Bazen diplomasinin savaştan daha zor ve karmaşık olduğu söylenir ve bu durum, özellikle savaşan tarafların gerçek bir ateşkesin başlangıç noktasına uygun olarak hareket etmediği durumlarda geçerlidir. İsrail ve Hamas arasında savaşın devam etmesi konusunda dolaylı bir anlaşma veya iş birliği olduğunda, barış girişimi bir bütün olarak çökmeye yakındır. Zira İsrail’in Gazze Şeridi'ni yeniden kendi kontrolü altına almak, böylece sadece askeri üstünlük sağlamak ve Yahudi devletinin kara ve deniz sınırlarını genişletmekle kalmayıp, daha da önemlisi, Gazze Şeridi’nde yerleşim yerlerini yeniden kurabilme planları var. İsrail, Batı Şeria'da yerleşim yerlerini genişletme, Suriye ile Lübnan'da kademeli yayılma faaliyetlerini devam ettirmek ve genel olarak Ortadoğu'yu yeniden şekillendirmek amacıyla Gazze'yi yeniden kontrol altına almak için yeterince sabırlıdır. Hamas da Filistin halkı ölümler, yaralanmalar, Filistin'in geleceğinin ve bir Filistin devleti kurma umudunun yok edilmesi şeklinde bedelini ödediği sürece, Filistin Otoritesi sonsuz reform süreçlerine tabi tutulurken, Hamas liderliğinde silahlı mücadelenin ışığı ve ateşiyle aydınlatılmış “cihat” bayrağını dalgalandırmaya devam etmek için yeterince sabırlıdır.
Bu iş birliğinin sonucu, daha az yoğun biçimlerde de olsa, BM tarafından onaylanan yirmi maddelik Amerikan barış girişimiyle başlayan Şarm el-Şeyh ateşkes anlaşmasını çökertmeye yetecek kadar çatışmanın devam etmesidir. Buna rağmen Başkan Trump tarafından sunulan girişim, silahlı gücünü beyazların üstünlüğünü tehdit eden göç, organize suç ve uyuşturucu tehdidinin doğduğu yere, nüfuz alanı Latin Amerika'ya yönlendiren ABD'nin yönlendirdiği bir tür barış diplomasisine dayanan daha geniş bir vizyon içinde yer alıyor. Öte yandan, bu girişim, özellikle bölgesel ülkelerin istikrarı sağlamaya yönelik çabalara siyasi, ekonomik ve diplomatik olarak katılmaya istekli olmaları durumunda, Ortadoğu ve Avrupa'nın karmaşık sorunlarını ele almak için bir fırsat olduğunu düşünüyor. Ama bu istikrar ABD'ye Trump'ın Amerikan sahnesindeki konumunu güçlendirecek ekonomik imtiyazlar sağlamalıdır. Bu nedenle, girişimin tamamlanması, Trump'ın İsrail'e baskı yapma ve Hamas'a baskı yapmak için de Türkiye ve Katar'ı devreye sokma istekliliğinin bir yansımasıdır.
Şiddetin azalması ve Trump liderliğindeki barış konseyinin, Gazze Şeridi'ni yönetecek bir Filistinli teknokratlar konseyinin kurulması gibi birçok önemli adımı içeren ikinci aşamaya geçiş için hazırlanmaya başlamak, ateşkes olarak adlandırıldı. Girişimde bu iki konsey ile aynı derecede önemli olan bir diğer husus, ABD Başkanı’nın 57 Arap ve Müslüman ülkenin katkıda bulunmaya hazır olduğunu belirttiği bir istikrar gücünün kurulmasıdır. Bütün bunlara ilave olarak, Gazze'de kalıcı bir ateşkesin sağlanması, yeniden inşa çalışmalarının başlatılması, barış ve istikrara elverişli bölgesel bir ortam yaratılması gibi karmaşık süreci yönetmekle görevlendirilecek olan ABD Merkez Komutanlığı'na bağlı bir koordinasyon organı kurulacak. İstikrar gücü, ABD için son derece önemli; zira tarafların yükümlülüklerine bağlı kalmalarını denetlemeyi, Gazze'deki büyük trajedinin üstesinden gelmeyi ve İsrail için artırılmış güvenlik sağlarken, yeniden inşayı başlatmayı mümkün kılmaktadır.
Diplomatik ve siyasi sürece katılan Arap devletleri, özellikle de Körfez ülkeleri ile birlikte Mısır ve Ürdün, ABD'nin istikrar ve barışın nihai hedefine ulaşmaya odaklanmasını ve bağlı kalmasını sağlamak için yüksek derecede siyasi koordinasyona ihtiyaç duyuyor. ABD'nin Latin Amerika'ya öncelik vermesi ve Venezuela'ya uyguladığı deniz ablukasının dikkati Ortadoğu'dan uzaklaştırma olasılığı göz önüne alındığında, bu kolay olmayacaktır. Öte yandan, Hamas'ı ulaşmış olduğu kanlı noktadan çıkarmak ve meşru Filistin Otoritesi'ni siyasi reform yoluyla güçlendirmek, Filistin davasına yönelik küresel dayanışmayı korumak için elzemdir. Buradaki zorluk, Hamas'ın yanı sıra Hizbullah ve Husilerin de Filistin, Lübnan ve Yemen'de bir ulus-devlet için temel ön koşul olan “silahsızlanmayı” kendi hegemonyalarını ve kontrollerini sürdürmek ve savaşı devam ettirmek için istismar ettiklerine dair işaretlerin varlığı. Ayrıca, İran'dan gelen sinyaller, mali, lojistik ve askeri destek yoluyla “direniş” ateşini canlı tutma çabalarının, Tahran ile sessiz bir Arap diyaloğunu gerektireceğini düşündürüyor.
İlgili Arap devletlerinin görevi zorlu ve jeopolitik, jeostratejik gerçekleri ele alan, tabiri caizse “alışılmışın dışında” önlemler gerektiren ciddi bir ortak stratejik düşünmeyi gerektiriyor. Bu önlemler arasında doğrudan Filistin halkına yönelme ve Hamas’a nasıl davranacağını belirlemesine olanak tanıyan bir referandum düzenleme, yine İsrail halkının refah ve esenlikle sonuçlanacak bölgesel barışı mı yoksa sonsuz savaşlarla karşı karşıya kalmayı mı tercih edeceğine karar vermesi için bir referandum yapmak yer alıyor.