Yüzyılın ilk çeyreğinin mahkemesi oturumlarına yeniden başladı. Yargıçlar, sanığın dosyasını uzun bir süre incelediler. İkinci Dünya Savaşı'nın savaş suçlularının dosyalarını anımsatan, şiddet dolu ve korkunç bir dosya. Sayfaları çevirdiler ve kan kokusu her yeri sardı. Küçük ölü bedenlerden oluşan konvoylar gördüler. Çadırların altında çocukların çığlıklarını duydular. Bir enkaz denizi gördüler. Bir lokma ekmek veya bir avuç pirinç için birbiri ile yarışan eller gördüler.
Bu mahkemenin yargıçları daha önce hiç böyle bir sanıkla karşılaşmamıştı. Kurbanlarından oluşan nehrin üzerinde, Guinness Dünya Rekorlar Kitabı'na giren bir adam. Onun kadar çok Filistinliyi öldüren kimse yok. Ariel Şaron onun suçlarını kıskanıyor. İzak Rabin'in öldürmekten usanıp, Yaser Arafat ile el sıkışmadan önce kırdığı kemiklerden çok daha fazlasını kırdı.
Hiç kimse onun kadar Filistinli lider öldürmedi. Ve onun kadar çok Hizbullah lideri, İran Devrim Muhafızları ve ordusu generali, nükleer bilimci ve de Husi lideri öldürmedi.
Yargıçlar dehşete kapıldı. Bu adam burada, orada ve her yerde öldürüyor. Gözünü bile kırpmıyor. Uluslararası hukuku ve uluslararası sınırları hiçe sayıyor. Nefretinin sınırı yok ve eli her yere uzanıyor. Uçakları acımasız. Ve insansız hava araçları öldürme konusunda usta. İran'dan nükleer arşivi çaldı. Husi hükümetini sildi. Birkaç gün içinde iki Hizbullah genel sekreterini öldürmekle de övünüyor.
Bu son derece tehlikeli bir sanık. Manevra ve aldatma konusunda usta. Eğer ateşkesi kabul etmeye zorlanırsa, anlaşmaların ve mutabakatların şartlarını sabote ediyor. Düşmanın topraklarından bir kısmını kendine saklıyor. Ve öldürmeye devam etme hakkını saklı tutuyor. Eğer Donald Trump onu kanlı çılgınlığını dizginlemeye zorlarsa, bunu savaşlar arasındaki kısa bir mola sayıyor. ABD’deki eğitimi ona, farklılıklarına rağmen, ardı ardına gelen yönetimler arasında nasıl yol alınacağının anahtarlarını öğretmiş.
Küstahlığının sınırı yok. Tek süper gücün başkanına meydan okumak için Kongre kürsüsüne çıkabiliyor. Amerikan silahları onun kılıcı ve kalkanı ama bir ast gibi davranmıyor. Çok ileri gidiyor. Sonra geri çekiliyor. Sadece tekrar saldırmak için. Katliamlar yapıyor ve kurban kılığına bürünüyor. Onun için barış, düşmanlarının koşulsuz teslimiyetidir.
Yargıçlar şaşkına döndü. Adamın başbakanlık süresi, tüm seleflerininkini aşmış ve de seçilmiş. Sanki öldürmek için halktan bir yetki almış gibi. Yolsuzluk, güveni kötüye kullanma ve rüşvetle suçlanıyor; bunlar bir görevlinin görevden alınması için yeterli suçlamalar, ancak böyle bir şey gerçekleşmiyor.
Seçimlere giriyor ve aşırı sağ onu yeniden “misyonunun” başına getiriyor. Mahkemeler davasını ele alıyor, ancak destekçileri onu bırakmıyor. Acil bir nedenle mahkemeden ayrılma izni istiyor, ancak daha sonra bir suikast veya yıkıcı bir hava saldırısı emri vermek için ayrıldığı keşfediliyor. Aldatma ve sürprizler ustası. Dünya Gazze'de yaşanan dehşetlerle meşgulken, bölgede yeni bir gerilim noktasının temelini attı. Başka hiç kimsenin tanımadığı Somaliland Cumhuriyeti’ni tanıdığını açıkladı. Aden Körfezi'nin karşısına yerleşmek ve Babul Mendeb Boğazı'na komşu olmak istiyor. Husilere yakın bir yerden nazır olmak istiyor.
