Çin, insanlık tarihinin en başarılı tecrübesi olabilir. Başarısının belki de en önemli nedeni, Komünist Parti ve katılığı ile serbest piyasa ekonomisi ve harikaları arasında ayrım yapmasıydı. Daha önce, bir milyarlık bu ulus dünyadan izole bir şekilde yaşıyor, bisiklet sürüyor ve kapitalizmin tarihin çöplüğüne mahkûm olduğunu her gün dile getiriyordu.
Çin'de her şey değişti; söz dağarcığı, ifadeler, giyim tarzı, yaşam tarzı, bilim, eğitim ve bilim insanlarının oranı. Yarım yüzyıl içinde, posterler ve köylü ritüelleri üreten bir ülkeden gökdelenler, bulvarlar ve büyük sanayilerle dolu bir ülkeye dönüştü.
Çoğu Arap cumhuriyeti tam da bu konuda başarısız oldu; siyaset ile ideolojiyi ayırmak, zamana ayak uydurmak. Gelecek vizyonunu, kalkınma ve büyüme meselesini, tek bir kaygısı olan kırsal kökenli subaylara emanet ettiler, o kaygı da şehirden intikam almaktı. Bu subaylar, reform ve ilerlemeyi millileştirmeler, müsadereler ve sivillerin aşağılanması olarak anlıyorlardı.
Suriye, birlik, özgürlük ve sosyalizm döneminin en trajik ve en yıkıcı örneğiydi. İç ve dış birliği aynı anda yok edildi. Parti, ordu ve tüccarlar birbirine karıştı ve savaşsız savaş ekonomisi dayatıldı. Ekonomiyi, tarihsel olarak becerikli Suriyeliler yerine devlet yönetti.
Sloganı “Ya Esed ya da ülkeyi yakarız” olan dönemin sona ermesinden bir yıl sonra Beşşar Esed’in, Moskova'dan Suriye'ye bakarken ne düşündüğünü bilmiyoruz. Esed gitti ve ülke yandı. Şimdi de birliği bölen, ulusal bağları koparan ve bir sindirme ortamı yaratan bunca yıldan sonra Suriye'nin birliğini yeniden sağlamak için yoğun bir çaba var.
Tek parti devleti, tek adam yönetimi, tek lider ve “sonsuza dek Şebbiha” zihniyeti, Arap dünyasındaki gerçek devlet imajını yerle bir etti. Baas öncesi Suriye, insanların, özgür kişilerin, fikirlerin ve büyük hayallerin bir araya geldiği bir yerdi. Sömürgeci düşünürler bile birliğini korumaya hevesliydi. 1918'de Fransız tarihçi Peder Lammens verdiği bir konferansta: “Suriye'yi bölmekten kaçının, çünkü o, tek bir keten iplikten dokunmuş İsa'nın kıyafeti gibidir. Onu parçalamak, onu yerle bir etme ve kaybetme riskini alıyoruz demektir” demişti.
Moskova'daki bir apartmanın yirminci katından Beşşar Esed'e Suriye nasıl görünüyor? Ya o kibirli günde kuzeninin Deralı çocuklara ateş açmasına izin vermeseydi, cezaevlerinde iyileştirmeler yapılmasını ve kötü şöhretlerinin azaltılmasını emretseydi ne olurdu? Moskova'da hayat güvenli ama anılar, duvarlarda ve gecelerde dolaşıyor.