On yıllardır uluslararası ilişkiler uzmanları ABD'nin İran'a yönelik politikalarını çevreleme ve kontrol etme politikaları olarak görüyor. Bu politikaların faydaları ve ABD, İran veya her ikisine de fayda sağlayıp sağlamadığı konusunda Amerikalı profesörler arasında fikir ayrılığı vardı. 2007 kışında Harvard Üniversitesi'nde (Kennedy School of Government) üniversitenin Ortadoğu Çalışmaları Merkezi'nde konuk profesör iken, dört uluslararası ilişkiler uzmanı arasındaki bir tartışmaya tanık olmuştum. Theda Skocpol, ABD'nin Rusya'ya yönelik politikaları hakkında verdiği bir derste, bu sert politikaların zararlı olduğunu, buna karşılık İran'a yönelik çevreleme ve kontrol politikalarının ise her iki taraf için de faydalı olabileceğini savunmuştu. Bu sayede ABD’nin Araplardan intikam alacağını ve daha yapıcı olmak konusunda İran’ın aklını çeleceğini söylemişti. John Mearsheimer buna katılmıyor ve “Irak yerle bir oldu, ordular oradan çekilecek, geride İran, milisleri ve Devrim Muhafızları kalacak, bu durumda ABD, İran ve Türkiye'nin Suriye'ye ve İran'ın Lübnan'a nüfuz etmesinden nasıl bir fayda elde edebilir?” diye soruyordu. Birkaç hafta önce ölen ve “yumuşak güç” teriminin sahibi Joseph Nye’a gelince, operasyonların hâlâ devam ettiğini ve henüz hakkında bir yargıya varmanın mümkün olmadığını, ancak Amerikalıların Körfez Araplarıyla ilişkilerini düzeltmeleri gerektiğini, çünkü onların ABD müttefikleri olmalarına rağmen, İran tarafından tehdit edildiklerini hissettiklerini söylüyordu. Adını hatırlamadığım dördüncü uzman, Nye ve Skocpol'a yüksek sesle itiraz ederek: Hâlâ hangi operasyonlar devam ediyor? 11 Eylül 2001 saldırılarından önce ve sonra, 20 yıldır ABD, İran'ı her ne pahasına olursa olsun memnun etmek için çırpınıyor ve İranlılar bundan şantaj yoluyla faydalanıyorlar diyordu.
Başkan Trump'ın ilk döneminde ABD'nin nükleer anlaşmadan çekilmesinden sonra bile, İran'a yönelik çevreleme politikalarının devam ettiğine inanıyordum. Mevcut döneminde ise Trump, tam bir kopuşa meyilli görünmüyordu ve İran'a müzakere için iki aylık bir fırsat vermişti. Nükleer programın sonlandırılmasını değil, zenginleştirmenin askıya alınmasını talep etmişti. Ancak, İsrail'in İran'a yönelik saldırısında elde ettiği başarılar nedeniyle durum birkaç gün içinde tamamen değişti. İsrailliler Trump'tan operasyonu daha güçlü uçaklar ve füzelerle tamamlamalarına yardım etmesini istiyorlar. Trump ise artık İran'ın sadece zenginleştirmeyi durdurmasını değil, nükleer programını tamamen sonlandırmasını istiyor! Trump ilk kez artık kontrol altına alma ve sınırlama için çaba göstermiyor ve hatta İsrail ile birlikte saldırıya katkıda bulunabilir. Ayrıca İsrail ile birlikte İran'ın balistik füze üretme kabiliyetini de yok etmek istiyor!
Elbette, Netanyahu üzerinde, çoğunluğu içeriden gelen baskılar var. Keza Trump üzerinde de savaşı durdurması için hem dış hem de iç baskılar bulunuyor. Batılı ülkelerin çoğu İsrail'den yana, ancak nükleer konusunun sadece zenginleştirmeden ibaret olmadığını, aynı zamanda politik ve stratejik bir karar olduğunu biliyorlar. Bu nedenle, Avrupalılar, Araplar, Ruslar ve Türkler Trump'tan savaşı durdurma emri vermesini, nükleer ve nükleer dışındaki konular hakkında müzakerelere geçiş yapılmasını istiyorlar. Trump da bunu istiyor, ancak Netanyahu henüz zaferden emin değil ve Trump daha ona yardım etmek isteyip istemediğini söylemedi.
Netanyahu, yaklaşık iki yılını Amerikan ve Avrupa kararlarını arkasında sürüklemekle geçirdi. Bir Ortadoğu'nun yüzünü değiştirmek istediğini söylüyor, bir dünyayı değiştirdiğini (!) söylüyor. Netanyahu yönetimindeki İsrail, 7 Ekim 2023'ten başlayarak sadece bir savaş değil, birçok savaş başlattı. Gazze'yi vurdu, yıktı, halkını yerinden etti ve çocuklarını öldürdü. Lübnan'ı vurdu ve Hizbullah'ı vurma gerekçesiyle bunu yapmaya devam ediyor. Suriye'yi gerekçesiz vurdu ve yapmaya devam ediyor. İran'ı suikastlar ve hava saldırılarıyla vurdu ve şimdi bir haftadır süren bir savaş yürütüyor. İran ile müzakere etmek isteyen Trump, şimdi çok geç olduğunu söylüyor. Netanyahu'nun kibrinden rahatsız olan Avrupalılar ise, İsrail'in nükleer silah ve balistik füzelere karşı mücadelesine desteklerini açıklıyorlar. Peki Trump'a karşı mı, yoksa Netanyahu'ya karşı mı tereddütlüler? İkisine de karşı ama daha derinlerde, Holokost, öncesinde ve sonrasındaki sorumluluklarını hatırladıkları için İsrail'in güvenliğinin veya varlığının tehdit edilmesini kabul etmiyorlar!
İsrail terörünün, İranlıların son 30 yılda Arap dünyasında yarattığı dengesizliğe benzer şekilde, bölgenin güvenliğinde ve güç dengesinde bir dengesizlik yarattığı gerçeğine sahibiz. Ancak bu dengesizlik, İsrail'in İran'a yönelik saldırısının sona ermesiyle bitmeyecek. Ayrıca devam eden ve büyüyen bir Gazze sorunu da var. Yine Lübnan'da Hizbullah sorunu var ve herkes onun silahsızlandırılmasını istiyor, ancak bu olmayacak ve saldırılar, gerginlikler devam ediyor. İsrailliler Suriye'deki istikrarı tehdit etmeye de kararlı. Gözleri Mısır'a dikilmiş durumda. İranlılar daha fazla baskı karşısında ellerindeki seçenekleri değerlendiriyorlar; Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'ndan çekilmek, Hürmüz Boğazı'nı kapatmak, Amerikan üslerine saldırmak veya milislerini kışkırtmak... Bunların hepsi iç sorunlarını ve dünyayla sorunlarını daha da kötüleştiren sonuçlar doğuracak korkunç senaryolar. Vatan ve devlet olarak İran, rejim ve nükleer mesele, kenarları eşit olmayan bir üçgen, bu durumda rejimin sahiplerinin değerlendirmeleri ve seçenekleri nedir?!