Binyamin Netanyahu mahkeme salonuna mavi bir kravatla giriyor. Yargıç ona yöneltilen suçlamaları sıralıyor ve o da gülümseyerek karşılık veriyor; “Sayın Yargıç, bu mahkeme garip. Tufan adını verdiği saldırısını düzenlediğinde Yahya Sinvar'ı çağırmayı bile düşünmedi. Destek savaşını başlattığında Hasan Nasrallah'ı çağırmaya bile kalkışmadı. Savaşın gidişatıyla meşgul oldu ve ilk kurşunu kimin attığını sormadı.
Sayın Yargıç, Haziran 1976'da Vedi Haddad'ın örgütü, içinde bir grup İsrailli bulunan bir uçağı Uganda'nın Entebbe şehrine kaçırdı. Başbakan İzak Rabin, kaçıranlara boyun eğmemeye karar verdi. Kardeşim subay Jonathan Netanyahu'nun önderliğindeki bir komando birliğini rehineleri kurtarmak için gönderdi. Rehineleri kurtarma operasyonu başarılı oldu, ancak kardeşim öldürüldü. Cesedinin önünde, Haddad'ın kendi sloganını benimseyeceğime yemin ettim: “Her yerde düşmanın arkasındayım” ve her zaman da öyle yaptım. Dahası, tarihçi olan babamdan öğrendim ki, kader bizi Filistinlilerle birlikte dar bir alana hapsetmiş. İki halkı, iki bayrağı veya iki devleti barındıramayacak bir alan. İşte bu yüzden İsrail, doğuşundan beri açık bir varoluş savaşı içinde yaşıyor. Katil ya da kurban olacağınız bir varoluş savaşı.
Bir gün, Yaser Arafat adında bir adam, İzak Rabin adında bir adamı kandırdı. Beyaz Saray bahçesinde el sıkıştılar. Arafat, küçük bir toprak parçasını kabul ediyormuş gibi yaptı. Oslo Anlaşması'nı kullanarak bu dar toprak parçasına bir Filistin bayrağı ve bir Filistin kefiyesi dikti. Arafat, İsrail'le kendi sınırları içinden yüzleşmek istiyordu. Zamana ve nüfus artışına güveniyordu. Hiçbir İsrailli, Arafat'ın 1960'ların ortalarında ateşlenen ve iki halkı barındıramayacak bu küçük toprak parçası için mücadeleyi yeniden alevlendiren kurşunun arkasında olduğunu unutamaz.
Sayın Yargıç, Amerikalılar Ortadoğu'yu bilmiyor. Avrupalılar da bilmiyor. Dünyanın bu zorlu bölgesinde hem bugün hem de gelecek tarihin gölgesinde. Bu yüzden, Kasım Süleymani İsrail'i füzeler ve milislerle kuşatmaya geldiğinde, birçok haritada kendisine müttefik buldu. Tufan başladıktan bir gün sonra, bir ateş tufanıyla karşılık vermekten başka seçeneğim yoktu. Ortadoğu'daki denklemi alt üst etmek ve sahneyi değiştirmek için.
Ve işte Gazze Sinvar'sız ve Hamas'tan silahsızlanması isteniyor. Lübnan Nasrallah'sız ve Hizbullah'tan silahsızlanması isteniyor. Suriye Beşşar Esed'siz ve kendisinden silahsızlandırılmış bir bölge talep ediliyor. Uçakları gönderdim, Süleymani'nin ülkesini cezalandırdım ve itibarını yerle bir ettim. Ve gerektiğinde tekrar göndereceğim. Trump er ya da geç yeşil ışık yakacak.” Netanyahu, soykırım, açlık ve yerinden edilme konularında kendisine sorular soran yargıçlarla uzun uzun tartıştı. Sonra aniden ayrılmak için izin istedi. Belki bir suikast ya da yıkıcı bir hava saldırısı emri vermek için.