Çiftçilerin oluşturduğu bir dairenin ortasında duran partili bir rehber, elinde tuttuğu yumurtayı eziyor ve yumurtanın akı dışarı akarken sarısı elinde kalıyor. Çin’e karşı düşmanlık güden o beyazların akıbeti de işte böyle olacak! Çin’in Tayvan’ı işgal etme ihtimaline işaret eden belirtiler artıyor. Şi Cinping, Komünist Parti’nin 20’nci kongresinde yaptığı konuşmada, savaşçı söylemini artırarak şöyle dedi:
“Kaygı, dogmatik düşünceye bağlılık, elbette barış zamanlarında tehlikeye ve fırtınalı denizlerde bile rüzgârlara ve sert dalgalara boyun eğmeye hazırlık duygularımızı güçlendirmeliyiz.”
Bununla birlikte belirtiler, sözlerle sınırlı değil! Devletin yapısında ekonomi, yasa, siyaset ve bilgi düzeyinde derin bir dönüşüm de yaşanıyor ve Komünist Parti, devlette ve toplumda egemen bir güç olarak konumunu yeniden pekiştiriyor.
Sosyal kredi sistemi, Komünist Parti’nin, gündelik hayatın detayları üzerindeki hâkimiyetinin eksenlerinden biridir. Böylece her vatandaş, hayatının her hareketinde partinin siyasi memnuniyetine borçlu hale gelir. Mesela sosyal kredi puanınız, partinin politikasını memnun etmezse Plano trenine binemezsiniz. Ama sunacağınız askerlik hizmeti veya kan bağışı yoluyla kredi puanınızı artırabilirsiniz.
İç ekonomi düzeyinde Çin, 2020 yılında Yabancı Yatırım Fonu’nu, partinin takdir ettiği istisnai durumda yabancı yatırım varlıklarının millileştirilmesine izin verecek şekilde güncelledi. Sonra yetkililerin, sözde Batılı yaptırımlara bir yanıt olarak yabancı şirketlerin varlıklarına el koymasına ve bu şirketlerin çalışanlarını gözaltına almasına imkân tanıyan yaptırım yasasını onayladı. Yeni casusluk yasası da kurumların işleyişi, ekonomi ve pazarlamaya dair en basit mali bilgiler de dahil olmak üzere, kelimenin en geniş anlamıyla ulusal güvenliğe ilişkin herhangi bir bilgi alışverişini yasaklıyor. Bu durum, yabancı şirketlere yönelik fiili baskınlara ve kişilerin tutuklanmasına sebep oldu.
Diğer yandan Çin kamuoyu, bir ihtimal olarak kapsamlı bir savaş havasına sokuluyor. Örneğin 2023 yılında Fujian eyaleti, savaş seferberliği bağlamında yoğun bir medya kampanyası eşliğinde nükleer saldırılara karşı 18 yeni sığınak inşa etti. Yetkililerin 2021 yılında Tayvan’a sınır bölgelerde kan bankası kurmasından sonra medyanın saldırgan tonu arttı. Buna elektrik ve su kesintisine yönelik geniş tatbikatlar da eşlik etti ve milyonlarca kişi yolculuktan menedildi. ‘Tayvanlı ayrılıkçıları’ Çin tecrübesine entegre etmek için cezbetmeye çalışan eski yönelimlerin aksine Çin, Tayvan’a karşı ses tonunu hiç olmadığı kadar yükseltiyor.
Dış ekonomik ilişkilere dair veriler de açıkça savaş ve uluslararası yaptırım olasılıklarına hazırlığa işaret ediyor. 2022 yılında yetkililer Çin bankacılık sistemine, riskleri ve ağır yaptırım ve Çin ekonomisini yalnızlaştırma olasılıklarını değerlendirme talimatı verdi. Mayıs 2022’de yurtdışındaki Çin vatandaşlarına varlıklarını serbest bırakıp sermayeyi ülkeye geri getirme emri verildi. Çin, uluslararası pazarda kârını on milyarlarca dolar azaltan kararlar alıyor. Bu davranışı ancak uluslararası yaptırımlardan stratejik korunma bağlamında açıklanabilir. Kısa vadeli ABD Hazine tahvillerinin kayda değer kârlarına rağmen Çin, bunları Avrupa’da varlık satın almak için dönüştürüyor. Bir yandan da dolar biriktirmek için dış borcunu artırıyor. Savaş gibi ‘şiddetli koşullara’ hazırlanıyorsanız şimdi yapacağınız en iyi şey borçlanmaktır. Gözlemcilerin de dikkat çektiği gibi; Çin’in altın stoku 8 ton artarak değeri geçtiğimiz nisan ayında 150 milyar dolara ulaştı. Ayrıca Ukrayna’daki savaşın yansımalarına rağmen Çin, bir buçuk yıl yetecek kadar buğday stokluyor.
Geçtiğimiz şubat ayında Merkezî İstihbarat Ajansı Müdürü, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in Çin ordusuna 2027 yılına kadar Tayvan’a karşı ‘başarılı’ bir işgale ‘hazır’ olmayı emrettiğini açıkladı. Tüm askerî çabalar, tek bir pratik hedef yönelik, o da Tayvan. Nitekim Pelosi’nin ziyaretinin ardından ilk 10 günlük askerî tatbikat gerçekleşti. Bu tatbikat, Tayvan hava savunma sistemlerinin etkisiz hale getirilmesini simüle etmek üzere denizaltı manevraları ve 11 balistik füze atışı içeriyordu.
