Ahmed Mahmud Ucac
Lübnanlı yazar
TT

Nijer darbesi ve uluslararası dengeler

Nijer’de bir darbe olması şaşırtıcı değildi. Zira tüm işaretler bunu haber veriyordu: Denize erişimi olmayan bir ülke; nüfusu hızla artıyor, doğal kaynaklara yatırım yapma konusunda artan bir yetersizlik söz konusu ve insani kaynakları geliştirmede başarısız. Hepsinden önemlisi de dış müdahaleler durmak bilmiyor ki bu, Nijer’deki demokrasiyi anlamsız kılıyor. Zira seçilmiş siyasi tabaka, insanların önceliklerini gerçekleştirmekten aciz kaldı ve makamlarını korumak umuduyla gönüllü veya gönülsüz dışarının isteklerini karşılamaya yöneldi. Bu, dışarının darbeye karşı güçlü tepkisini açıklıyor. Özellikle de büyük çıkarlara sahip olan Fransa’nın. Her zaman olduğu gibi Nijer’deki darbenin liderleri, egemenliğin geri alınmasını, yolsuzluğun durdurulmasını, istikrar sağlandıktan sonra halka kendi temsilcilerini seçme hakkı verilmesini içeren 1 numaralı bildiriyi tekrarladılar. Elbette ‘istikrar’ ibaresi, iktidarın kalıcı olması için lazım, çünkü düşman her zaman ülkeyi gözetliyor. Bu mantıkla iktidar, devrilene kadar darbecilerin elinde kalacak.

Nijer’in kaynakları ve stratejik konumu üzerinde hakimiyet kurmak isteyen dış güçler de var tabi. Bunların en önemlisi, eski sömürgeci ve halihazırda Fransa’daki nükleer reaktörleri için hayati öneme sahip en büyük iki uranyum madenine hâkim olan Fransa’dır. Bu yüzden açıklamasında vatandaşlarına, çıkarlarına ve Nijer ile imzalanan anlaşmalara yönelik yanlış bir hareket yapılmaması konusunda uyardı. Bu, Fransa’yı tehdit ettikleri takdirde darbecileri neyin beklediğine dair açık bir mesaj. Aynı şekilde El-Kaide’ye, DEAŞ’a ve diğerlerine mensup cihatçılarla savaşırken kullandığı insansız hava araçları için en büyük iki askerî üsse sahip ülke olarak ABD de darbecileri uyardı. Avrupa Birliği’nin de göç tehdidine ve İslamcı cihatçıların kendi topraklarına gelmesi tehlikesine karşı güvenliği koruma noktasında çıkarları var. Batı’nın bu zavallı ülkedeki çıkarlarına karşı Rusya ve Çin’in çıkarları öne çıkıyor. Amerika’nın, bu darbede Rusya’nın parmağı olmadığına dair açıklama yapmasına rağmen Başkan Putin, ‘eski ve yeni sömürgecilikten’ kurtulmak için Nijer’e yardımcı olmaya hazır olduğunu vurguladı. Putin, Wagner güçleri üzerinden Mali Cumhurbaşkanı’na da destek olmuştu. O, Batı’nın tehditleri karşısında dik durmasını istediği Burkina Faso’daki darbeci lidere de yardım etmeye hazır. Afrika’ya sessizce gelen Çin ise her zamanki gibi en büyük ekonomik getiriyi elde etmek için ortada durmaya çalışıyor. Onun bu siyaseti ve nihayetinde sömürgeci sonuçlar taşıyan anlaşmalarla sonuçlanan yatırımlara para harcaması, Kıta’da sempati kazanmasını sağladı.

