Söyleyeceklerimiz geçmişle değil, gelecekle ilgilidir. Libya şehri Derne, korkunç Daniel Kasırgası tarafından harap edildi. Kasırga binlerce can aldı ve onları enkaz altına gömdü. Deniz hâlâ kıyıya cesetler taşıyor. Şehir büyük bir yıkıma uğradı ama korkunç “Daniel” diğer şehirlerden de geçmesine rağmen arkasında bu kadar büyük bir yıkım bırakmadı. Bu büyük yıkımın nedeni kısmen, "Kardeş Albay yönetiminin" 40 yılın ardından geride bıraktığı harap altyapı ve sonrasında 20 yıl süren çirkin, bencil rekabet savaşlarıdır.
Kardeş Albay Kaddafi, Libya petrol üretiminden gelen milyarlarca doları dış savaşlara, çevredeki maceralara, taraftarlar satın almaya ve özgürlükleri bastırmaya harcadı. Arkasında pek çok altyapısı harap Libya şehri bıraktı ve bu altyapı daha sonra iç savaşlarla daha da harap oldu.
Libya'nın kasvetli siyasi ve sosyal atmosferi, bir dizi seçkin Libya edebi eseriyle belgelendi ve bu eserler sahipleri Libya toprağını terk etmeseydi ya da “Albay yönetimi” ortadan kalkmasaydı gün ışığına çıkamazdı.
Aklımda Kardeş Albay zamanında Libya toplumunun içinde olduğu baskıcı durumu anlatan iki Libyalı şahsiyetin iki edebi eseri var. Bunlardan ilki Muhammed el-Naas'ın "Milad Amcanın Masasında Ekmek" romanı. Kitap, Libya toplumundaki bazı ötekileştirilmiş insanların “devlet dışı” devletle verdiği destansı mücadeleyi anlatıyor. Bazı propagandacılar zevk için fırınların bile kamulaştırılması gerektiğine Kardeş Albayı ikna ettikleri için "mütevazi bir fırında" dahi çocuksu "işçi değil ortak" sloganın uygulanmasından nasıl zarar gördüklerine yer veriyor.
İkinci roman, pek çok etnik gruptan oluşan Libya toplumunda yaşayan Yunan kökenli bir Libyalı olan Nacva Bin Şatvan'a ait. Romanın adı “Eduardo Kirene Konçertosu” ve Abu Dabi Arap Kurgu Ödülü'nde kısa listeye alındı. Konçerto, bir enstrümanın (veya daha fazlasının) merkezde olduğu ve geri kalan tüm enstrümanların o enstrümanı desteklediği yani ona eklendiği bir müzik kompozisyonu türüdür. Eduardo bir erkek ismi, Kirene ise Libya’nın doğusunda bugün “Sireneyka” olarak bilinen şehrin eski adıdır. Yazar romana bu başlığı seçerek, romanın politik boyutuna dair doğrudan bir izlenim veriyor.
Ülkesi kendisine dar gelip İtalya'ya sığınan yazarın tüm eserleri yakın zamanda, prestijli bir İtalyan edebiyat ödülünü kazandı. Romanın siyasi izdüşümüne gelince, “devrimin lideri, Cemahiriye önderi, Afrika Krallarının Kralı ve Müslümanların İmamı” önderliğinde Libya toplumunun kötüleşen durumunun bir anlatısıdır. Yazar daha önce Libya Kültür Devrimi sırasında, sırf lideri öven ve destekleyen “koro”nun dışında yazdığı için Libya Cemahiriye Devleti’nin değerlerine saygısızlık gibi uydurma bir suçlamayla soruşturmaya maruz kalmıştı.
