Süleyman Cevdet
Mısırlıaraştırmacı yazar
TT

Suriye’de sahil sahnesinin bir arka planı var

Ahmed eş-Şara'nın Kahire'deki Filistin Zirvesi'nden dönmesinden birkaç saat sonra, Suriye'nin sahil bölgesinde yaşananlara sahne olması tesadüf değil.

Beşşar Esed rejiminin devrilmesinden bu yana ülkede sükûnet korundu, dahası rejim devrilirken bile ne korunduğu Şam'da ne de Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) güçleri başkente doğru ilerlerken ülkenin kuzeyinde tek bir kurşun atılmadı. Sahil olayları yaşanmadan tam üç ay önce ülkede bunları izledik ve bu sükûnetin devam etmesi için dua ettik. Suriyelilerin, Esed döneminde ülkelerinde inşa edemediklerini inşa etmeye, daha doğrusu o yıllarda yıkılanları yeniden inşa etmeye yönelmeleri için dua ettik.

Bu dönemde Suriyelilerin kendileriyle meşgul oldukları, ülkeleriyle meşgul olmaya kararlı oldukları ve onu geleceğe taşıma konusunda istekli oldukları yönünde işaretler vardı.

Bunu Cumhurbaşkanı Şara’nın daha önce yaptığı bir röportajda da gördük. Şara herhangi bir dış tarafla sorun yaşamak istemediğini, Suriyelilerin geri kalanıyla birlikte, ülkeyi çağın gereklerine uygun hale getirmek için düzeltilmesi gerekenleri rehabilite etmeye kendilerini adamakla ilgilendiğini defalarca dile getirdi. Bunu birden fazla kez açıkça söyledi ve bu, bölgesel güçlerin hoşuna gitmiyordu, çünkü onlar bunun gerçekleşmesi bir yana dillendirilmesinden bile hoşlanmıyorlardı.

1952’deki devrimin ardından Kahire'yi ziyaret eden ve Cemal Abdunnasır ile görüşen İngiliz bakanın hikayesini hatırladım. Abdunnasır İngiliz bakana İsrail ile herhangi bir çatışmaya girmek istemediğini, bu aşamada onu ilgilendiren tek şeyin ülkesinin kalkınması ve vatandaşlarının yaşam koşullarının iyileştirilmesi için çalışmak olduğunu, başka hiçbir şey ile uğraşmak istemediğini söylemişti. Bakan daha sonra Tel Aviv'e uçtu ve İsrail başbakanı David Ben-Gurion ile görüştü. Ben-Gurion ona Kahire'den ne haberler getirdiğini sordu. Bakan ona Abdunnasır'dan duyduklarını aktardı.

Ancak Ben-Gurion duyduklarının hayatında duyduğu en kötü haber olduğunu düşünüyordu; çünkü çevresindeki bir ülkenin Abdunnasır'ın söyledikleriyle meşgul olması, İsrail’i mutlu etmezdi. Ne Kahire'de ne Şam'da ne de herhangi bir Arap başkentinde bunların olmasından memnun olamazdı.

Birkaç gün önce Anadolu Ajansı, Esed rejiminin yıkılmasının ardından ülkelerine geri dönen Suriyeli Yahudilerle ilgili bir haber yayınladı. Suriye Yahudi Cemaati Başkanı Bahur Chamntoub'a İsrail'in kendilerini temsil edip etmediğini sordu. Chamntoub bu sorudan rahatsız oldu ve verdiği cevapta da bu rahatsızlığını dile getirdi: “Onlar İsrailli, biz Suriyeliyiz” dedi.

Chamntoub'un cevabı her şeyi özetliyor, çünkü asıl ve kökeni temel alıyor, uyruğunu yüceltiyor ve onu diğer her şeye tercih ediyor. Bu yaptığı elbette en doğrusu, zira onun Suriyeliği, Yahudiliğinden önce geliyor. Çünkü anavatana bağlılık ve aidiyet herkesi aynı kökene ait kılar ve aynı çatı altında yaşamasını sağlar. Böylece vatandaşları bölebilecek her şeyin önüne geçer.

Bazı Dürzi figürlerinin açıklamaları da Chamntoub'un açıklamasından farklı değildi. Birden fazla Suriyeli Dürzi figürden her zaman ülkelerine bağlı ve ona ait oldukları, hiçbirinin İsrail'in kendilerine sağlayacağını söylediği korumayı talep etmediği açıklamalarını duyduk. Kimse İsrail’den koruma istemedi ve kendisinin bahsettiği koruma, başkalarının işine aşırı bir müdahale, kendisiyle hiçbir ilgisi olmayan bir şeye burnunu sokmak demek.

Filistin Zirvesi'ne katıldığında kendisine sorulan soruya Şara, Suriye'nin Arap saflarına döndüğünü ve bu dönüşün kendisinin zirveye katılmasından önce gerçekleştiğini söyledi. Bunun devam eden ve ilerleyişini sürdüren tam bir dönüş ve Suriye ile Mısır’ın aynı kuşun iki kanadı olduğunu ifade etti. Şara bunu söyleyip ülkesine döndü ve birkaç saat sonra sahil bölgesinde kıyamet koptu. Şam topraklarının iyiliğini isteyenler, bu topraklara karşı büyük bir kaygı duydular. Sanki Şara'nın zirvede söyledikleri, Suriye Yahudi Cemaati Başkanının söyledikleri ve bazı Dürzi liderlerinin söyledikleri, ne Suriye'nin Arap kalbine yakın olmasından ne de eski rejim döneminde uzun süre kendisine yatırım yapanlardan kurtulmasından hoşnut olmayanlar tarafından hoş karşılanmamış gibiydi.

Çözüm nedir diye soruyorsanız, bana göre çözüm; her Suriyelinin elindedir. Çünkü eğer Suriyeliler gerçekten başka hiçbir şeyin değil, Suriyeliliklerinin onları birleştiren tek şey olduğuna inanırlarsa, o zaman hiçbir taraf, ne kadar güçlü olursa olsun onlara zarar veremez. Suriye de istedikleri ve gidecekleri gibi bir yer olacaktır. Suriyeliler kendilerine güvensinler ve fitne çıkaranların önünü kessinler; zira tek kazandıracak olan bahis budur.