Cemal el-Keşki
TT

Haritaların çarpışması

Arap bölgesi coğrafyasında üç harita geziniyor.  İlk harita, Safevi haritası, ikincisi, Tevrat haritası ve üçüncüsü de Osmanlı haritası. Bu haritaların karakteristik özelliği kesinlikle  Arap olmamaları, yani dış güçlerin Arap coğrafyası için yarışmalarıdır.

Safevi haritası, 45 yıl öncesine, yani 1979'da İran'da yaşanan olaylara kadar uzanan bir süre içinde ön planda yer aldı. Açıkça bilinen kolları ve vekilleri vardı ve temposu zaman zaman arttı, zaman zaman da azaldı.

Yayı Lübnan'dan Suriye'ye ve Irak'tan Yemen'e kadar uzanıyordu. Humeyni'nin Paris sürgününden dönüp İran topraklarına ayak bastığında bahsettiği haritayı oluşturmak için Azerbaycan devletini de ilhak etmeyi arzuluyordu. Humeyni şöyle demişti: “Araplar bu bölgeyi yüzyıllarca yönetti, sonra Türkler yine yüzyıllar boyunca yönetti ve artık Perslerin yüzyıllar boyunca burayı yönetmesinin zamanı geldi.”

Humeyni, Safevi devrimiyle yöneteceğini hayal ettiği haritanın 45 yıl sonra yırtılıp atılacağını  hayal bile etmemişti. 7 Ekim 2023'te, 365 kilometrekarelik küçük Gazze'nin, İran ceylanına isabet edecek, dahası Lübnan’ın kalbini vuracak ok olacağını düşünmemişti. O ok durmayıp güç çemberinin genişletilmesi konusunda büyük umutlar beslediği vizyonun mücevheri olan Şam'a uçup kalbine saplandı. Ardından 8 Aralık 2024'te tespih aniden dağıldı.

O günün sabahı Tahran, Dini Lideri’nin rüyasının neredeyse yarım asırlık bir yaz gecesi rüyası gibi çöktüğünü ve buharlaştığını anladı. Her şey değişti, haritalar pusulalarını belirliyorlar. İran, sanki 1979'da Paris'e sürgüne gönderilen liderin mirasçılarının düşünceleri ile dolu hızlı bir yolculuğa çıkmış gibi tarihi sınırlarının arkasına çekiliyor. Rüya gerçekliğe çarptı ve Tahran kendini küçülürken ve eski Pers tarihinden ilham alan gerçekçilikle uğraşırken buldu.

Bir asır öncesinden, yani Türkiye'nin mevcut sınırlarının belirlendiği 1923 tarihli Lozan Anlaşması'nın imzalanmasından bu yana uzun bir tarihsel uykudan uyanan eski bir harita daha var. Türkiye hiçbir zaman bu sınırlarla yetinmedi, ama ona uyum sağladı ve onunla bir arada yaşadı.

Ankara'ya göre anlaşmanın geçerlilik tarihi olan 100 yıl geçti ve Arap bölgesinde onun olduğunu düşündüğü haritaları bulmak için eski defterlerini karıştırmaya başladı. Ankara, eski dünyada üç kıtaya yayıldığı söylenen nüfuzunu yeniden tesis etmek için şartların ve zamanın uygun olduğuna inanıyor.

Gördüğümüz gibi, harita hayalleri uçuşuyor ve hâlâ Arap dilini konuşan Arap topraklarına, nehirlere ve denizlere düşüyor.

Bu hayaller, geçen yüzyılın başlarında “Sykes-Picot” anlaşması olarak bilinen anlaşmayla eski haritayı yerle bir eden Avrupa'nın hayalleriyle çatışıyor. Bu durumda Avrupa haritaları Ankara'ya bırakabilir mi? Ankara, Arap haritasında şüphesiz büyük çıkarları olan Batı nüfuzu ile varoluşsal mücadelenin maliyetini karşılamaya hazır olabilecek mi? Haritalar bir asır önce geçerliliğini yitiren hayallere uyum sağlayacak mı?

Haritaların iniltileri artık bastırılmıyor ve bu seferki çığlık ne 45 yıl öncesinden ne de yüz yıl öncesinden gelmiyor. Aksine üç bin yıldan daha eskilere gidiyor. Bu kez haritanın yerden değil gökten geldiğini iddia edenler var. Harita sadece Filistin topraklarının bir kısmında bir vatan isteyen bir topluluğa verilen vaade dayanıyor ve bu vaadin Nil'den Fırat'a kadar uzandığı söyleniyor. Dahası Şam'daki 8 Aralık'tan sonra bunun vaat edilenin ötesinde kadim Suriye topraklarını ve tüm Irak topraklarını da kapsadığını söyleyenler ortaya çıktı. Bu haritanın sahiplerinin zihinlerinde saklı olan boyutları bilmiyoruz. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, elimiz Ortadoğu'nun tamamına uzanıyor, şimdi haritaları değiştiriyoruz, bize katılan kazanır diyor. Başka bir defasında da “ellerimiz dünyanın her yerine ulaşıyor” demişti. Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ise, Suriye'nin tamamını bombaladıktan, silahlarını imha ettikten ve Hermon Dağı'nı işgal ettikten sonra, Tevrat’taki haritanın şüphesiz Suriye topraklarını da kapsadığını söyledi.

Elbette bu harita önceki iki haritadan farklı. Vizyonunu dini kutsallıktan alıyor ve meselenin bam teli de bu, çünkü ulusal, ideolojik ve insani bir iç içe geçme veya karmaşa oluşturuyor.

Üç harita arasında Araplar kendilerini bu haritaları hayal edenler arasındaki fırtınaların, çatışmaların ve çarpışmaların kesişme noktasında buluyorlar. Dolayısıyla halklara, istikrara, hoşgörüye, medeniyete yakışan ideal ve gerçek haritanın, coğrafyanın karşılaştığı ve tarihin istediği gibi tek Arap haritası olduğuna inanıyorum.