Daha önce Libya kültürünün ikonu olan kıyı kenti Derne'de yaşanan tutulma, bir "kişinin" ve "onu takip eden küçük bir grubun" koca bir ülkenin yıkımına nasıl yol açtığına dair anıları yeniden canlandırdı. Bu yıkımın başında da kültürel yıkım geliyordu. Bu yıkım toplumu ikiye bölmüştü; azınlık olan “muhbirler” ile kalpleri korkuyla dolu “ihbar edilen” çoğunluk. Devrim, devrim adına kötüye kullanılıp harcandı. Libya'daki bu karanlık dönem, Libya yaratıcılığının tamamını veya çoğunu gölgeledi ve özgür düşünceyi sekteye uğrattı. Ülke, "Kardeş Lider" ile "çalkantılı" bir geçmişe sahip olan İtalya'nın eski başbakanı Silvio Berlusconi'nin bile elini öptüğü "ilham verici lider" şahsında özetlendi.
Libyalılardan çalınan o ömür, yani 40 yıllık başarısız ideolojik deneyler, kurumların yok edilmesi, adaletin gerilemesi ve insanların haklarının hiçe sayılması, Libya toplumunu felce uğrattı. Seçkinleri dağıldı, düşünürleri ya sürgün ya da sahipleri bilinmeyen mezarlar ile ortadan kayboldu ki ulusal uygarlık projesinden yoksun liderler böyle yaparlar.
O kara terör sona erdiğinde ardında tam bir kaos bıraktı. Kardeş Liderin yanında bulunanlardan bazıları ile açık ya da gizli ona karşı olanlar parçalanan miras için birbiriyle savaşmaya başladılar. Bu savaş sonucunda “tek bir kral” değil, sayılması güç pek çok kral ortaya çıktı. Bazıları Kardeş Liderin mirasını ele geçirmelerine yardımcı olmaları için kuzeyden, batıdan ve doğudan güçleri yardıma çağırdı ve Libya'da birbiriyle çatışan üç başbakan ortaya çıktı! İnsanlar ise kan kusmaya ve harap bir altyapıya terk edildiler.
Derne halkının başına gelenler, düzey ve derinlik itibariyle bu “Libya hastalığının”, yani diktatörlük hastalığı ile siyasi bilgisizliğin bir araya gelmesinin sonucudur. Libya'nın çıkmazdan kurtulması ihtimaline dair söylenen her şey yakın gelecekte imkânsız gibi görünüyor. Korkunç Daniel Kasırgasının ilk şoku hafifleyip ölüler gömüldüğünde, askeri proje ve hatta projeler, açgözlü sivil politikacılar ve karanlık dinamik İslamcı güçler arasındaki mücadele geri dönecek. Bu güç ve zenginlik konusunda açgözlü üçlü altında Libyalı sanatçılar, bugün pek çok kişinin yaptığı gibi, yalnızca yurt dışında nefes alabilecek.
Sonuç olarak tek taraflı totalitarizmin benimsediği ne kadar slogan varsa, hepsi de yanıltıcı ve hatta yanlış sloganlardır. Bunların, dalgalar gemiyi sallar sallamaz gemiden atlayıp yeni lidere katılan, vatanı hiç umursamayan fırsatçı destekçileri de olabilir.
Bu ezilen halklar ya “yüksek sesli sloganların sahibi ve akılsız ilham verici lider” ya da “silahlı milis gruplar”ın temsil ettiği ideolojik aşırılıklar tarafından yağmalanmaya devam edecek. Necva Şatvan ve Muhammed el-Naas’ın romanları ile korkunç Daniel Kasırgasının neden olduğu tahribattan çıkaracağımız en önemli ders şudur; insanlarının özgür olmadığı, kendi gerçekliklerini eleştirmesine izin verilmediği için halklar ilerleyemeyecektir. Korkunç Daniel ve türleri ile yerle bir olmaya ya da “tek lider” ve türlerinin aldatmacaları ile yağmalanmaya devam ederler.
Çevremizde Irak'ta, Lübnan'da, Suriye'de, Yemen'de gördüklerimiz, farklı şekillerde de olsa, "sloganların" gerçekleri kararttığı için halkları yok etme ve geleceklerini ortadan kaldırma kapasitesine sahip olduğunu bilmemiz için yeterlidir.
Son söz; özgürlük, sivil ve modern bir toplumda kendisini koruyan yasal kurallara ihtiyaç duyar.