Ala Abdulfettah, Mısır’da 2011 yılında yaşanan ve Arap Baharı olarak anılan sürecin en öne çıkan isimlerinden biri olarak görülüyordu. Geçtiğimiz eylül ayında, yaklaşık 10 yıl hapis yattıktan sonra cumhurbaşkanlığı affıyla serbest bırakıldı.
Abdulfettah cezaevinden çıktıktan sonra hakkında uygulanan yurt dışı çıkış yasağı Mısır Başsavcılığı tarafından kaldırıldı. Bundan birkaç gün sonra devrimci solcu Mısırlı aktivist Ala Abdulfettah geçtiğimiz cuma günü, vatandaşlığını da taşıdığı Birleşik Krallık’a döndü.
Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer ve Dışişleri Bakanı Yvette Cooper kendisini memnuniyetle karşıladı. Ancak bazı İngiliz siyasetçiler ve yorumcular, Mısırlı aktivistin geçmişte attığı ve Downing Street’in yakılmasını, polislerin öldürülmesini çağrıştıran paylaşımlarını yeniden gündeme getirdi. Dünyanın en tanınmış Amerikalı milyarderi Elon Musk da Birleşik Krallık’ın bu kişiyle ilgili kararını eleştirdi.
Birleşik Krallık’taki İşçi Partili yönetimin onu sahiplenmesi ve serbest bırakılması için baskı yapması, Abdulfettah’ın yüceltilmesi ve davasının sembolleştirilmesi yönündeki daha geniş Batılı tutumun bir uzantısı. Bu tutum daha önce eski ABD Başkanı Joe Biden, eski Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, eski Birleşik Krallık Başbakanı Rishi Sunak, Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnes Callamard tarafından da benimsenmişti. Buna ek olarak 15 Nobel ödüllü bilim insanı ile çok sayıda uluslararası kuruluş ve şahsiyet de bu çizgide yer aldı. Tüm bunlara, İklim Eylem Ağı (CAN) İcra Direktörü Tasneem Essop da eklendi.
Söz konusu Mısırlı devrimci solcu aktivist, en son 2019 yılında polisle ilgili bir Facebook paylaşımı yaptığı gerekçesiyle gözaltına alındı. 2021 yılında ise yalan haber yaymak suçlamasıyla 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Kendisi, Arap Baharı döneminde, düşmanın ortak olduğu gerekçesiyle Mısır’daki tekfirci cihatçı grupların eylemlerini meşrulaştırmaya çalışan devrimci sol bir çevreden geliyor.
Aslında şaşırtıcı olan, Birleşik Krallık’taki bu şaşkınlığın kendisi!
Abdulfettah’ın bu denli şiddet yüklü bir devrimcilik diliyle ve bu açıklıkla, Birleşik Krallık’a karşı bile böyle tutumlar sergilemesine şaşırıyorlar.
Oysa asıl önemli olan, Arap Baharı’nın aktörlerini yücelten ve destekleyen tüm tarafların -Batılı devletlerin, kuruluşların ve şahsiyetlerin- tutumunun yeniden sorgulanmasıdır. Aynı şekilde, mücadelenin birliği iddiasıyla Müslüman Kardeşler, cihatçı gruplar ve selefi yapılarla ittifakı meşrulaştıran yaklaşımlar da yeniden değerlendirilmelidir.
Bu ölümcül bahis sona ermiş değil. Bu çevreler ve yapılarla yeniden yakınlaşma, karşılıklı çıkar ve iş birliği arayışı, kimi kesimler için hâlâ cazibesini korumakta. Amaç kimi zaman popülerlik kazanmak, kimi zaman kitle desteği elde etmek ya da başka gerekçeler. “Arap Baharı dönemi geçti ve kapandı; bu artık sadece tarihsel bir safhadır” denilerek, bunun ölmeyen bir düşünce biçimi olduğu, zaman zaman durgunluğa girip uygun şartlar oluştuğunda yeniden ortaya çıktığı gerçeği göz ardı edilmekte.
Ala Abdulfettah örneği, Arap entelektüel çevrelerinde tekrar eden bir örnek.
Biz ise Abdulfettah’a ve tüm insanlara kötülük değil, iyilik dilemekle yetinelim.