Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Abdunnasır yaşasaydı ne olurdu?

Yarım asırlık gizli arşivlemenin ardından ortaya çıkarılan kayıtlar, Mısır’ın merhum Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır'ın imajını değiştirdi. Bu kayıtlar, Mısır'ın Filistin meselesini ele alırken izlediği siyasi yolu ve Arap Red Cephesi ve Moskova kampıyla olan ilişkisini yeniden yazdı.

Abdunnasır'ın 1967 yenilgisinden önce ve sonra olmak üzere iki kişiliği vardı. Merhum liderle ilgili tarihsel anlatıların ve siyasi analizlerin çoğu Altı Gün Savaşı öncesi döneme dayanırken, savaş sonrasındaki politikası ve söylemi farklıydı.

Yeni yayınlanan bir kayıtta, merhum Kral Faysal ile Yemen savaşını tartıştığını ve 1962-1970 Yemen çatışmasında uğruna savaştığı ve 20 binden fazla Mısır askerini kaybettiği yeni cumhuriyetçilerden duyduğu hayal kırıklığını dile getirdiğini duyuyoruz.

Devrimci ‘oğlu’ Kaddafi'yle yaptığı konuşmada, onun Red Cephesi’nin liderleriyle alay ettiğini ve işgal altındaki Sina konusunda İsraillilerle görüşmeye hazır olduğunu ilan ettiğini duyuyoruz.

Sonra Abdunnasır'dan merhum Cumhurbaşkanı Enver Sedat'a geçiş dönemi vardı ki bu kargaşa, liderlik ve stratejilerin değiştiği bir dönemdi. Sedat'ı ihanetle ve Abdunnasır'ın politikalarına karşı çıkmakla suçladılar. Çünkü onun adamlarını (Ali Sabri, Şaaravi Cuma ve Sami Şeref) görevden almıştı.

Ayrıca, onların görevden alınmasından bir yıl sonra Sedat, Mısır’daki Sovyet varlığına son verdi. Bundan bir yıl sonra da İsraillilerle dolaylı temas kurmaya başladı. Bana göre Sedat'ın yapmaya cesaret ettiği tüm bu dönüşümler, daha uzun yaşasaydı Abdunnasır tarafından gerçekleştirilebilirdi.

Son kayıtlar Abdunnasır'ın değişime öncülük ettiğini ve çatışma politikasından 180 derece döndüğünü gösteriyor. Kayıtta merhum lider, Filistinlilerin mağduriyetleri ve işgal altındaki toprakları üzerindeki hakları konusundaki inancını değiştirmemiş, ancak Mısır'ın çatışmayla başa çıkma stratejisini değiştirmiş.

Abdunnasır, güç dengesinin İsrail'in lehine olmaya devam edeceğini ve ABD'nin İsrail'e askeri destek sağlamayı sürdüreceğini söylüyor. Bu durum bugün de devam ediyor.

Abdunnasır, askerî açıdan güç dengesini kendi lehine çevirmenin mümkün olmadığına inanıyordu ve 55 yıl önceki o kayıttan bu yana da öyle oldu. Zamanın işgal altındaki Filistinlilerin lehine değil, işgalci İsraillilerin lehine ilerlediği konusunda uyarıda bulundu. 1970 yılında sadece bin 500 İsrailli varken, şimdi 200 bini Kudüs'te olmak üzere 700 bin yerleşimci var.

En iyi seçeneğin Washington'a baskı yapmak ve Mısır'ın topraklarını geri alacak bir çözüme ulaşmak olduğuna ikna oldu. Dokuz yıl sonra Sedat'ın cumhurbaşkanlığı döneminde olan da buydu. Abdunnasır, “Üstünlük Washington'da” derken, Sedat da “kartların yüzde 99'unun Washington'da olduğunu” söyleyerek bunu yineledi.

Kendisine ve nüfuzuna olan ilgilerine rağmen Sovyetlerin Washington'la çatışmaya ya da İsrail'i yenmek için kendisini desteklemeye hazır olmadıklarını fark etti. Rusların İsraillilerle arasının iyi olduğunu, Amerikalıların İsrail'e 200 savaş uçağı verirken, Moskova'nın Mısır'a sadece 21 savaş uçağı verdiğini açıkladı.

Yıllarca süren birlik, beraberlik, iş birliği, komplo ve darbelerden sonra, Arap ortaklarıyla sürekli değişen bir ilişki içinde olduklarına ve onlara güvenemeyeceklerine ikna oldu. Sözlerini tutsalar bile, imkânları sınırlıydı. Bütçesi İsrail'in Washington'dan aldığının dörtte birinden az olan petrol zengini Irak örneğini verdi.

Sedat iktidarı devraldı. İkili hakkındaki söylentiler nedeniyle Sedat'ın Abdunnasır'ın oğullarıyla iyi ilişkiler içinde olması biraz garipti. Ancak onlar Sedat'ın, muhaliflerinin öne sürdüğünün aksine, siyasi ve kişisel olarak babalarına sadık kaldığını biliyorlardı. Lütfi el-Huli ve Abdurrahman eş-Şerkavi gibi eleştirmenler Sedat'ı selefi Abdunnasır'ın politikalarına ihanet ettiği ve tersine çevirdiği için kötülediler. Bugün, 1967 savaşından sonra Abdunnasır'dan bihaber oldukları açıktır. Nasırcı hareketin çoğu da öyle…

Allah, Abdunnasır'ın ömrünü uzatsaydı ve birkaç yıl daha yaşasaydı ne olurdu? Muhtemelen Kudüs'te namaz kılar ve bölgede barışın lideri olarak anılırdı. Bunu nereden biliyoruz? Çünkü o, siyasi kavramlarını geliştirmiş ve yol haritasını net bir şekilde kavramsallaştırmıştı. Kendisinden duyduğumuz kadarıyla Mısır'ı aşırılık yanlısı liderlerden korumak istiyordu, zira kendisine suikast düzenleyeceklerine inanıyordu. Sina'yı geri almak için ABD elçisi Rogers ile dolaylı bir barış diyaloğu süreci başlatmıştı. Batı Şeria karşılığında İsrail'i tanımak isteyen Ürdün'e desteğini ifade etti. Sovyetlere olan bağımlılığını azaltmak ve bunu Amerikalılarla müzakerelerde bir kart olarak kullanmak istiyordu.

Ama zaman tuhaf bir şey.