Ne tesadüftür ki 28 Ağustos Pazartesi günü bir Avrupa ülkesinden İngiltere'nin başkenti Londra'ya gitmek için uçak bileti almıştım. Güzel bir sabahtı ve Avrupa'nın kıyı kentinin havaalanında giriş işlemlerimiz kolayca halledildi. Uçağın planlanan kalkış saati öğle saatlerindeydi, uçağa bindik, yerlerimize oturduk ama uçak kalkmadı. Bir süre sonra uçağın kaptan pilotu kalkış saatinin gecikeceğini ve tüm İngiltere havalimanlarının merkezi sisteminde kalkış ve iniş sistemindeki teknik arıza nedeniyle kalkışın ne zaman gerçekleşeceğini bilmediğini ve arızanın ne zaman giderileceğini henüz bilmiyoruz diye ekledi.
Bir saatten fazla uçak içinde bekledik, sonra kaptan daha uzun süre dar bir yerde yolcuların sıkışık kalmamaları, bir şeyler yiyip içmeleri ve diğer ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için uçaktan ayrılıp bekleme salonuna geçmelerinin daha iyi olacağına karar verdi. Yolcular salona dağıldı ve aralarında fısıldaşmalar başladı. Genç bir yolcu, İngiltere'den elektronik vize aldığını ve uçuşun iptal edilmesi durumunda tekrar uçuş tarihi ve numara içeren yeni bir vize almak için iki veya üç gün beklemek zorunda kalacağından şikâyet etti. Bir diğeri, uçuş süresinin sadece iki saat olması nedeniyle tüm ilaçlarını bagaja verdiği çantasına koyduğunu ve bir süre sonra ilaçlarını alma saatinin geleceğini söyledi. Üçüncüsü, telefonu için bir şarj cihazı arıyordu. Dördüncü kadın yolcunun küçük kızının altını değiştirmek için beze ihtiyacı vardı. Böylece yolcular arasında deyim yerindeyse bir “ortak kriz dostluğu” oluştu. İnternette konuyla ilgili bilgileri takip ettiğimde, İngiliz havalimanlarında "neredeyse bir kaos" yaşandığını gördüm. Çok sayıda uçağın Avrupa'nın diğer noktalarına yönlendirildiği, kalkış yapması gereken bazı uçakların seferlerinin de bilinmeyen bir süreliğine iptal edildiği belirtiliyordu.
5 saat süren tedirginlik dolu bekleyişin ardından küçük bir uçağa alındık ve uçağımızın Londra'nın merkezindeki küçük bir havaalanına inişine izin verildi. Saatlerce uçuşun iptal edileceğini ve yeniden otellerine dönmek veya bilet almak gibi zorluklarla uğraşacaklarını düşünen yolcular, Londra’ya varmalarını coşkulu bir alkışla kutladılar!
Sorunun İngiliz yetkililerin nedenini açıklamadığı teknik bir arıza olduğu söylendi, ancak ertesi gün bazı gazetelerde hava trafiğini kontrol eden sistemin hacklendiğinden bahsedildi. Arıza nedeniyle hem ekonomi hem de insanlar konfor açısından büyük bir bedel ödediler. İşler aksadı, şirketler o kritik saatlerde milyonlarca dolar kaybetti!
İnsanların teknolojinin hayatlarını daha iyi ve kolay hale getireceğini düşündüğü bir dönemde, duvara toslamaların da eşlik ettiği bir teknolojiye geçiş dönemindeyiz. Çeşitli biçimleriyle teknoloji insanlar için tehlikeli hale geldi ve hatta modern savaş araçları arasına bile girdi. İnsan, teknolojinin kölesi olacak kadar kendini teknolojiye teslim etmiş bulunuyor. Basılı gazeteler artık okunmuyor ve birçok şehirde geleneksel gazete bayileri ortadan kalktı. Avuç içine sığan küçük cihazlardaki dijital ortamda okuma yaygınlaştı. İnsanlar artık akıllı saatleri sayesinde kan şekerlerinin yanı sıra, kandaki oksijen veya tansiyon seviyelerini de öğrenebiliyorlar. Artık uluslararası ağda mevcut oldukları için kitapları satın almıyorlar, dahası yolları ve yerleri ezberlemiyorlar çünkü Google Haritalar uygulaması bunu telafi ediyor!
