Trablus'ta hükümetin devrilmesini talep eden gösteriler başladıktan sonra, bu soru sıkça soruluyor ve kendisine kesin bir cevap vermek gerekiyor. Belediye başkanları ve halk hareketi tarafından yapılan açıklamada, hükümet göstericileri öldürmek ve gösterileri silah ile bastırmakla suçlandı. BM de endişelerini dile getirdi ve hükümeti göstericilere yönelik tekrarlanan saldırılar konusunda uyardı. Trablus’taki hükümet tamamen siyasi bir mutabakat sonucu kurulmuş, demokratik olarak seçilmemiş bir hükümet, ama şizofrenik bir ikilem ile seçim yapılmadan gitmek istemiyor.
Kimileri savaşı, ülkenin meşru parlamentosu tarafından kendisinden güvenoyu çekildiği için görevi sona eren Ulusal Birlik Hükümetinin yaşadığı hayatta kalma içgüdüsüne bağlıyor. Bu hükümetin sloganı sanki: “Ya sizi yönetirim ya da evlerinizi başınıza yıkarım”. Hükümet tam bir kibir ve oyalama ile bu iki seçenek dışında bir seçenek olmadığını deklare ediyor. Tüm tarafları yeniden bir araya getirme girişimlerine rağmen artan bölünmeyi ve giderek kötüleşen Libya krizini görmezden geliyor.
Batı ve Batı Dağları bölgelerinin belediye başkanları tarafından yapılan açıklamada, tüm Libyalılara harekete geçme ve Dibeybe hükümetini devirme çağrısı yapıldı. Açıklamada şöyle denildi: “Devletin askeri, güvenlik ve polis kurumlarını Libya halkına ve halk ayaklanmasına tam destek vermeye çağırıyoruz. Dibeybe hükümeti başkent halkının kanını hiçe saymış, Libya topraklarını yabancı işgalcilerin elinde rehin hale getirmiştir. Libya halkını, ulusal egemenlikten ve ülke kaynaklarından işgalcilere lehine feragat eden, halkını öldüren bu iş birlikçi hükümeti devirmeye çağırıyoruz. Özgür ve adil seçimlerin yapılmasını ve bir ulusal mutabakat hükümetinin kurulmasını talep ediyoruz.” Açıklamada, kurtarılabilecek olanı kurtarmak için Temsilciler Meclisi ve Devlet Konseyi'nden işleri devralacak yeni bir ulusal hükümetin acilen atanması çağrısında da bulunuldu. Zira milislerin saldırıları devam ediyor ve Dibeybe hükümeti de dahil olmak üzere birbirini takip eden hükümetler onları kontrol edemediler. Milislerin gücüne, onları düzenli güçler kabul edip meşrulaştıracak kadar boyun eğdiler. Ama bu güçler hükümete değil liderlerine bağlılar ve hükümetin onlara haraç ödemek dışında bir yetkisi yok.
Başkentteki milis gruplar para ve ortak çıkarlar temelinde kuruldular. Kabilevi bağlar nedeniyle Başbakan’ı destekleyen Misratalı milisler ya da başkentteki nüfuz paylaşımı mücadelesine katılan Zintanlı milisler gibi bölgesel milis gruplar da bulunuyor. Buna karşılık, yakın zamanda bir pusuda öldürülen Ginava’nın milisleri gibi Trablus merkezli milis gruplar da ortaya çıktı.
Başbakan, 444 adıyla bilinen silahlı gücün, İstikrarı Destekleme Birimi’nin milis lider olarak tanımlanan komutanını öldürdüğünü itiraf etti. Halbuki İstikrarı Destekleme Birimi, bizzat Başbakan'ın kararıyla kuruldu. İlk anlaşmazlıkta milis olarak tanımlanan Ginava da onun kararıyla bu gücün başına getirildi. Başbakan, Trablus'ta çatışmaların sona ermesinin ardından televizyonda yaptığı konuşmada, başkentteki milislerin gücünü ve kontrolünü itiraf etti.
İstikrarı Destekleme Birimi komutanının öldürülmesi, daha önce meşrulaştırılmış bir milis liderini ortadan kaldırma planının parçası olabilir.
Adamın geçmişinin kan, yağma ve gasp dolu olduğu doğru, lakin öldürüldüğü güne kadar, öldürüldüğü anda kendisini tanımayan bir hükümet tarafından resmi olarak meşrulaştırılmıştı ve yine bu hükümetten her ay milyonlarca dinar alıyordu.
Libya'nın başkenti Trablus, suçlu ve aşırılıkçı silahlı milis gruplar tarafından esir alınmış. Bu gruplar arasında aşırı siyasal İslam’a bağlı olanlar gibi paraya bağlı olan, para karşılığında suç işleyen kiralık suç örgütleri de var.
Septimius Severus Meydanı, Ömer el-Muhtar Caddesi, Kızıl Saray, Şehitler Meydanı ve el- Gazala Meydanı Trablusu bugün kiralık milislerin esiri. Bunlar, kaos ve silahların yayılmasıyla sonuçlanan Şubat 2011 ayaklanmasının ilk günlerinden itibaren başkent Trablus'u kontrol ediyorlar. Libya devletini yıkan ve ülkeyi kendisini yağmalayan milislere terk eden NATO’lu müttefiklerin, bu kaosu sona erdirmek ve bir araya getirmek yönünde samimi bir niyetleri ve çabaları olmadı. Milislerin çoğu devlete bağlı olduklarını iddia ediyor, askeri üniforma giyiyorlar ve görünürde resmi olarak İçişleri veya Savunma gibi bakanlıklara bağlılar. Oysa gerçekte bunlar devlet otoritesi altında olmayan, yağmalayan, kara para kullanarak halkı baskı altında tutan, ülkeyi esir almış milis gruplardır.
Bugün milislerin ateşi Trablus’u yutuyor, top ve tüfeklerin kontrolü altında devlet otoritesi ortadan kalkmış durumda. Kurumlarımızda siyasi kararlar artık nüfuzu ve petrol kaynaklarımızı paylaşan, kamu fonlarını yağmalayan dış güçlerin dengelerine tabi.
Trablus hükümeti, güvenilirliğini yitirip, milislerden ve onların yarattığı cehennemden bıkmış barışçıl gösterileri bastırmak için silaha başvurduğunda hem parlamento hem de halk nezdinde çökmüştür.