. Ancak kimsenin inkar etmediği gerçek Netanyahu'nun Gazze’ye yerleşmek istediği ve Gazze sınırındaki yerleşim yerlerini koruma bahanesiyle, buna kuzeyden başladığıdır. Netanyahu, Filistin Otoritesi’nin Gazze’ye geri dönüşünü tamamen reddediyor ve Hamas’ın orada kalmasına da karşı çıkıyor. Onun ve Avrupalılar ile Amerikalıların görüşüne göre Hamas bir terör örgütüdür. Dolayısıyla Netanyahu bu mantığa dayanarak kendisiyle birlikte müzakere masasına oturacağı Filistinli bir ortağın olmadığı bahanesini kullanacak. Diğer bir deyişle, Gazze topraklarını yutmak, Batı Şeria'ya yayılmak, Filistin davasını tasfiye etmek, onu bir halkın davası olmaktan çıkarıp sıradan sakinlerin davasına dönüştürmek istiyor. Dünya bu sakinlere bir sığınak bulmayı düşünürken İsrail de bu “insani” çözümün gerçekleşmesi için elinden gelen her şeyi yapacaktır.

Bu iki vizyon tamamen karşıttır. Dolayısıyla her iki taraf da kendi talebinde ısrar ederse, bu, Netanyahu'nun güç dengesi nedeniyle programını sürdürmeye devam edeceği, Arap ve uluslararası vizyonun ise zamanla öleceği anlamına geliyor. Dahası İsrail'i destekleyen ülkeler, siyasi gerçekçilik ve aza sahip olmanın hiç şeye sahip olmamaktan daha iyi olduğu bahanesiyle, çıtası Arap vizyonundan daha düşük, yeni bir çözüm bağışlayabilirler. ABD Başkanı Joe Biden’ın İsrail Başbakanı Netanyahu’yu alenen eleştirirken, gizliden desteklediği kanıtlandı. Bu nedenle, uluslararası çağrılara ve Arap ülkelerinin (sızıntılara göre) Gazze Şeridi'ni yönetmek, güvenliği sağlamak ve İsrail'e saldırıyı önlemek için askeri müdahaleyi kabul etmesine rağmen savaşı durduramadı. Arapların bu teklifi cesurdu, çünkü İsrail hükümetinin niyetlerini bilerek bu teklifte bulunmadılar. Dolayısıyla uluslararası mutabakat ve Filistin ile İsrail'in onayıyla Gazze'deki varlıkları, İsrailli Tuğgeneral Cohen'in bahsettiği nüfus temizliğini önleyecektir. Biden bavullarını toplayıp birkaç hafta içinde ayrılacağı için tüm gözler başkan seçilen Donald Trump'a ve Arap seçmenler ile Amerikalılara savaşları durduracağına ve çatışmanın yenilenmemesini sağlayacak bir çözüm üzerinde çalışacağına dair verdiği sözlere çevrildi. Bu söz bölgede kalan son umuttur, çünkü bölgenin sorunlarının bir an önce çözülmesini esas alan bir sözdür. Trump, Amerikalı seçmenden benzeri görülmemiş bir yetki aldı ve kendisine itaatsizlik etmeyecek bir hükümet ekibi kurdu ve şimdi artık Netanyahu'yu kabul etmeye zorlayacağı, Filistinliler için adil ve Arapları tatmin edecek bir çözümü dayatabilir.

Trump, İsrail'in en büyük destekçilerinden biri ve Araplarla da dost. Mantık, Filistin sorununu çözmenin ve İsrail'in güvenliğini sağlamanın onun ülkesinin çıkarına olduğunu söylüyor. Dolayısıyla Trump gerekli çözümü uygulayabilirse, hem istediği Nobel Ödülü'nü kazanacak hem de tarihe geçecektir.