Tüm bu teknik ilerleme hem fırsatları hem de riskleri beraberinde getiriyor. Bir yanda hacklenme ve siber saldırı riskleri, diğer yanda olumsuz kullanımın (zorbalığın) getirdiği riskler var. Siber saldırı ve hacklenme risklerini kontrol etmek zor olabilir ama şeker hastalarının kullandığı insülin iğnelerine benzeyen ve kişinin modern teknolojiyi, özellikle de tüm kolları ve renkleriyle dünyayı kasıp kavuran sosyal medyayı olumsuz biçimde kullanmaktan gönüllü olarak uzak durmasını sağlayacak sihirli bir ilaç icat edilmesini umut ediyoruz. Bu sayede insanın zorba söylemler kirliliğine maruz kalmaktan uzaklaşmasını temenni ediyoruz. Zira pek çokları sosyal medyayı, en azından Arap kültür alanımızda, bir savaş alanına ve hakaretlerin, efsanelerin ve yanlış bilgilerin yayıldığı, diğer insanların karalandığı bir yere dönüştürdüler. Bazıları da sosyal medyayı yas mekanlarına, düğün ve kutlama salonlarına dönüştürdü. Çocuklarımız, kadınlarımız ve erkeklerimiz, hepsi olmasa da zamanlarının çoğunu elektronik cihazlarına bağımlı bir halde geçirir oldular! Bazı araştırmalar, birçok insanın uyanır uyanmaz, eşlerine günaydın bile demeden önce telefonlarına baktıkları sonucua ulaştı.
Burası kelimenin tam anlamıyla kaotik, kışkırtıcı, en sinir bozucu ve zamanın olumsuz kullanıldığı bir dünya; bir tarafta kolektif bir milli veya dini paranoya fenomeni kapsamında anavatanların karşılaştırıldığı söz savaşına (hangi ülke diğerinden daha iyi!!) tanık oluyorsunuz. Diğer yanda “Hz. Ali bin Ebi Talib'i öldüren Mossad'dır!" noktasına varan abartılı bir aldatmacaya şahit oluyorsunuz. Yahut başkalarıyla veya halklarla alay edildiğini, WhatsApp hesabınızda kendilerine bir hikâye gönderilmiş kişilerin hazine keşfetmiş gibi, bu hikâyeyi paylaşmaları nedeniyle aynı hikâyenin birden fazla kaynak tarafından size gönderildiğini görüyorsunuz. Dahası mesela bir bayan, “karısını üzen bir adamın bir hafta boyunca bulaşık ve çamaşır yıkama cezasına çarptırılmasını” öneriyor! Bir adam da ona "o zaman kocasını üzen kadının da bir hafta makyaj yapması yasaklansın!” diye karşılık veriyor. Bazıları da takipçilerine çoğu bilgiden çok bilgisizlikle hazırlanmış "ücretsiz" sağlık reçeteleri sunuyor. Diğer yanda “Allah ona rahmet etsin” ile “Allah onu bağışlasın” arasındaki fark, birincisinin Müslümanlar, ikincisinin ise gayrimüslimler için söylenmesinin caiz olduğuyla ile ilgili hararetli bir tartışma dönüyor. Sonsuz bir "önemsiz şeyler partisi" içinde tartışmalar böyle uzayıp gidiyor. Yine ortada faydalı bir şeyi zararlı bir şeye, yararlı bir şeyi boş bir şeye dönüştürme durumu var. Teknolojinin ilerlemesiyle bunun siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel zararları da artıyor. İcat edilebilecek o ilaç insanlığı delilikten uzak tutabilir. Zira sosyal medya görüntülerinin ve seslerinin güzel ve melodik olduğuna, söylentilerinin baştan çıkarıcı, fikirlerinin önemli ve bilgece olduğuna, insanların yalnızca onları örnek almaları gerektiğine inanan aptal grupların gölgesinde kalıyor. Bunların sundukları şeyler bilimle, bilgiyle ve hatta akılla hiçbir bağlantısı olmayan bir dizi yalan, efsane, hayal ve boş inançlardan başka bir şey değil. Bu kişiler, şöhret kazanmak için iftira yoluyla insanlara tam bir bilgisizliğin eşlik ettiği antipatikliklerini ve sevimsizliklerini dayatıyorlar. İnsana yardımcı olmak için icat edilen teknolojiyi insanın kendisi için bir dosttan işte böyle düşmana dönüştürüyor!
Son söz; insan özgürleştiğini sanırken daha da köleleşti!