Bunun ardından Çin, Ortak Kılıç tatbikatını gerçekleştirdi. Bu da ilk aşamada amfibi kuvvetlerin konuşlandırılmasını ve sonra tüm tesislerin, özellikle de bilgi tesislerinin kontrol edilmesini içeriyordu.
“Ezici güç üstünlüğümüzle en yakın zamanda Tayvan’la yeniden birleşmemiz gerekiyor.”
Tayvan tarafından yayınlanan bilgileri ve kaynakları kontrol etmek için cep telefonu ile su ve elektrik kesintilerine yönelik tatbikatlar da yapıldı.
Çin, Tayvan’la tartışmalı deniz alanlarındaki Tayvan Boğazı da dahil olmak üzere, 17 Ağustos 2023’te, 10 gemi ve 20 uçağın katıldığı devasa bir deniz-hava tatbikatı gerçekleştirdi.
Buna rağmen uzmanlar, herhangi bir amfibi saldırının, sınırlamaları olduğunu düşünüyor. Normandiya’nın işgalinde olduğu gibi, iklim koşulları zamanlamayı belirliyor. Nitekim Tayvan Boğazı’nda gelgitler, yedi metreye ulaşıyor ki bu da bir amfibi saldırı için senede sadece üç aylık bir zaman bırakıyor. Yani Tayvan’ın işgali ancak nisan ayından ağustos ayına kadarki zaman diliminde mümkün olabilir.
Tayvan meselesini gelecek nesillere bırakmaya hazır olduklarını açıkça söyleyen önceki Çin liderlerinin aksine Devlet Başkanı Şi, ‘Çin’in Ulusal Gençleşme Rüyası’ adını verdiği ve 2049 yılına kadar gerçekleştirmeyi vaat ettiği şeyi hayata geçirmek için birleşmeyi ‘kaçınılmaz bir gereklilik’ olarak nitelendirdi.
Ancak Çin’in siyasi sisteminin kendine has özelliklerinden ötürü Başkan Şi, Batı ile çatışma olasılığını tam olarak yönetemiyor. Siyasi liderlik ile daha geniş parti kadroları arasındaki dinamikler, otomatik bir etki-tepki kısır döngüsü doğurdu ve Başkan Şi bunu kontrol edemiyor. Şöyle ki Komünist Parti’nin propaganda kurumu, kışkırtıcı söylemlerin ateşine üflüyor, ordu ve onun gücü yüceltiliyor ve savaş yarın kapıdaymış gibi sivil ve askerî yetkililere harekete geçmeleri için siyasi teşvikler veriliyor.
Liderliğini sürdürmek için yürüttüğü iç kampanyanın bir sonucu olarak Başkan Şi’nin, parti içinde daha sert güçlere daha fazla ihtiyacı var. Parti kongresindeki konuşmasında, Çin’in birleştirmeyi gerçekleştirmek için ‘asla güç kullanmaktan vazgeçme sözü vermeyeceğini’ ilan etmesi Şi’nin, bu güçler tarafından en uzun süre alkışlanan kişi olmasını sağladı.
Bir yandan ABD’ye yönelik ölümcül tehditlerden ve çatışmanın kaçınılmazlığından bahsedilirken diğer yandan da işgalin başarısına güven teşvik ediliyor ve tehlikelerine dair herhangi bir tartışma dışlanıyor. Hatta Çinli internet aktivistlerinin (netizenler) medya makinesi, Pelosi’nin ziyaretinden sonra Çin’in Tayvan’a karşı bir savaş başlatmamasından duyduğu hayal kırıklığını dile getirdi. Bu yüzden Çin liderliğinin bu dinamikleri tam olarak kontrol edemediğini ve bunun bizatihi tehlikeli olduğunu varsayıyoruz. Merkezî sistemin bir sonucu olarak içeride, işgalin kısa ve uzun vadede ülkeye etkisine dair ciddi bir tartışma eksikliği yaşanırken savaşın riskleri konusunda bir iyimserlik hâkim.
Bu artan gerilim, Çin’in Çin Denizi ve Doğu Asya’da egemenliğini dayatmak için kazanç elde etme amacıyla mı gerçekleştiriliyor yoksa Çin, gerçekten de işgale mi niyetleniyor? Bu noktada endişelendiren şey şu ki Çin’deki siyasi sistem daha da merkezîleşiyor. Yetkililer, seçkinler ve kanaat önderleri popülist tutumlara ayak uydurmaya başlıyor, toplum içinde en aşırı ve ‘vatanperver’ sesler dolaşıyor ve savaşın faydasına dair her türlü tartışma dışlanıyor. Bu dinamikler, savaş için halk tarafından bir yetkilendirme oluşturmakla kalmıyor. Aynı zamanda, özellikle askerî liderlik iç tehlikelerle yüzleşmektense savaşa gitmenin daha faydalı olduğuna ikna olmuşsa, savaşa gitme konusunda bir aciliyet doğuruyor.
Genelde çatışmacı söylemden kaçınan ‘güvercin’ diplomatlar bile akıntıya kapılıyor. Onlar da resmî anlatıları savunurken daha sert tutumlar ve sloganlar dile getirmeye başladı. Tayvan takıntısının artmasıyla birlikte temel soru artık şu: Çin’in ekonomik mucizesini korumak nasıl mümkün?