Nijer üzerindeki bu rekabet, darbecilerden güç yoluyla kurtulmanın kolay olmadığı anlamına geliyor. Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) ise Nijer Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum’un iktidara geri dönmemesi ihtimaline karşı tehditte bulundu. Topluluğun üyeleri olan Mali, Gine ve Burkina Faso, güçle yapılacak herhangi bir müdahalenin savaş ilanı sayılacağını ve bu müdahaleye karşı darbecilerin yanında savaşacaklarını duyurdu, lakin Topluluk bu konuda hemfikir değil. Söz konusu duyuruyu yapan ülkeler, darbenin başarısızlığının daha sonra kendi iktidarlarının düşmesine neden olacağının farkında. Belki de bu konudaki bilgisi ve dış unsurların farkında olması ECOWAS’ı geri adım atmaya ve müzakere için temsilci bir heyet göndermeye zorladı. Nitekim Fransa, Amerika ve bu ekonomik topluluk, darbecilere karşı herhangi bir askerî müdahalenin, batıda Gine’den doğuda Sudan’a kadar uzanan uzun Afrika şeridi boyunca verilen Batılı mali ve askerî desteğe rağmen, gittikçe güçlenen İslamcı cihatçıların tehdidi altındaki fakir ülke için korkunç bir insani felaket doğuracağını biliyor. Askerî seçenek bir kenara bırakılınca da darbecilerden kurtulmak kolay değil. Dolayısıyla daha az tehlikeli diğer seçenekler, ekonomik ve mali yaptırımlar. Ama bunlar da yeterli olmayabilir ki, yaptırımların tarihi de bunu ispatlıyor. Bu nedenle Batı’nın bunu gerçekleştirmek için bir kutuplaşma siyasetine bel bağlaması muhtemel. Raporlara göre darbe, Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum ile darbe lideri General Abdurrahman (Ömer) Tchiani arasındaki kişisel bir anlaşmazlıktan kaynaklanıyor. Anlaşmazlık, ideolojik olmaktan uzak olduğu için de (sözde) demokrasiyi yeniden tesis etme sloganıyla herkesi memnun edecek yeni bir pasta dağıtımı için formül bulmak zor değil.

Bu çözüm, önemli olmakla birlikte Nijer’in sorununu asla çözmeyecek. Aksine büyütecek ve gelecekte bir başka darbeye sürükleyecek. Zira Batı’nın Afrika’daki her krize yönelik çözümü, hep demokrasiyi uygulamaya, sonra açgözlü Batılı şirketlere kapıyı ardına kadar açmaya ve yatırımı Batı’nın ihtiyaç duyduğu doğal kaynaklara yoğunlaştırmaya odaklanıyor. Bu demokrasi ve ekonomi yaklaşımı, yolsuzluk sisteminin güçlenmesine, ardından yerel ekonominin endüstriyel dış ekonominin çıkarına faaliyet yürütecek şekilde standartlaşmasına ve gerçek bir kalkınma sürecinin tamamen göz ardı edilmesine büyük bir katkı sağladı. Bu durum, memnuniyetsizlik ve zenginler ile fakirler arasında büyük bir eşitsizlik meydana getirdi. Nijer’i, aslan payını kapmak üzere iktidar için bir rekabetin ve iç çatışmanın yanı sıra, içerideki rakiplerle bağlantı kurup onlar aracılığıyla kaynaklardan ve stratejik konumdan faydalanmak isteyen dış ülkeler arasındaki bir mücadelenin sahası haline getirdi.

Nijer, Batı'nın Afrika kıtasındaki politikalarını akılcı ve ahlaki bir şekilde gözden geçirerek bu kısır döngüden çıkmadığı sürece, bu acı gerçek devam edecek ve durmayacaktır. Bu incelemenin belki de ilk unsuru şudur: Öncelikle Batı, Afrika’daki krizlere sadece yardımlarla, sivil toplum kuruluşlarına destekle ve demokrasinin yaygınlaştırılması çağrılarıyla çözülebilecek salt insani sorunlar olarak yaklaşmamalıdır. Bu çağrı, Nijer’de ve Afrika’daki diğer ülkelerde durumu daha da kötüleştirdi ve ülkedeki seçkinleri, dışarının çıkarlarına daha fazla bağladı. Batı’nın Nijer’deki darbe sorununu aşması için en sağlıklı yol, çatışan taraflar arasında uzlaşma sağlanması, insanların koşullarını iyileştirmeye gerçek bir özen gösterilmesi, kaynakların geliştirilmesi, yerel ekonomiye hizmet edecek yatırıma odaklanılması ve gelirlerinin insani kalkınmaya, altyapıya ve rant anlayışından uzak bir ekonomi inşasına harcanmasının şart koşulmasıdır.

Batı’nın önünde üç seçenek var: Ya Nijer pahasına darbecilerle anlaşma yapıp herkesi memnun edecek, ya sonucu Nijer için bir felaket olacak şekilde güç kullanacak ya da ordunun veya yabancı şirketlerin, sefil Nijer halkının geçim kaynaklarından beslenmediği gerçek bir demokrasi için çabalayacak.