Arapların Lübnan'a daha fazla siyasi ve ekonomik destek vermeleri için iştahlarını kabartmak kolay değil. Geçmişteki hayal kırıklıkları listesi uzun; Lübnan'ın egemen karar alma mekanizmasının zayıflığı, siyasi elitin büyük bir bölümüne hakim olan kayırmacılık, uzun bir süredir Arap yardımlarının iç çatışmalarda sömürülmesi. Yine de bunların hiçbiri, ortaya çıkan yeni siyasi denklem göz önüne alındığında, Arap ilgisini şimdi artırmamanın, İran veya İsrail gibi diğerlerinin dolduracağı stratejik boşluklar yaratacağı gerçeğini ortadan kaldırmıyor.
Lübnan sahnesinde, Suriye'deki Esed rejiminde olduğu gibi, yarın kesin bir darbenin Hizbullah'ı silahsızlandıracağına veya çökmekte olan nüfuzunu bir gecede sona erdireceğine dair hiçbir gösterge olmadığı konusunda hemfikir olalım.
Daha olası olan, daha uzun ve daha karmaşık bir yıpranma sürecidir. Hizbullah ve onunla birlikte tüm Maşrık’taki (Levant) geçici projeler yavaş bir ölüm yaşıyorlar. Kesin olan şu ki, mutlak hegemonya sona erdi ve on yıllardır zaptedilemez görünen oluşum, Lübnan üzerindeki kontrolünün temellerini kaybetti; bu da kendisinin ve destekçilerinin doğrudan askeri yenilgisiyle başladı.
Ancak ironik bir şekilde, yavaş ölüm süreci ani bir çöküşten daha tehlikelidir. Çökmeden yıpranan silahlı bir oluşumun yarattığı kaos, genellikle yıllarca süren felç, siyasi şantaj ve ekonomik durgunluk, gelecek korkusu ile sahte bir istikrar özlemi arasında kalmış bir toplum üretir. Bunların hepsi ölümcül uzlaşmalara yol açar.
Bu nedenle, yakın tarih bize Lübnan'ın Hizbullah'ın silahı meselesini tek başına çözmesini, iç güç dengesinin değişmesini veya İran'ın geri çekilmesini beklemenin, Lübnan'ın çöküşünü hızlandırdığını ve devleti araçsız ve korumasız bıraktığını hatırlatıyor.
Bazılarının, Arapların geri çekilmesinin -maliyetine rağmen- bugün tanık olduğumuz Lübnan denklemindeki değişimin nedeni olduğunu savunduğu doğru. Çatışmalarının ve savaşlarının Hizbullah’ı tüketmesine izin verilmeseydi ne yıpranma ve hegemonya kaybı aşamasına gelinirdi ne de kamuoyu gerçek müttefiklerinin kim, kasıtlı düşmanlarının kim olduğuna dikkat etmezdi. Bu argüman büyük bir doğruluk taşıyor; ancak şu anda en önemli şey geçmişi meşrulaştırmaya geri dönmek değil, aksine, elde edilenlerin üzerine inşa etmektir. Bu tükenmenin sonuçlarını, devletin varlığını pekiştiren ve Lübnan'ın ölümcül bir boşluğa düşmesini engelleyen siyasi ve ekonomik bir fırsata dönüştürmektir.
Nehir kıyısında oturup, harekete geçmeden Hizbullah’ın “ölümünün” tamamlanmasını beklemek büyük bir risktir. Bu, Hizbullah'ın yıpranma aşamasının sunduğu fırsatı haksız yere kaçırmak demek. Erken müdahalenin -siyasi, ekonomik ve güvenlik- sorumluluğu büyük ve tek başına bölgede gelişen olumlu eğilimler üzerinde son derece olumsuz etkilere yol açacak Lübnan'ın yeni bir uçuruma kaymasını önleyebilir.
Meselenin özünde yalnızca Lübnan meselesi yok. Hizbullah'ın yavaş yavaş çöküşü, özellikle Şam rejiminin devrilmesinden sonra Suriye'de yaşananlardan ayrılamaz. Lübnan'daki siyasi gelecek, savaş sonrası Maşrık bölgesinin daha geniş kapsamlı bir yeniden yapılanmasının parçası olmadan yeniden yapılandırılamaz. Esed'siz Suriye, siyasi kimliğini yeniden tanımlama aşamasındaki Irak böyle bir yapılanma yaşıyor ve İran'ın kendisi kriz ve geleceğe dair belirsizlik içinde olduğu bir dönem geçiriyor.
Lübnan izole bir ada olarak görülmemeli; aksine, geleneksel tepkilerden kapsamlı bir stratejiye geçişi gerektiren, yeniden çizilen bölgesel tablonun bir parçasıdır.
Lübnan'da cumhurbaşkanlığı ve başbakanlıktaki mevcut siyasi denklem, Suudi Arabistan'ın kararlı siyasi hamlesi olmadan doğamazdı. Bu başarının güçlendirilmesi, Arap ülkelerinin Lübnan devletine kademeli adımlarla daha fazla destek sağlamasını gerektiriyor. Bu adımlar arasında, başta elektrik olmak üzere hizmet sektörünün asgari düzeyde yeniden inşasını açık ve şeffaf koşullar altında finanse etmek, orduya ve güvenlik güçlerine kapsayıcı ve profesyonel kurumlar olarak yatırım yapmak, Maşrık genelinde farklı bir denklem kurmak için yeni Suriye'deki durumla paralel bir çizgi çekmek yer alıyor.
Lübnanlılara ayrıca mücadeleleri için net bir siyasi ve ekonomik ufuk tanınmalı. Kaçınılması gereken ise milislere boyun eğmeleri karşılığında iç barışın sağlandığı bir şantaj oyununda, uzun süredir kendilerine şartlı bir ateşkes olarak dayatılan “sahte istikrar” fikrine Lübnanlıları kurban etmektir.
Hizbullah'ın yavaş yavaş çöküşü, hegemonyasından bitkin düşenler için iyi bir haber gibi görünebilir, ancak Arap liderliği veya nüfuzundan yoksun bırakılırsa uzun süreli bir çöküş riski taşımaktadır. En büyük tehlike, sonun uzaktan beklenebileceği inancıdır. Bu son bir çırpıda gelmeyecek; aksine, uzun süre devam edebilecek bir yıpranma ve kaos süreci olacaktır. Buna alternatif ise Suriye ve Irak evlerinin yeniden yapılandırılmasına organik olarak bağlı, bölgesel hegemonya projesinin önünü tamamen kesecek şekilde Lübnan’ın yeniden düzenlenmesi için bu andan yararlanmaktır.
Bu, Maşrık tarihinde nadir görülen bir andır; ya daha dengeli bir bölgesel düzen inşa etme fırsatına dönüşecek ya da daha önce birçok fırsatın kaybedildiği gibi, bu fırsat da kaybedilecektir.