Arap dünyasında önemli gelişmeler yaşanıyor. Bu gelişmeler çerçevesinde bölgedeki aktif devletler güç kaynakları, etki faktörleri ve etki alanları açısından yeniden düzenleniyor.
Bölgedeki aktif güçlere yönelik yeni bir düzenleme yapıldığı artık kimse için sır değil. Bu, cumhuriyet rejimini benimseyen ülkelerin çoğunun derin sorunlardan mustarip olduğu, monarşik sistemi benimseyen ülkelerin ise istikrar ile yükselişlerini sürdürdüğü, içinde bulunduğumuz binyılın başlarında başlayan bir düzenlemedir.
On yıl süren ayaklanmalarla bölgeyi vuran ve Batı’nın ‘Arap Baharı’ olarak değerlendirdiği her şey çok hızlı bir şekilde gerçekleşti. Birçok büyük ülke çöktü ya da temelleri sarsıldı. Diğer ülkeler ise siyasi ve toplumsal uyum, istikrarlı meşruiyet ve yüksek büyüme oranları faktörleriyle desteklenen modernizasyon planları aracılığıyla gelişmekte ve umut verici görünmektedir.
Bu makale, söz konusu analizin geçerliliğini kanıtlamaya çalışmıyor. Zira meydana gelen değişimin doğasını anlamak için örneğin Suudi Arabistan'a karşı Irak'a, Umman'a karşı Yemen'e, Ürdün'e karşı Suriye'ye ve Fas'a karşı Libya'ya bakmak yeterli.
Ayrıca bu makale, söz konusu gelişmeye yol açan nedenleri araştırmayı da amaçlamıyor. Zira bunu açıklığa kavuşturmak için tonlarca mürekkep israf edilmiş gibi görünüyor. Bu makale, meyvelerini toplamadan önce, bu değişikliklere eşlik eden, bunları duyuran ve bunları pekiştirmeye devam eden medyayı ve kültürel ifadeyi izlemeyi amaçlıyor.
Bölgede son yirmi yıldır sıklıkla kullanılan ‘yumuşak güç’ kavramı, bu ayrıştırma süreciyle ortaya çıkan yeni hiyerarşinin iki yönüne işaret edecek gibi görünüyor. Bu yönlerden biri, siyasi kurumların kalitesine ve yönetimin etkinliğine ilişkin göstergelere yansıyan ‘sertlik’. İkincisi ise yeni durumları okumaya, dile getirmeye, pekiştirmeye ve geliştirmeye başlayan kültür ve medya araçlarıyla açıklanan ‘yumuşaklıktır’.
‘Yumuşak gücün’ ölçülmesi için standartlar oluşturmaya yönelik ciddi girişimler arasında, bir Amerikan araştırma kurumu tarafından Batılı önemli üniversitelerdeki bazı araştırmacıların yardımıyla geliştirilen Portland Endeksi’nin ortaya çıkarılması girişimi de vardı. Bu gösterge altı faktörü içeriyordu. Bunlardan ilki, yönetim kurumlarının iyi idare standartlarıyla ne ölçüde uyumlu olduğuyla ilgilidir. İkincisi, küresel katılım ve dış politikayla ilgilidir. Üçüncüsü eğitimle, dördüncüsü ekonomiyle, beşincisi ise dijital iletişim yetenekleriyle ilgili. Altıncısı ve son olanı medya yetenekleri, kültürel erişim, devletin zihinsel imajı, sanatsal ve bilişsel çıktılarıyla sınırlıdır.
Bölgedeki yeni nüfuz sahibi ülkelerin eski rakiplerine kıyasla bu alanların toplamında üstünlük elde ettiği ve bunun medya ve kültürel erişim alanlarına da açıkça yansıdığı ve planlı ve kasıtlı olduğu görülmektedir. Yükselen Arap ülkeleri, sanat, kültür ve medya sahasında çok derin ve etkili bir gelişme göstererek, sağlam göstergelerindeki yükselişe ayak uydurmak için ayrıntılı planlar yaptılar.
Buna ek olarak, profesyonel ve daha çekici performans yöntemlerini benimseyen çok sayıda medya platformunu hayata geçirip aynı zamanda bilgi üretimi, kültürel yayılım ve yaratıcılığı teşvik etmek için yeni temeller oluşturmaya cömert yatırımlar yaptılar.
Bu ülkeler, ‘sosyal medya’ faaliyetlerindeki gelişmenin, kitle iletişiminin bireylerin ve grupların siyasi davranışları üzerindeki etkisini artırdığının farkına vardılar. Bu durum, söz konusu ülkeleri hedeflerine ulaşmak amacıyla bu araçları kullanmak için çok fazla çaba harcamaya ve daha fazla kaynak ayırmaya sevk etti.
Bu ülkeler, ulusal kültürün halkta ulusal devletin çekiciliğini artırmada oynadığı rolü ve onların zihinsel imajının şekillendirmesine büyük katkı sağladığını anladıkları için ulusal “kültürel diplomasiyi” güçlendirmeye tutkuyla yatırım yaptılar.
Johns Hopkins Üniversitesi profesörlerinden Milton Cummings ‘kültürel diplomasiyi’ şöyle tanımlıyor: “Anlayışı derinleştirmek amacıyla ülkeler ve halklar arasında fikir, bilgi, sanat ve kültürün diğer yönlerinin paylaşılması.” Eleştirmen Frank Ninkovich ise “Küresel kamuoyunun takdirini ve ulusal değerlere saygısını kazanmayı amaçlayan tüm çabalar dahil, yurt dışında iyi ulusal kültür anlayışını geliştirmek” olarak tanımlıyor.
Bu, kültürel ve yaratıcı ürünün dikkatli bir şekilde kullanılmasını gerektiren, devletin "yumuşak gücünü" güçlendirmek için ulusal kültürün yerellik üstü bir rol oynamaya şiddetle ihtiyaç duyduğu anlamına gelir. Yabancı izleyiciler üzerinde arzu edilen etkiyi yaratmak için sanat, tarih, bilim, spor, din, miras ve yerel yaşam tarzları gibi çeşitli kurum, fikir ve ulusal eylem sektörlerini içerir.
Bu yaklaşım, modernlikle rekabet etmeyen, dikkat çekici ve çekicilik unsurları taşıyan, evrensel değerlerle uyumlu özgünlüğü yansıttığında, kültürün ve medyanın zihinsel imajı desteklemedeki rolü güçlenecek ve “Yumuşak güç” unsurlarının etkisini belirginleştirecektir.
Bu, rollerini en üst düzeye çıkarmaya, dünya karşısında imajlarını yeniden üretmeye ve kendilerini daha cazip bir şekilde sunmaya karar veren hırslı Arap ülkelerinin çabalarına medya ve kültürel destek olarak tanımlanabilir. Bu, iki temel eylem planı aracılığıyla gerçekleştirildi: biri "sert", ikincisi ise "yumuşak"tı.