Üç Libyalı (Temsilciler Meclisi Başkanı, Ordu Komutanı ve Başkanlık Konseyi Başkanı) bir araya geldi. Bu üç kişi, önemli bir konu olmasa bir araya gelmezdi. O da şu ki yıllardır yabancı eller tarafından tahrif edilen Libya siyasi kararının ulusal mülkiyetini geri almak.
Yıllarca ertelenen bir toplantı ancak Er-Racme’deki (Bingazi’nin doğusu) ordu karargâhında gerçekleşti. Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih ve Başkanlık Konseyi Başkanı Dr. Muhammed el-Menfi bir araya geldi. Menfi üç yıl önce Başkanlık Konseyi Başkanlığı görevini üstlendiğinden beri Bingazi’ye gelmemişti. Menfi’nin Siyasal İslam hareketiyle, özellikle de görevden alınan Müftü’ye yakın olan ve Libya Mücadele Grubu’na bağlı bir grupla ilişkileri olan El-Vefa bloğuyla bağlantısı vardı.
Racme bildirisinde, Temsilciler Meclisi’nin, Temsilciler Meclisi ile Devlet Yüksek Konseyi (DYK) tarafından oluşturulan 6+6 Ortak Komitesi’nin kendisine havale ettiği seçim yasalarını yürürlüğe koymaya yönelik çalışmalarını tamamladıktan sonra bunları çıkarmak için her türlü adımı atması gerektiği vurgulandı.
İstişareye dayalı olarak nitelendirilen toplantının yayınlanan bildirisinde, üç katılımcı ‘her türlü siyasi eylemi ve ulusal diyalogu milli düzeyde sahiplenme ve iç ulusal çerçeve dışında herhangi bir komiteye katılmama gerekliliğini’ vurgulamaya özen gösterdi. Bu bağlamda, Birleşmiş Milletler (BM) Libya Özel Temsilcisi’nin tek taraflı her türlü eyleminin kabul edilemez olduğuna işaret edildi. Temsilci şu ana kadar bıkmak yorulmak bilmeden, mevcut egemenlik organlarının meşruiyetine defalarca meydan okudu ve onları meşruiyet krizinden mustarip olarak tanımladı. ‘Üst düzey kapsayıcı forumun meşruiyetinin’ yasal bir oluşumla veya diğer bir deyişle bir artıp bir eksilen 90 Komitesi olarak bilinen oluşumla değiştirilmesi olasılığından bahsetmişti. Temsilci bu komite önerisini ortaya atarken selefi Stephanie Williams’ın ortaya koyduğu 75 kişilik diyalog komitesinden kopya çekmişti. Williams’ın kurduğu komitedeki kişileri seçme kriteri hakkında halen bir şey bilmiyoruz. Sadece onların Williams için değerli olduğunu biliyoruz. Williams’ı bazıları tehdit ettiğinde ABD Büyükelçisi ortaya çıkıp savaş uçakları ve gemileri ile tehdit ederek “Onun ABD’li bir kadın olduğunu unutmayın” demişti.
Üç liderin açıklamasında, BM Libya Destek Misyonu (UNSMIL) Başkanı Abdullah Bathiliy’e siyasi yolda tek taraflı adım atmaması yönünde çağrı yapıldı. Bathiliy, özellikle son dönemdeki hamlelerinde sahadaki aktörlere danışmadan tek taraflı hareket etmekle suçlanıyor.
BM’nin 2011’de yaşananların sebebi olarak, Libya’da istikrarı yeniden tesis etmek için ahlaki bir yükümlülüğü var. Zira BM, söz konusu tarihte sadece Kaddafi rejimini değil, Libya devletini de devirdi ve devasa silah cephaneliğini, yabancılara bırakarak gasp edilmesine sebep oldu. Böylece Libya açık bir silah deposuna dönüşerek etkilerini hala yaşadığımız bir kaosun içine sürüklendi.
Tarık Mıtri’den tutun Bernardino Leon’a ve Alman Kobler’e geçen, daha sonra Lübnanlı Gassan Selame’ye dönen ve Stephanie Williams’tan sonra son olarak Abdullah Bathiliy’e geçen bir başkanlık koltuğuna sahip olan UNSMIL’de tercih siyasi arabuluculukta kabul ve dışlama açısından milliyetlere göre yapılmış olsa da elçilerin milliyeti değil, çalışma mekanizması eleştiriye, şüpheye ve hatta suçlamaya konu oldu.
Libya'daki uluslararası tahrifat yeni bir şey değil. Libya’ya yönelik komplo 1949’da başladı. Söz konusu tarihte BM, Ernest Bevin ve Kont Sforza’nın ‘şüpheli projesi’ olan Bevin-Sforza projesi başlığı altında Libya’yı üç parçaya bölmek için bir toplantı gerçekleştirmişti. Bu, Libya’nın sömürgeleştirilmesine, manda ve vesayet penceresinden yeni bir sömürge yüzü olarak farklı bir kılıkla geri dönme projesini içeren gizli bir anlaşmaydı. Böylece halk, kendisine zarar geleceği ve bu yüzden yabancı manda ve vesayetinin kendilerinin faydasına olacağı yönünde kandırılabilecekti. Geçiş dönemi olarak pazarlanan manda ve vesayet kavramı özünde sömürgecilik döneminin uzatılmasıydı. Proje o dönemde Libya’nın üç ülke (İngiltere, Fransa ve İtalya) arasında bölünmesini öngörüyordu. Her ülke bir bölgeyi bir nevi vesayet ve manda olarak kabul edecekti. Ancak proje oylandığında Libya milli iradesi galip geldi ve Libya tek ve birlik içinde kaldı. Ancak görünen o ki, Ernest Bevin’in torunları ve Kont Sforza’nın torunları, Libya’yı bölme projesini hayata geçirmek için hâlâ eski defterleri karıştırıyorlar. Ancak projelerinin sonunun başarısızlık olacağını biliyorlar.
Üç liderin tercihinin, çözümün Libya ürünü olmasından yana olduğunu sanıyorum. Bütün Libyalılar arasında hâkim olan görüş bu. Zira Libyalılar uluslararası manipülasyonlardan ve Libya krizinin, Libya işlerine müdahale eden ülkeler arasındaki uluslararası mevzularda bir şantaj ve baskı kartı olarak kullanılmasından bıkmış durumdalar.