Libyalılar bugün, Eylül Devrimi geçmişinin acı hatıralarını ve Şubat Hareketi'nin bugününün acılarını gözden geçiriyor. Libya'da, Albay Kaddafi'yi ve onun tuhaf ve benzersiz Cemahiriye rejimini deviren Şubat 2011 Hareketi'ni destekleyenler ile “1 Eylül Devrimi” olarak bilinen Eylül 1969’daki askeri darbesine özlem duyanlar arasında büyük bir duygusal mücadele ve özlem yaşanıyor. Ancak her iki durumda da genel olarak Libya hafızasında ve özellikle de öğrenciler arasında Eylül'den önce Nisan ayındaki acı akla gelir. Albay Kaddafi, bu ayı kana boğarak, entelektüel ve milliyetçi muhaliflerinin ortadan kaldırılmasını kutladığı bir ay haline getirdi. 7 Nisan 1976’dan beri meydanlarda kurulan darağaçlarında bu insanları kurban etmesinin yıldönümünü kutladı.
Devrim, özünde tam ve radikal bir değişimdir; sadece kendi aklıyla hareket eden ve öğütleri reddeden kendini beğenmiş despot bir liderin kişileştirdiği adaletsizlik, yolsuzluk ve bilgisizlik durumundan başka bir döneme geçiştir. Bu lider insanlara boyun eğdirmiş, insanları başvurabileceği bir anayasaya göre değil, kendi kaprislerine göre yönetmişti. Ülke ve sayısız kaynağını kendi malıymış gibi ve istediği gibi yönetmişti. Merkez Bankası, Albay'ın bir telefonuyla milyonlarca dolar dağıtıyordu; çoğu da Afrika'daki darbe projelerini finanse etmek veya uluslararası çatışmalardaki tarafları silahlandırmak içindi. Ödemeler, çöken altyapıdan, durmuş kalkınma ve konut projelerinden, sağlık ve eğitim sistemleri için finansman eksikliğinden muzdarip olan Libya halkı pahasına yapılıyordu. Halk, uzun bir çileden sonra baskı ve istibdattan kurtulmak için ayaklandı; adaletsizliği ve yolsuzluğu reddettiğini, kölelik ve boyunduruk altına alınmadığını kanıtladı ve Albay döneminde yaygın olan özgürlük ve demokrasi sloganlarının sahteliğini ortaya koydu.
Acı gerçek şu ki, NATO'nun müdahalesi olmasaydı Kaddafi devrilmezdi. Ancak, ardından ironik bir durum yaşandı; terör örgütleri Trablus'ta sahneye çıkıp kurumları ele geçirdi. Sonuç olarak Trablus milisler tarafından yönetilir oldu ve yolsuzluk ile kaos yayıldı. Ülke, bu insanlar yüzünden herkes için güvenli bir limandan korku, terör ve cinayet diyarına dönüştü.
Albay, asla inanmadığı demokrasiden bahsetmeyi severdi. Sandalyelere halkın oturduğundan ve onun otoritesinden bahsederdi ama aslında tüm otorite ondaydı, ülkeyi çadırı ve adamları aracılığıyla yönetirdi. Anayasayı ve yasaları askıya almıştı ve Yeşil Kitap'taki sözlere göre yönetiyordu. Evler sahiplerine değil, oturanlara aitti ve işçiler, sahip olmadıkları fabrikaların ortaklarıydı. Toprak artık kimsenin malı değildi ve Albay'ın bazı adamlarının desteğiyle Libya'da mülkiyet hakları kayboldu. Halk özgürlük talep ettiğinde, Bastille gibi Bab el-Aziziye’nin duvarlarının arkasından “Siz kimsiniz?” diye bağırdı. Muhaliflerini ölümle tehdit etti ve güçlerine onları her yerde, “sokak sokak, ev ev” takip etmelerini emretti. Muhaliflerini “fareler” olarak nitelendirdi, ancak sonunda Kaddafi'nin muhaliflerini ortadan kaldırma emri verdiği silahlı gruplardan hiçbir farkı olmayan bir grup tarafından vahşice öldürüldü.
Buna karşılık, Şubat Devrimi, son on yılda demokratik bir ilke olarak barışçıl iktidar devir teslim kültürünü bile oluşturmayı başaramadı. Şubat ayında seçilenler, 10 yıldır, seçilmemiş siyasi isimler ve kurumlar altında hâlâ iktidardalar; bunlar demokrasinin ürünü değil, fiili bir durumun ve silaha dayananlar arasındaki iktidarın paylaşılmasının bir sonucudur. Kaddafi iktidarını takip eden dönemin müreffeh olmadığı da doğru. Aksine, Şubat Devrimi kanlıydı, kan dökmenin, cinayetlerin, bombalı saldırıların, suçların, adam kaçırmanın ve zorla kayboluşların yaygınlaştığı bir devrimdi. Hatta neden olduğu adaletsizlik ve güvenlik kaybı bakımından Kaddafi'nin Eylül Devrimi'ni bile geride bıraktı. Dahası Şubat Devrimi hedeflerinin çoğunu gerçekleştirmedi. Soru şu: Diktatörlükten gerçekten kurtulduk mu? Şubat 2011 sonrası dönemde, milisler tarafından yönetilen, yerinden edilmeler, göçler, cinayetler, adam kaçırmalar, işkenceler ve gizli hapishaneler ile sonuçlanan bir dönem yaşayan ülkeye tanık oluyoruz. Hükümetler gelip geçiyor ve milyarlar harcanıyor, kimse harcamalardan veya muhasebeden bahsetmiyor. Yoksa Libya'da devrimlerin dünyanın geri kalanından farklı bir algısı mı var? Ne Albay'ın Eylül Devrimi Libya halkına refah getirdi ne de Albay'ı öldüren Şubat Devrimi onun başaramadığı şeyi başardı. Libya, kleptokratlar tarafından yönetilir hale geldi.