Cemal el-Keşki
TT

Küçük İsrail

Korkutucu ve açıklayıcı, bir an durup derinlemesine bir değerlendirmeyi hak eden bir an. İsrail'in bölgedeki planları ve vizyonları hakkında çok şey okuduk. Belgeler okuduk ve İsrail'in Filistin topraklarının ötesine genişletilmesine inanan şahsiyetler tanıdık. Eskiden bunların karşılık vermeye değmez hayaller olduğunu düşünürdük.

İbranice yayınlanan Kivunim dergisi tarafından yayınlanan ve Arap devletlerini mezheplere göre “kantonlara” bölüp parçalayarak İsrail'i Ortadoğu'nun en büyük ve en önemli gücü haline getirmeyi temel alan Oded Yinon belgesini öğrendik. Eski İsrail Ulusal Güvenlik Danışmanı Giora Eiland'ın, Filistinlilerin Sina ve Ürdün'e göç ettirilmesi çağrısında bulunduğu belgesini okuduk. David Ben-Gurion'un, İsrail askerlerinin ayaklarının bastığı her yerin İsrail toprağı olduğunu söylediğini ve Araplar ile İsrail arasında demir duvar kavramını formüle ettiğini duyduk. Keza dini radikallerin, “Nil'den Fırat'a” kavramını uzun süredir savunduklarını biliyoruz. Hatta bazı analistler, bunun İsrail politikasında hiçbir temeli olmayan bir fantezi olduğunu söylüyorlardı.

Bu, birçok kişinin aşina olduğu çatışmaya uzun bir giriş niteliğinde. Ancak, bu kez İsrail'in en yüksek siyasi otoritesinden gelen büyük İsrail'e dair tehlikeli duyuru, bölgesel ve küresel düzeyde son derece tehlikeli bir zamanda geldi. Bu duyuru, Binyamin Netanyahu tarafından İsrailli İ24 kanalında yapıldı. Netanyahu, Nil'den Fırat'a kadar büyük İsrail'i kurmak için “dini ve manevi” bir misyon üstlendiğini açıkladı.

Tehlike işte burada yatıyor ve Siyonist literatürde okuduklarımızın doğruluğunu teyit ediyor. İsrail'in siyasi ve meşru yöneticisi olarak Netanyahu, meselenin Filistin'in ötesine geçip Ortadoğu'ya yayıldığını, Arap devletlerinin egemenliğini hedef aldığını, bölgeyi, tüm bölgeyi tehdit ettiğini ve hatta uluslararası istikrarı etkileyebilecek büyük tehlikeler yarattığını teyit ediyor.

Netanyahu ve aşırılık yanlısı hükümetinin fikir haritası çok ciddiye alınmalı. Zira devletlerin egemenliğini ve sınırlarını koruyan uluslararası hukukla güçlendirilmiş anlaşmaları yırtıp atmak istiyor.

Arapların İsrail tarafıyla 1949'da Rodos Adası'nda imzaladıkları ateşkes anlaşmasından, 1970'ler, 1990'lar ve bugüne kadar imzalanan tüm anlaşmalar, Netanyahu için yalnızca şimdi açığa çıkan gerçek niyetleri gizlemek için kullanıldı.

Bu anlaşmaların uluslararası hukuka tabi olduğu ve İsrail tarafından imzalandığı, Araplar ve dünya tarafından Ortadoğu'da bir devlet olarak tanınmasının Filistin Devleti'nin tanınmasına bağlı olduğu biliniyor. 1947 tarihli 181 sayılı karar da bunu öngörüyordu ve bir Arap devletinin yanında bir Yahudi devletinin kurulmasını talep ediyordu. İsrail ise bu kararı şimdiye kadar tanımadı. İsrail, uluslararası bir kararla kurulmuş bir Filistin devleti ve Filistinli mültecilerin savaştan sonra kaçtıkları evlerine geri dönmelerini öngören 1948 tarihli 194 sayılı karar başta olmak üzere, çatışmayla ilgili tüm uluslararası kararları tanımanın kapısını kapattı. 5 Haziran 1967 saldırısının ardından İsrail'in işgal ettiği Arap topraklarından çekilmesini ve barışın sağlanmasını öngören 1967 tarihli 242 sayılı karar da buna dahil.

Meselenin özüne inecek olursak, Arap dünyası, bir Filistin devleti kurulması koşuluyla İsrail'in varlığını tanıdı. Bu temelde, 2002 Beyrut Arap Zirvesi’nde, barış karşılığında toprak şartını öngören Arap Girişimi kabul edildi. Ancak girişim, her yeri kuşatma altında, korku içinde ve diktatörlük ormanının ortasındaki tek demokrasi olduğu gürültüsü ile dolduran, Batı'nın kendisini vahşilerden korumasını talep eden İsrail'de karşılık bulamadı.

Ama şimdi, gerçek niyetlerini açığa vuruyor ve dünya haritalarının uçlarında büyük bir yangın çıkarmayı amaçlayan tehlikeli bir yerleşim projesi olduğunu vurguluyor. Araplar, İsrail'in bölgenin dizginlerini ele geçirmesini ve bir süper güç gibi davranmasını kabul edemezler. Kaldı ki tehlikeli açıklamanın sahibi Netanyahu’nun kendisi, ABD ve Avrupa olmasaydı İsrail'in küçük bir örgüte karşı hiçbir savaşta ayakta kalamayacağını biliyor ve anlıyor.

Ancak mitlerin kibri, İsrail Başbakanı'nı, “İsrail'in taçlı kralı” olma gibi çılgın bir fikirle Haredi ve Talmudçu radikallerin hayallerini okşamaya yöneltti. Netanyahu, yayılmacı teorileri ve Yahudilerin Ortadoğu'ya ve hatta dünyaya liderlik etmelerini savunan radikal Siyonist Ze'ev Jabotinsky'nin tarihin derinliklerindeki fikirlerinden ilham alıyor. Nitekim kendisinden bu yayılmacı hayaller hakkında pek çok açıklamalar duyduk ve Eylül 2023'te Birleşmiş Milletler'de elinde bir Ortadoğu haritası tuttuğunu ve geçen yıl aynı yerde aynı açıklamaları tekrarladığını gördük.

1939'da İkinci Dünya Savaşı patlak vermeseydi, coğrafya ve tarihin çehresi farklı olurdu ve büyük İsrail fikri asla ortaya çıkmazdı. Bunun genel anlamı, uluslararası toplumun, İsrail'i uluslararası hukuk ve sözleşmelere göre yalnızca “küçük bir devlet” olarak tanıdığı ve küçük İsrail'den büyük İsrail'e geçiş kompleksinin, herhangi bir dünya gücünün söndürmesi zor bir yangına yol açabileceğidir.

Netanyahu, ani bir coşku anında bölge haritalarının tellerini çıplak elle tuttu, ancak gerçekle birlikte yaşamalı ve uluslararası hukuk uyarınca sadece küçük İsrail’in kabul edilebileceğini, bunun ötesinde bir şeyin kabul edilemeyeceğini anlamalıdır.