2025 Nobel Barış Ödülü'nün Venezuela muhalefetinin lideri Maria Corina Machado'ya verilmesi, ödülü ve komitesini siyasi bir çıkmazdan çıkarıp daha derin bir ideolojik tuzağa sürükledi.
Machado, ülkesinin rejimine karşı kararlı ve şiddet içermeyen mücadelesi nedeniyle onurlandırılmayı hak etse de, bu yılki ödül, uzun bir süre kazananı ile değil ödülün kendisine verilmediği kişi olan Başkan Donald Trump ile tanımlanacak.
ABD Başkanı’nın benzeri görülmemiş baskı kampanyası, komite için varoluşsal bir ikilem yarattı. Ödülün ona verilmesi, Trump'ın siyasi zorbalığına teslim olmak gibi görünecek ve Norveç'teki ödülün güvenilirliğini daha da zedeleyecekti. Keza ödül, küresel liberal elit tarafından demokratik değerlere ve kurumlara düşman olarak görülen bir kişiye ahlaki meşruiyet kazandıracaktı.
Öte yandan, ödülün kendisine verilmemesi, geçmişi boyunca ödüle eşlik eden şüpheleri ve komitesinin her zaman barış için objektif bir organ olarak değil, ağırlıklı olarak liberal değer ve sembollerin ideolojik bir koruyucusu olarak hareket ettiği yönündeki suçlamaları pekiştirdi. Norveç'teki merkez sol eğilimlerin etkisi altında kurulan komite, ideolojik vizyonuyla uyuşmayan siyasi rejim ve yönetimlerin daha geniş çaplı diplomatik başarılarını göz ardı ederek, Machado örneğinde olduğu gibi, genellikle otoriter olarak gördüğü rejimlere karşı bireysel direnişi onurlandırma eğilimindedir. Gazze'de ateşkes anlaşmasına varılmasına katkıda bulunan, çatışmanın devam etmesi halinde tehdit altında olan yüz binlerce insanı kurtaran çabalarıyla Trump'ı görmezden gelmek, özellikle Trump gibi liberallerin nefret ettiği isimler tarafından yönetildiğinde, önemli etkiye sahip pragmatik çabalar pahasına ilerici ideallere yönelik derin bir ideolojik taraflılığı açığa çıkarıyor.
Trump ödülü kazanmadı, ancak küresel sola karşı yürüttüğü siyasi savaşın mantığı, Nobel Ödülü'nün kendi kabuklarında yaşayan liberal elitlerin bir yankısı haline geldiği izlenimini pekiştiren bir anı kazandı.
Bu görmezden gelme, “seçkinlerin oyunun kurallarını siyasi rakiplerini dışlamak için manipüle ettiği” şeklindeki popülist söylemi besliyor. Bu, ABD Başkanı’nın, 2020 başkanlık seçimlerinin sonuçlarının Demokrat Parti adayı Joe Biden lehine hileli olduğunu iddia ettiğinden beri vazgeçmediği bir suçlama.
Nobel Barış Ödülü Komitesi, ödülü Trump'ın diplomatik kazanımlarını pekiştirmek ve daha kapsamlı bir barış süreci için çalışmalarını sürdürmesi için siyasi bir kılıf sağlamak amacıyla kullanma konusunda tarihi bir fırsatı kaçırmakla kalmadı, aynı zamanda sol görüşlü Uyanık Hareketi (woke kültürü) ile Avrupa ve dünyada yükselen milliyetçi sağ arasındaki ideolojik ayrılıkları derinleştirme riskini de aldı.
Trump'ın ödülü istemesi yalnızca narsistik bir övünme değil, ölçü ve etki açısından birçok adayın ve hatta geçmişte ödülü kazananların bazılarının başarılarını geride bırakan somut diplomatik başarılarla desteklenen bir duruş.
Gazze'de ateşkes anlaşması ve İsrail ile Hamas arasında iki yıldır süren acımasız çatışmanın son bulmasının önünü açmak, Trump’ın, ilk döneminde BAE, Bahreyn, Fas ve Sudan ile İsrail arasındaki barış anlaşmaları başarısından sonra, bölgede kapsamlı barışı sağlama çabalarına aktif bir şekilde liderlik ettiğini gösteriyor.
Trump'ın taktiği, ilk döneminin sonunda olduğu gibi şimdi de İran'ın etkisini azaltmak ve rejimin gücünü sarsmak için, kaos yaratmak yerine, barışı teşvik etmek amacıyla Amerikan askeri gücünü kullanmayı da içeriyor.
Trump'ın Rusya-Ukrayna savaşına yönelik çabaları henüz erken aşamalarında olsa ve önemli zorluklarla karşı karşıya bulunsa da, Devlet Başkanı Vladimir Putin ile doğrudan temas ve sert yaptırım tehdidine dayanan alışılmadık diplomatik yaklaşımı bazı somut sonuçlar verdi. Çabaları, gelecekteki daha kapsamlı çözümlerin temelini oluşturabilir.
Trump'ın sekiz savaşı sona erdirdiği konusundaki abartılarını bir kenara bırakırsak, bu ve diğer çabalar, vaat değil, gerçek başarılardır. Buna karşılık, 2009'da Barack Obama'ya verilen ödül, Obama'nın insansız hava aracı savaşlarını genişletmesinden ve dünya çapında ABD askeri müdahalelerini artırmasından önce tamamen niyetlere, beklentilere ve umutlara dayanıyordu.
Bu nedenle, eğer ödülün ölçütü gerçek sonuçlarsa, Trump'ın adaylığı daha ciddi bir tartışmayı hak ediyor. Ama ölçüt niyetlerse, savaşları sona erdirme ve barışı sağlama niyetleri de seleflerininkinden çok daha baskın.
İçinde bulunduğu çıkmazı örtbas etmek için komite, cesareti sebebiyle onurlandırılmayı hak eden Machado'yu seçti. Ancak Machado dikkat çekici bir şekilde ödülü Trump'a ithaf edip, “kararlı desteğinin” “milyonlarca hayat kurtardığını” vurgulayarak, Trump'ın Latin Amerika'daki çabaları ile zaferi arasındaki doğrudan bağlantıyı ortaya koydu.
Ödülün karşı karşıya olduğu asıl tehlike, Machado'ya verilmesinin gerekçelerinde değil, Trump'tan esirgenmesinin altında yatan nedenlerde yatıyor. Dünyanın en istikrarsız bölgelerinden birinde somut başarılara imza atmış küresel bir anlaşma yapıcıya, siyasi sağcı eğilimleri nedeniyle ödülün verilmemesi, ödülün artık barışı değil, liberal seçkinlere olan siyasi bağlılığı ölçtüğü izlenimini güçlendiriyor. Ödül, başarıları ölçmedeki güvenilirliğini yitirdiğinde ise, barışı teşvik etmek için bir araç olmaktan çıkar ve ideolojik çatışmalarda taraf tutmak için kullanılan basit bir silaha dönüşür.