Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Faşir'in düşüşü: Libya senaryosu tekrarlanır mı?

Son iki gündür, Sudan ordusu ve müttefik güçlerin geri çekilmesinin ardından, el- Faşir’e girip gerçekleştirdikleri geniş çaplı ihlaller ve katliamlar nedeniyle Hızlı Destek Kuvvetleri’ne (HDK) her yerden kınamalar yağıyor. Nitekim şehirden gelen haberler ve HDK militanlarının çektikleri ve işledikleri suçları belgeleyen videolar, sivillere yönelik ihlallerin, etnik köken ve ırkçılığa dayalı cinayetlerin boyutunu ortaya koydu. Yaşlılar, kadınlar, çocuklar, doktorlar, hemşireler, hastalar ve hastanelerdeki yaralılar da bundan nasibini aldı.

Bu uygulamalar HDK için yeni değil; geçmişte de ordu tarafından kovulmadan önce girdiği her bölgede, Cezire'den Sennar, Omdurman ve Kordofan'a kadar her yerde benzer eylemlerde bulundu. Dahası, Faşir'i ve sakinlerini hedef alması ve onlara karşı soykırım planlaması tesadüf değildi. Aksine, bunlar önceden planlanmış ve sistematikti; şehir yaklaşık 500 gün boyunca kuşatıldı, halkı aç bırakıldı, mülteci kampları bombalandı ve insansız hava araçlarıyla hedef alındı.

Yine de tüm bunlar, Faşir’den gelen geniş çaplı sistematik katliam görüntülerinin yarattığı büyük şoku engellemedi. Söz konusu görüntüler birçok ülke ve uluslararası kuruluşun eylemleri kınamasına ve sivillerin korunması gerektiğini vurgulamasına neden oldu.

Ayrıca, başta Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Senatör Jim Risch olmak üzere, HDK’nin terör örgütü olarak tasnif edilmesi talepleri yapıldı.

Bu geniş çaplı trajedi ve derin acının ortasında, bazılarının, ihlaller konusunda bilinen siciline rağmen gelecekteki düzenlemelerde HDK’ye bir rol vermeye çalışmaları paradoksu öne çıkıyor. Kimisi Sudan'ın bölünmesinden ve Libya senaryosunun tekrarlanmasından bahsederken, kimisi de gelecek sahnede HDK’ye mutlaka bir yer ve varlık garanti eden ateşkes anlaşmasından bahsediyor. Bu durum, Sudanlıların çoğunluğu ile bu güçler arasında oluşan derin uçurum göz önüne alındığında büyük bir ikilem yaratıyor.

Faşir'in düşüşünün, savaşın seyri ve sonucu üzerinde önemli etkileri olacak. Zira şehir, Darfur'da ordunun ve müttefik güçlerin son kalesiydi. Düşüşüyle ​​birlikte HDK, İngiltere’nin yaklaşık iki katı büyüklüğündeki bölge üzerindeki kontrolünü pekiştirdi.

Faşir'in önemi, tarihi önemi ve kuşatma altında gösterdiği direniş hikayesi ile sınırlı değil; aynı zamanda Kuzey, Orta ve Batı Darfur arasında bağlantı noktası ve Çad, Libya ve Mısır'a önemli bir geçiş noktası olarak stratejik konumunu da kapsıyor. Kontrol altına alınmasıyla, Sudan'ın tüm batı sınırları HDK’ye ve yurt dışından gelen ikmallere açık hale geliyor.

Buna HDK'nin Kuzey Kordofan'daki stratejik Bara şehrini de ele geçirmesini eklersek, durumun ciddiyeti daha da belirginleşiyor. Bu şehri kontrol ederek HDK, artık Kuzey Darfur'dan kuzey eyaletlerini, Bara üzerinden ise el-Ubeyd, Omdurman, Hartum, Beyaz Nil ve Cezire’yi tehdit edebilir. Tüm bu olasılıklar, kişisel hırslar ve belki de dış güçler tarafından yönetilen planlar tarafından yönlendirilen, HDK Komutanı Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) tarafından birkaç gün önceki konuşmasında dile getirildi.  Kendisi savaşın başlangıcından beri niyetlerini gizlemeyip açıkça ortaya koydu. Kendisi ve kardeşi Abdurrahim, Burhan'ı kişisel olarak değil, ordunun Başkomutanı ve Egemenlik Konseyi Başkanı olduğu için yakalamak veya öldürmek istediklerini açıkça belirttiler. Böylece en başından iktidarı ele geçirmeyi ve orduyu dağıtarak yerine kendi milislerini geçirmeyi planladıklarını ifşa ettiler.

Burada soru şu: Faşir'in düşüşü savaşın genişlemesine mi, yoksa ABD Özel Temsilcisi Massad Boulos'un bu hafta hızla gelişen olaylar ışığında verdiği birkaç röportajda öne sürdüğü gibi, Darfur'un ayrılmasına, Sudan'ın bölünmesine ve Libya senaryosunun tekrarlanmasına mı neden olacak?

Deneyimlerin tekrarlanması fikrine katılmıyorum. Her ülkenin kendine özgü koşulları, benzersiz özellikleri ve her savaşın da kendine özgü dinamikleri vardır. Darfur homojen değildir ve HDK orada çoğunluğu temsil etmiyor. Aksine, önemli sayıda etnik grup ona karşı derin bir düşmanlık besliyor. HDK’nin etnik ve ırksal nedenlerle çeşitli bölgelerde işlediği suçları ve soykırımı da asla unutmayacaklar.

Yine de Sudan'ı bölme planlarının eski olduğu, iyi bilindiği ve belgelenmiş olduğu göz ardı edilemez. Eski ABD ve İsrail yetkilileri bu planlardan bahsetmiş, araştırma ve çalışmalarda bunlara atıfta bulunulmuştur. Tüm bölge zayıflamaya ve parçalanmaya açık olduğu sürece de bu yöndeki girişimler, bugün olmasa bile yarın devam edecektir.

Mevcut durumda, Sudan ordusu, müttefik kuvvetler ve çeşitli Darfurlu gruplarla birlikte, boş durmamalı. Yabancı paralı askerler ve dış aktörler tarafından desteklenen HDK’nin bölge üzerindeki kontrolünü pekiştirmesini ve herhangi bir ayrılıkçı ajandayı engellemek için savaşmalılar, çünkü herhangi bir ayrılık yalnızca Darfur ve çevresindeki bölgede daha fazla ihlale, kaosa ve istikrarsızlığa yol açacaktır. Güney Sudan deneyimi bunun çarpıcı bir hatırlatıcısı olmaya devam ediyor; ayrıldıktan sonra ülke iç çatışmalara sürüklendi ve komşu ülkeler için istikrarsızlık kaynağı oldu.

Bu nedenle, önümüzdeki dönemde, özellikle kontrolünün her zamankinden daha kritik hale geldiği, savaşın seyri ve sonucu üzerinde önemli etkileri olan Kordofan'da da çatışmaların tırmanması muhtemel. Müzakere sürecine gelince, Faşir ve Bara'nın düşmesi, süreci daha da karmaşık hale getirdi ve başarı şansını azalttı.